Atsız Burucu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. İnsanın Kendini Beğenmişliğine İndirilen Beş Büyük Darbe

İnsanın Kendini Beğenmişliğine İndirilen Beş Büyük Darbe

featured
0
Paylaş

Bu makale, insanlığın tarih boyunca sahip olduğu merkezi konumunu ve kibrini sarsan beş temel bilimsel gelişmeyi ele almaktadır. Yazara göre Kopernik, Darwin ve Freud gibi isimlerin öncülük ettiği keşifler, insanın evrenin merkezinde olduğu ve kendi zihnine hükmettiği yönündeki inançları yerle bir etmiştir. Nörobilim ve yapay zekâ alanındaki ilerlemeler ise irade ve zekâ gibi insana özgü sanılan son kaleleri de sarsarak bireyi biyolojik bir sürecin parçasına indirger. Tüm bu yıkımlara rağmen makale, insanın asıl değerinin üstünlükte değil, ahlaki sorumluluk ve anlam arayışında yattığını savunur. Sonuç olarak eser, insanın evrendeki yerini yeniden tanımlarken vicdan ve utanç duygularını geriye kalan tek gerçek fark olarak niteler.

 

İnsan, kendini uzun süre evrenin anlamı sandı. Merkezde olduğunu, özel yaratıldığını, aklını yönettiğini ve doğruyla yanlışı tayin etme yetkisinin yalnızca kendisine ait olduğunu düşündü.

Bilim, bu kibirli hikâyeyi yavaş ama acımasız biçimde parçaladı. Her darbe, insanın aynadaki suretini biraz daha sadeleştirdi.

  1. Kozmolojik Darbe:Merkezde Değilsin” Kopernik öncesi dünyada insan, kozmik bir ayrıcalığa sahipti. Dünya sabitti, gökler onun etrafında dönüyordu. Evren, insana kurulmuş bir sahne gibiydi.

Kopernik ve Galileo bu sahneyi yerle bir etti. Dünya, sıradan bir gezegen çıktı. İnsan, sonsuz boşlukta savrulan küçük bir taş parçası üzerinde geçici bir varlığa dönüştü. Merkez yıkıldı.

  1. Biyolojik Darbe: “Özel Değilsin” Darwin’e kadar insan, doğanın dışında konumlandırılıyordu. Hayvanlar vardı, doğa vardı; insan ise yukarıdaydı. Evrim kuramı bu ayrıcalığı söktü. İnsan, biyolojik bir sürekliliğin ürünüydü. Zirve değil, ara duraktı. Doğanın efendisi değil, onun sonuçlarından biriydi.
  2. Psikolojik Darbe:Kendi Zihninin Sahibi Değilsin

İnsan, en azından kararlarını bilinçli verdiğine inanıyordu. Akıl, son sığınaktı.

Freud bu kapıyı da açtı. Bilinçdışı, bastırılmış dürtüler ve fark edilmeyen güdüler… İnsan, sandığı kadar rasyonel değildi. Zihninin büyük kısmı karanlıkta çalışıyordu. Özgür irade ciddi biçimde çatladı.

  1. Nörobilimsel Darbe:Karar Vermeden Önce Karar Alınıyor

Bu darbe daha sessiz ama daha yıkıcıydı.

Nörobilim deneyleri, insanın “ben karar verdim” dediği anın, beynin karar sürecinden sonra geldiğini gösterdi.

Yani irade, çoğu zaman bir anlatıydı; karar çoktan verilmişti. İnsan artık yalnızca bilinçdışıyla değil, kendi biyolojisiyle de geç kalmış bir tanıktı. Fail olduğunu sandığı eylemlerin, anlatıcısına dönüştü.

  1. Yapay Zekâ Darbesi:En Zeki de Değilsin

Ve şimdi…

Düşünen, öğrenen, yazan, analiz eden makineler. İnsan zekâyı kendine ait son kutsal alan sanıyordu. O alan da paylaşıma açıldı.

Zekâ artık insanı tanımlayan bir öz değil; üretilebilir, çoğaltılabilir bir fonksiyon haline geldi.

Peki ya Ahlaki

Üstünlük?

Bu beş darbeden sonra insanın elinde ne kaldı?

Merkez değil.

Özel değil.

Zihninin efendisi değil.

İradesi mutlak değil.

Zekâsı benzersiz değil.

O halde ahlak?

Ahlak, biyolojik bir refleks mi, kültürel bir yazılım mı, yoksa hâlâ insanı aşan bir anlam mı? İnsan belki bir biyolojik makinedir. Belki psikolojik olarak tahmin edilebilir bir sistemdir. Belki zihinsel olarak makinelerle yarışamaz.

Ama insan, yaptığı kötülükten utanç duyabilen tek varlıktır. Yanlış yaptığını bilip yine de bunun yükünü taşıyabilen tek bilinçtir.

Ahlak, üstünlük değil; sorumluluktur.

Ve sorumluluk, merkezde olmayı değil, merkezde olmadığını bilip yine de doğruyu aramayı gerektirir.

Belki insanın son farkı şudur:

Kendi kibrinin yıkıntıları arasında bile anlam aramaktan vazgeçmemesi.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!