Lütfullah Kaleli tarafından kaleme alınan bu metin, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı jeopolitik tehditleri ve dini maske olarak kullanan terör örgütlerine karşı verilmesi gereken mücadeleyi ele almaktadır. Yazara göre dış güçler, Türkiye’nin bölgesel etkisinden rahatsız oldukları için PKK ve DEAŞ gibi yapıları kullanarak ülkeyi bir kaos çemberine çekmeye çalışmaktadır. Bu tehlikelerle başa çıkabilmek için devlet aklının kararlılıkla işletilmesi ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ideolojik gruplardan arındırılarak daha aktif bir rol üstlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Tarihteki Haşhaşiler gibi yapılarla kıyaslanan bu süreçte, toplumsal sağduyunun korunması ve milli güvenliğin her türlü siyasi çıkarın üzerinde tutulması temel çözüm yolu olarak sunulmaktadır. Metin, geçmişteki hatalardan ders çıkarılmadığı takdirde terörün daha ağır bedeller ödeteceği uyarısıyla son bulmaktadır.
Yeni yıla birkaç gün kalmışken, düşmanlarımız Suriye ve diğer, stratejik anlaşmalar yaptığımız devletlerin bulunduğu gönül coğrafyalarındaki duruşumuzdan iyice rahatsız oldular. Düşmanlarımızın üst aklı, bir çeşit panikleme yaşıyor, soğuk kanlılığını kısmen yitirmişe benziyorlar ; bu nedenle peş peşe hamleler geliştiriyorlar, sanki olmadı bir daha dercesine.
Bu atakları basitçe sıralarsak; çeşitli ittifaklar, Türkiye’yi yok sayma, Somaliland’ı tanıma, enerji hatları, terör örgütleri (PKK, DEAŞ-türevleri), etrafımızdaki ateş çemberini harlamak ve bir savaşın içine çekmek gibi.
Tarihte en zorlu uğraşlar, yüzüne din maskesi takmış oluşumlarla olmuştur. Bu uğraşlar çok kanlı geçmiştir. Örneğin: Hariciler, Haşhaşiler, Avrupa’daki yüz yıl savaşları gibi. Peygamberimiz; bizleri bakın nasıl uyarıyor! “Öyle bir zaman gelecektir ki, insanlar birbirini öldürecekler, ancak ölen neden öldüğünü-öldüren neden öldürdüğünü bilmeyecek her ikisi de cehennemliktir.”

Fesat dönemlerinde nasıl davranılması gerektiğini de vurguluyor peygamberimiz, “fitne zamanı (kargaşa vakti) koşuyorsanız yürüyün, yürüyorsanız durun, duruyorsanız oturun.” Yani heyecanlanmadan, soğuk kanlılıkla sorgulayın! Neden, niçin, nasıl sorularını kendinize sorun diye.
Tarihte devletler böylesine terörle uğraşırken inanç sistemleri ve ilahiyatçılar ile birlikte kolluk güçlerini eş zamanlı ve uyum içinde yönlendirmişler ve başarıya ulaşmışlardır. En az zararla sıyrılmayı başarmışlardır. Örneğin Selçukluların Hasan Sabbah ile uğraşı gibi…
Cumhuriyetimizin kurucusu, devletimizin son mimarı Mustafa Kemal Atatürk, bu günlerin geleceğini, devlet aklının rehberliğinde görmüş ve Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. DEAŞ ve türevlerine karşı mücadele etmesi gereken devlet kurumlarının başında Diyanet gelmektedir. Diyanet yan gelip yatma yeri değildir. Öteden beri denile geldiği gibi (kötü niyetlilerce) hıyanet hiç değildir.
Siyasal iktidar, tüm Diyanet çalışanlarının güvenlik soruşturmalarını en ciddi şekilde yaptırmalı; örgüt, tarikat ve cemaatlerle ilinti olanların işlerine derhal son vermelidir. Diyanet son dönemde öylesine bir hal almıştır ki, yurdunu, ulusunu, devletini özünden çok sevenler ötekileştirilmiş, şeytanlaştırılmıştır. Ben kendimden biliyorum.
Yalova’da DEAŞ operasyonunda şehit düşen polislerimize rahmet dilerken, Siyasal iktidara derim ki, eğer tarihten ders alarak terörün bu çeşidi ile mücadele etmezseniz, bu şehitler, son değil başlangıç olacaktır. Tıpkı PKK ile mücadelenin ilk zamanlarında, olayları birkaç çapulcu diye geçiştirenlere, başımızdaki 50 yıllık belayı saranlara benzemeyin diye derim.
DEAŞ ve benzeri sırada bekleyen, yüzlerine din maskesi takmış örgütler yalnızca vahşette denktirler. Hiçbirinin diğerinden farkı yoktur. Patronları hep aynıdır. Devlet aklının kararlılığını hissetmek, sağlıklı şekilde çalıştığından emin olmak ne güzel. Bu nedenle yarınlara daha güvenle bakabiliyorum. Terörün bu çeşidi ile ilk kez karşılaşmıyoruz. Öncekileri nasıl yendiysek, haçlı savaşlarını nasıl kazandıysak yine öyle kazanacağız. Nerede mi? Düşmanlarımız nerelerde karşımıza çıkıyorlar ise! Örneğin Suriye, Somali ve diğer yerler… Hediye karşılıksız olmaz bizde düşmanlarımıza yeni yıl hediyesi versek… İnsanlık ölmedi ya!
Görklü Çalap’ımızın görkemli selamları, “Su uyur düşman uyumaz” diyenlerin- son nefese kadar devletimize hizmette yarışanların üzerine olsun vesselam.