Tek bir kaynaktan alınan bu metin, yazar Mehmet Edip Ören’in Türkiye’deki güncel siyasi olaylara ve toplumsal gerilimlere dair endişelerini aktarmaktadır. Yazar, toplumdaki şiddet artışının altında yatan gerçeklerin bastırılmış meseleler olduğunu öne sürmekte ve Türkiye’nin gündem bombardımanıyla bilerek grogi hale getirildiğini iddia etmektedir. Metin özellikle, Kürt siyasi hareketinin talepleri ve Suriye’deki gelişmeler ile Türkiye’deki olası sonuçlar arasındaki bağlantılara odaklanmaktadır. Ören, iki dilli anayasa ve yeni vatandaşlık tanımı gibi konuların, BM yasaları uyarınca ülkenin kendi kaderini tayin hakkı ile ilgili riskler taşıdığını vurgulamaktadır. Son olarak, yazar kendi mesleki geçmişine ve iddialarının gerçekliğine dikkat çekerek, okuyucularını Ege adaları gibi konulardaki “vakalara” odaklanmaya çağırmakta ve muhalefet partilerinin siyasi tutumlarına dair yorumlarda bulunmaktadır.
Meselesi olan meselesini çözüp rahata ermiyor, bastırıyor, yok sayıyorsa, bunun ceremesini toplum çekiyor. Şiddetin artması, insanların en ufak bir sebepten birbirlerini öldürecek duruma gelmelerinin altında yatan gerçek bu… Hepinize merhabalar olsun. Türkiye birden büyüktür…
Türkiye gündem bombardımanıyla, grogi olmuş durumda. Bu çok şuurlu bir şekilde, hesaplı planlı olarak yapılıyor. Yapı taşı olabilecek konular ortaya atılıyor, henüz tepkiler oluşmadan başka bir bomba patlıyor ve de herkes oraya üşüşüyor…
Barış (!), kardeşlik (!), her ne karın ağrısı süreciyse, için için devam ediyor ama olan bitenden kimsenin haberi yok. Hiçbir şey istemeyen ve talebi olmayan PKK ve siyasi kolu DEM Parti’nin perde arkası, çok az kimsenin dikkatini çekiyor ama gerekli ilgiden yoksun kalıyor. Pervin Buldan, neresi olduğunu unuttuğum bir sınır bölgesinde konuşuyor… Suriye’de statü aldık, sıra Türkiye’de… Peki Suriye’ye bakalım mı? Şu faydası var, demek ki sürecin nihai noktası orası… PYD ilk başta ne durumda idi? Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı idiler. Türkiye’yi de etkilenmesin, sürecin yol almasına mâni olmasın diye, bizzat ABD, helikopteriyle Mazlum Abdi, Şam’a yollandı, entegrasyon protokolü imzalatıldı… Peki sonra ne oldu? Türkiye’nin süreçte geri dönülmez noktaya geldiği düşünüldüğünde ise, Suriye’de ilk önce Âdem-i merkeziyetçilik daha sonra da özerklik, federatif sistem konuşulmaya başladı. Şam Protokolü ise çöp oldu. Oynanan tiyatronun başrolündeki Kandil’in durumu ise gayet açık. Onlar Komisyoncuların, pembe ve olumlu (!) havasından çok uzaklar. Adı batasıcalardan zaman zaman açıklamalar geliyor. En son, iki dilli anayasa ve yeni vatandaşlık tanımı… Şu deniyor : Türk ve Kürt isimleri, yani iki millet telaffuzu ve İki resmi dil anayasaya konsun… Bu sürekli, Türk- Kürt -Arap üçgenini işaret eden RT ye ters bir durum değil... Bir kere daha hatırlatmak gerekiyor. BM kanununa göre, Anayasa’sında iki dil varsa, orada halkın, kendi kaderini tayin etme hakkı oluyor… Yani, yarın bir gün, Irak’taki Barzani + Talabani ve Suriye’deki PYD+ ABD sistemlerinin kışkırtmasıyla, ülkemizde çatışmalar çıkarılırsa, yalancı bahar biterse, uluslararası güçlerin müdahale hakkı doğuyor. Bu arada sevgili yorumcularıma da bir çift lafım var. Benim söylediklerim, iddia değil yazılı gerçeklerdir. Diğer yazılarımdaki durumlarda aynı. Bizi uyduruk kaydırık yazı yazıyor duruma düşürmeyin. “İddia” diyeceğinize yazarın görüşü ve tespiti demeniz yeterli. Tabii ki yazdıklarım beni bağlar, yufka yüreklilik gösterip, ikide bir belirtmenize gerek yok. Nihal Atsız’ın kemiklerini sızlatmayın… Ben, TRT de binlerce program yapmış, sırf 2500 canlı yayın yapıp yönetmiş, resmi kameraman vs. hocalığı olan bir kimseyim. Sadece TRT değil, Gn. Kurmay Başkanlığınca görevlendirilen ve de Musul Kerkük, Kifri vs vs radyo ve televizyonlarının elamanlarını eğiten kimseyim… Sevgili dostlarım, Aslan Küçükyıldız ve Feridun Yıldız kardeşlerimin hatırı için yazan, sürekli basın kartı sahibi, Devlet adabını, kırk sene yedi aylık TRT hayatımda içine sindirmiş kişiyim… Bu yazıyı gelen şikayetler üzerine yazıyorum. Mesela BM’lere göre Türk adaları olan Ege’deki 18 adanın varlığı, gözle görülür durum, yerleşim, silahlanma, yapılan yerel seçimler vs. asla iddia değil, vakıadır. Örnekleri çoğaltabilirim… Ben dinlemedim ama bir gün de komplo teorisi gibi bir şeyler dile getirmişsiniz. Alakası olamaz, yazdıklarımın hepsinin altı doludur. Birçok okuyucum, dediklerin tek tek çıkıyor, mesajları atıyor…şimdilik müfredatı daha fazla etkilemek istemiyorum Bunlara lütfen dikkat ediniz…
1 Ekim TBMM’nin açılışı mutlaka bazı ilginçliklere vesile olur. Bu seferde adet bozulmadı. Ana muhalefet Parti’si CHP, CB gelecek diye oturuma katılmadı. Halbuki geçen sene ayakta karşılamışlardı… Deveye sormuşlar. İnişi mi yoksa, çıkışı mı seversin diye O’da, Allah düz yolu göğe mı çekti, demiş. Bilmem anlatabildim mi…
Bu küçük Kripto’nun artık büyüme vakti çoktan geldi de geçiyor. Urfa’da bir tabir vardır. Kurtlu gün doğuşundan bellidir diye. Bu işin başında Hatay Belediye Başkanlığı seçiminde kendini belli etti. Bütün ısrarlara rağmen Lütfi’de direndi… N’oldu…Halbuki, hatırı sayılır oyu olan TİP, başka bir aday için destek vereceğini açıklamıştı. Sonra bir yumuşama süreci, sonra bir kırmızı kart soytarılığı, vs vs. Artık büyü be…
Hepiniz Allah’a emanetsiniz. Hoşça kalın…