Sevgül Kurt
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Büyüterek Küçültme: Türkiye’ye Kurulan Sessiz Tuzak

Büyüterek Küçültme: Türkiye’ye Kurulan Sessiz Tuzak

0
Paylaş

Makale, Türkiye’de yaygınlaşan “Türkiye büyümezse küçülür” söyleminin ardında yatan ve devleti zayıflatmayı hedefleyen tehlikeli bir “büyüterek küçültme” projesini analiz etmektedir. Bu strateji, özellikle Irak ve Suriye’deki Kürt bölgeleri üzerinden genişleme vaadiyle sunulsa da, kaynağa göre Türkiye’yi bölgesel çatışmaların içine çekmekten başka bir işe yaramamaktadır. Yazar, bu genişleme çabalarının ülkenin askerî, ekonomik ve diplomatik kapasitesini dağıtarak hızla tüketmekte olduğunu ve içerideki toplumsal fay hatlarını harekete geçirdiğini savunur. Bu durumun kanıtı olarak yüksek savunma harcamaları, diplomatik yalnızlaşma ve TSK’nın sürekli angaje orduya dönüşmesi gösterilir. Kaynak, gerçek büyümenin coğrafi sınırlardan değil, ekonomik güç, hukuki güven ve bölgesel diplomasi dengesi gibi temel devlet kapasitelerinin güçlendirilmesinden geçtiği sonucuna varmaktadır.

 

Türkiye son yıllarda tuhaf bir söylem cenderesine sokuldu:

Türkiye büyümezse küçülür.”

Söylem kulağa güçlü bir stratejik vizyon gibi geliyor; sanki devlet sınırlarını aşacak, bölgesel nüfuzunu genişletecek, komşu coğrafyalara hâkim olacak…

Fakat bu vaadin arkasında yükselen başka bir propaganda daha var:

Türkiye’yi Irak ve Suriye Kürtleriyle genişletme” fikri.

Bu fikir, dışarıdan bakıldığında genişleme gibi görünse de, içeride ve derinde bambaşka bir projeye hizmet ediyor:

Türkiye’yi büyüterek küçültme projesine.

Bu çelişkiyi anlamak için önce söylemin kökenine, ardından sonuçlarına bakmak gerekiyor.

  1. Genişleme Söyleminin Çekiciliği: Güç Algısının Manipülasyonu

Türkiye’nin tarihsel reflekslerini bilen herkes, genişleme çağrılarının toplumda kolay karşılık bulacağını bilir.

Tarihin yükü, coğrafyanın gücü, Osmanlı mirası ve modernleşme sancıları bir araya geldiğinde, “büyüme” çağrısı güçlü bir duygusal etki üretir.

Tam da bu nedenle:

✔️Bir dönem “Ortadoğu liderliği”

✔️Ardından “stratejik derinlik”

✔️Bugün ise “Türkiye büyümezse küçülür”

gibi sloganlarla kamuoyu yönlendiriliyor.

Fakat bu söylemlerin hepsinin ortak bir zaafı var:

Gerçek devlet kapasitesini hesaba katmıyorlar.

Ekonomiyi, diplomatik dengeyi, askerî yoğunluğu ve toplumsal kırılganlıkları yok sayıyorlar.

  1. Irak–Suriye Kürt Coğrafyası Üzerinden “Büyüme” Vaadi

Bugün özellikle Irak ve Suriye’deki Kürt bölgeleri üzerinden geliştirilen genişleme söylemi, çoğu kişiye “güvenlik alanını genişletme” gibi geliyor.

Fakat bu algı son derece yanıltıcı.

Çünkü bu coğrafya:

ABD’nin etkin kontrolü altındaki bir saha,

Rusya’nın kırmızı çizgilerle çevrelediği bir bölge,

İran’ın nüfuz alanına komşu,

Demografik olarak Türk nüfusuna uzak,

Ekonomik olarak Türkiye’ye yük,

Siyaset olarak iç gerilimlere açık.

Yani bu bölgeleri Türkiye’nin “genişleme alanı” olarak sunmak, gerçekçi olmaktan ziyade, Türkiye’yi bölgesel bir bataklığa çekme işlevi görüyor.

  1. Mehmet Ali Güller’in Uyarısı: Genişleme Görünümlü Daralma

Cumhuriyet yazarı Mehmet Ali Güller, 01/12/2025’te yayımlanan yazısında kritik bir noktaya işaret ediyor.[1]

Özellikle şu cümlesi bu projenin özünü çıplak biçimde ortaya koyuyor:

Bugün Öcalan’ın yaptığı çağrı bile bu projenin Türkiye’yi büyütmek için değil, Türkiye’yi bölgesel çatışmalar içine çekerek küçültmek için kurgulandığını gösteriyor.”

(Kaynak: Mehmet Ali Güller – Cumhuriyet)

***

Soru:

Aslında mesele “genişletmek” değil; Türkiye’yi başkalarının iç krizlerine entegre ederek zayıflatmak.” mı?

O zaman

Barzani’nin Cizre Ziyareti için şunu düşünmeli miyiz?

