Sevgül Kurt
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Asgari Ücret Senin Alacağın, İktidarın Borcu: Bu bir lütuf değil; tahsil edilecek alacak

Asgari Ücret Senin Alacağın, İktidarın Borcu: Bu bir lütuf değil; tahsil edilecek alacak

featured
0
Paylaş

Bu makale, asgari ücretin devlet tarafından sunulan bir lütuf değil, halkın ödediği vergilerle oluşan bir hak iadesi olduğunu savunmaktadır. Yazar, devletin kendine ait bir hazinesi olmadığını, kasadaki her kuruşun doğrudan milletin emeğinden ve ödemelerinden geldiğini vurgular. Toplumdaki “devlet veriyor” yanılgısını eleştirerek, vatandaşların kendi paralarını talep etmelerinin bir başkaşırı değil, demokratik bir bilinç ve hak arayışı olduğunu ifade eder. Sosyal devletin görevi sadaka dağıtmak değil, adaleti sağlayarak kul hakkını teslim etmektir. Sonuç olarak yazı, ekonomik talepleri ahlaki ve hukuki bir zemine oturtarak halkı kendi alacağına sahip çıkmaya davet eder.

 

Ramazan yaklaşıyor. Davulcular sokak sokak dolaşıp insanları sahura uyandırır. Ama Ramazan yalnızca aç kalma ayı değildir; ahlâkın, adaletin ve kul hakkı hassasiyetinin hatırlandığı bir zamandır.

Asıl ihtiyaç duyduğumuz uyanış, saatlere değil; hak bilincine, adalet duygusuna ve emanete sadakat anlayışına dairdir.

Çünkü bu ülkede hâlâ temel bir yanılgı var:

 

EYYYY TÜRK HALKI:

Asıl sorun şudur: Bu ülkede insanlar maaşı devlet veriyor sanıyor. Sanki devletin kendine ait, gökten inmiş bir hazinesi varmış gibi… Yok. O para senin paran.

Devlet para üretmez. Devletin kasasına giren her kuruş;

  • Senin maaşından kesilen vergi,
  • Alışverişte ödediğin KDV,
  • Faturandaki ÖTV,
  • Kirandaki stopajdır.

Yani asgari ücret, devletin cebinden çıkan bir lütuf değil; halkın kendi parasının geri verilmesidir.

Bunu anlamadıkça ne olur? Verileni hak değil, iyilik sanırsın. Az verilene şükretmen istenir. Hesap sormak nankörlük sayılır.

Oysa gerçek şudur: Devletin hazinesi yok, milletin hazinesi vardır.

Ve millet, kendi parasını isterken sesini yükseltiyorsa bu isyan değil, vatandaşlıktır.

Yanılgı: Devletin Kendi Parası Var Sanmak

Toplumun geniş bir kesimi, maaşları ve sosyal destekleri devletin kendi kasasından, sanki kendine ait bir hazineden verildiğini düşünüyor. Oysa gerçekte böyle bir hazine yok. Devlet para üretmez; para toplar.

Devletin kasasına giren her kuruş:

Çalışanın maaşından kesilen gelir vergisidir,

Markette ödediğimiz KDV’dir,

Akaryakıttaki ÖTV’dir,

Kiradaki stopajdır,

Faturalardaki gizli vergilerdir.

Yani devletin “verdiği” her şey, önce halktan alınmıştır.

Asgari Ücret Bir Lütuf Değil

Bu nedenle asgari ücret artışı bir iyilik değildir. Bir jest hiç değildir. O, gecikmiş bir borcun kısmi iadesidir. Devlet burada veren taraf değil; emaneti geri veren taraftır.

Ancak bu gerçek ters yüz edildiğinde, tablo değişir:

Hak, lütfa dönüşür.

Geçim ücreti, sus payı gibi sunulur.

Açlık sınırının altındaki maaşa “sabır” denir.

Hesap sormak nankörlük sayılır.

Sadaka Dili ve Hak Bilinci

Sorun yalnızca yoksulluk değildir; hak bilincinin aşınmasıdır. İnsanlar, kendilerine ödenen paranın kendi paraları olduğunu unutunca, verilen kırıntıya razı olmaları beklenir. Bu da sadaka diliyle konuşulan bir ekonomi yaratır.

Oysa sosyal devlet sadaka dağıtmaz. Sosyal devlet hak teslim eder. Geçim hakkı pazarlık konusu yapılamaz. Açlık sınırının altında belirlenen bir maaş, ne ekonomik gerçeklerle ne de vicdanla açıklanabilir.

 

Devletin Hazinesi Değil, Milletin Emeği

Unutulmaması gereken basit bir gerçek var: Devletin hazinesi yoktur; milletin emeği vardır. O hazine, asgari ücretlinin sofrasından, emeklinin ilacından, esnafın siftahından dolar.

Dolayısıyla vatandaş kendi parasını istediğinde isyan etmiyor. Aksine, vatandaşlık görevini yerine getiriyor. Çünkü demokrasi, yalnızca sandık değil; hesap sorma hakkıdır.

Asgari ücret tartışması rakamlarla sınırlı değildir. Bu tartışma, bir ülkenin adalet anlayışını, devlet–vatandaş ilişkisini ve ahlaki pusulasını gösterir.

Şunu net söylemek gerekir: Asgari ücret, devletin cömertliğiyle değil; halkın hakkıyla ilgilidir. Kendi parasını talep eden bir toplum, nankör değil; bilinçlidir.

Bu bir isyan değil. Bu, bir hak hatırlatmasıdır.

Bu, vatandaşlıktır.

Hukuken:

Vergiyi verenin söz hakkı vardır.

Alacaklı olan susmaz, hakkını talep eder.

Siyaseten:

Sosyal devlet lütuf dağıtmaz; hesap verir.

Asgari ücret, iktidarın takdiri değil, milletin alacağıdır.

Dini ve ahlâken:

Kul hakkı, ertelenemez.

Açlık sınırının altındaki ücret, sabırla değil adaletle sınanır.

Borçlu bellidir.

Alacaklı bellidir.

Ve bu hatırlatma ne ayıp ne aşırıdır.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!