Bu stratejinin güncel bir teyidi de dün yaşandı: Irak Kürt Yönetimi lideri Mesud Barzani’nin Cizre ziyareti. Resmî olarak 4. Uluslararası Melayê Cizîrî Sempozyumu’na katılım ve “barış süreci desteği” mesajı olarak sunulsa da, sembolik anlamı çok daha güçlüdür. Bu ziyaret, Türkiye’nin sınır ötesi ilişkileri ve Kürt coğrafyası üzerinden yürütülen stratejilerin Türkiye’yi bölgesel çatışmalar içine çekme potansiyelini gösteriyor. Yani genişleme görünümü altında, Türkiye’nin kapasitesini riske atma hamlesi olarak okunabilir.

Çünkü:

Barzani’nin bu ziyaretiyle daha görünür hâle geliyor. Çünkü:

Ziyaretin amacı “kültür/sempozyum” dense bile hem siyasî hem toplumsal kimlik bağlamında güçlü bir hamle bu.

Barış süreci desteği” mesajı, Türkiye içinde ve dışında algı oluşturmayı hedefliyor. Bu, “büyüme / genişleme” gibi sunuluyor ama sonuçta Türkiye’nin yüküne yeni dengeler, hassasiyetler, kırılganlıklar getiriyor.

  1. Bu Neden Bir “Büyüterek Küçültme” Projesidir?

Bu projeyi tehlikeli kılan şey, Türkiye’nin sınırlarını genişletmemesi değil; kapasitesini dağıtmasıdır.

Aşağıdaki başlıklara bakıldığında tablo daha net görülür:

  1. a) Askerî yıpranma

Sınır ötesi operasyonların süreklileşmesi, TSK’yı “savunma ordusu” olmaktan çıkarıp “sürekli angaje ordu”ya dönüştürüyor.

Bu ise:

✔️Lojistik maliyet,

✔️Askerî kayıplar,

✔️Yorgunluk,

✔️Uzun vadeli risk birikimi

Demektir.

Genişlemek değil; kendini tüketmek demektir.

  1. b) Ekonomik çökertici etki

Savaş ekonomisi bir süre yönetilebilir; fakat uzun vadede devlet bütçesini emer.

Türkiye daha şimdiden:

Savunma harcamalarını,

Operasyon maliyetlerini,

Güvenlik bütçesini

kaldıramayacak seviyelere taşımış durumda.

Ekonomi zayıfladıkça, “genişleme” isteği gerçek dışı bir hayale dönüşür.

  1. c) Diplomaside yalnızlaşma

Irak ve Suriye’nin içindeki Kürt bölgeleri üzerinden yürütülen politikalar, Türkiye’yi:

ABD ile çatışmalı,

Rusya ile pazarlıklı,

Irak merkezi yönetimiyle gergin,

İran ile rekabetçi

bir pozisyona sokuyor.

Bu koşullarda genişleme değil, yalnızlaşma yaşanır.

  1. d) İç politika riskleri

Türkiye’nin yıllardır en kırılgan olduğu alan belli: etnik fay hattı.

Sınır ötesindeki Kürt bölgelerine yönelik her söylem, içerideki toplumsal dengeleri de hareketlendiriyor.

Bu durum:

Gerilim üretiyor,

Siyaseti kutuplaştırıyor,

Toplumu toksik bir atmosfere sokuyor.

Genişleme değil; toplumsal daralma demektir.

  1. Tarihten Ders: Büyük Devletler Nasıl Küçülür?

Tarihte birçok ülkenin benzer süreçler yaşadığı bilinir:

Irak, Kuveyt macerasıyla çöktü.

SSCB, Afganistan’da dağıldı.

İran, Suriye üzerinden yıprandı.

ABD bile Irak ve Afganistan’da maliyetleri kaldıramadı.

Hiçbir devlet, gerçek kapasitesinin ötesinde genişleme girişiminden güçlenerek çıkmamıştır.

Görünüşte genişlemişlerdir, gerçekte küçülmüşlerdir.

  1. Türkiye’nin Gerçek Büyüme Yolu: Coğrafya Değil, Kapasite

Türkiye’nin büyümesi sınırlarının “fiziksel olarak genişlemesiyle” değil, devlet kapasitesinin artmasıyla mümkündür.

Gerçek büyüme şu üç alanda olur:

Ekonomik güç

– Üretim, teknoloji, katma değer

Hukuki güven

– Yatırım, istikrar, öngörülebilirlik

Diplomatik denge

– Komşularla barış, bölgesel işbirliği

Bunlar olmadan yapılan her hamle, genişleme değil dağılma riskidir.

  1. Sonuç: Türkiye’yi Büyütme Vaadiyle Türkiye’yi Küçültüyorlar

Bugün Türkiye’ye sunulan genişleme hayali, aslında tehlikeli bir illüzyondur.

Slogan güzel:

Türkiye büyümezse küçülür.”

Ama gerçek daha sert:

Türkiye’yi büyüterek küçültüyorlar.”

Irak ve Suriye Kürt bölgeleri üzerinden yürütülen yayılmacı söylem, Türkiye’yi daha güçlü yapmaz;

tam tersine, komşuların iç çatışmalarının parçası hâline getirerek zayıflatır.

Bu nedenle mesele ideolojik değil, jeopolitik değil, duygusal değil;

tam anlamıyla bir devlet aklı meselesidir.

Türkiye’nin ihtiyacı genişlemek değil;

güçlenmektir.

 


[1] https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-guller/ocalan-in-himaye-cagrisinin-anlami-2457315

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!