“Durdurun Dünya’yı Türkler İnecek!” adlı kaynak, günümüz dünyasının akıl almaz bir hızla değiştiğini vurgulamaktadır. Yazar, milenyum sonrası olayların hızının arttığını ve eski dönemlere göre mesajlaşma ve savaşların çok daha kısa sürede gerçekleştiğini belirtiyor. Metin, Türkiye’nin bu hızlı değişime ayak uydurmakta zorlandığını, dikkatini giyim, sanat veya futbol gibi konulara yöneltirken önemli küresel gelişmelerin gözden kaçırıldığını öne sürüyor. Ayrıca, Türkiye’nin iç ve dış politikadaki bazı adımlarının sonuçsuz kaldığına işaret edilerek, terörle mücadele ve uluslararası ilişkilerde yaşanan sıkıntılara değinilmektedir. Yazar, Türkiye’nin önemsiz konularla meşgul olurken dünyanın hızla ilerlemesine devam ettiğini ve bu durumun ülkenin aleyhine işlediğini çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir.
İçinde bulunduğumuz çağ, geleceğin tarihçileri tarafından nasıl anlatılacak acaba?
Özellikle Milenyum’dan sonra tarihin akışı öylesine hızlandı ki… Hergün neredeyse birkaç tarihi olay yaşamaya başladık.
***
Tarih meraklıları bilirler. 1402 Ankara Savaşı öncesi Timur ile Yıldırım Beyazıt arasında 3 yılda toplam 8 mektup gidip gelmiş.
Bugünün liderleri, mesajlarını X’ten, Tik tok’tan, instagramdan filan veriyorlar.
Trump şunu dedi, Putin bunu söyledi, Netanyahu hık dedi, Hamaney gık cevabını verdi derken mesajlar sosyal medyadan hızla akıyor, niyetler çabuk okunuyor, sahaya yansıması da zaman almıyor.
Haliyle Ankara Savaşı için 3 sene yazışma çizişme olurken çağımızda savaşlar savaştan akşama başlıyor.
***
Çok tehlikeli bir çağda yaşadığımıza şüphe yok.
Üç gün internetten, televizyondan filan uzak kalsak değişimin hızına yetişmemiz imkansız hale geliyor.
Kim kiminle savaştı, nereyi bombaladı, hangi eski dostlar düşman oldu, kavga eden ülkeler hangi ara kanka oldu; yetişemiyoruz.
***
Dünya böylesine hızlandırılmış bir akıştan geçerken Türkiye olarak bu gerçekleri yok saymamız mümkün mü?
Haber akışı ve çağın devinimine yetişmekte zorlanırken kadınların giyimleriyle, sanatçıların aykırılıklarıyla, futbol topuyla, muhalif cadı avıyla meşgul olmaya devam edebilir miyiz?
***
Suriye’deki gelişmeleri fırsata dönüştürmek gayesiyle başlatıldığı anlaşılan ve PKK’yı üniter devlet yapısına katarak yok etmeyi amaçlayan süreci ele alalım.
Biz bu konuda mehter takımı misali iki ileri bir geri giderken İsrail ve ABD’nin fiilen bir Teröristan Devleti oluşturduğunu üzülerek görüyoruz.
***
Biz Amerika’yla ilişkilerimizi normalleştirmeye çalışaduralım; Fener Rum Patriği, Beyaz Saray’da “din devleti protokolü” ile kabul ediliyor.
***
Bizim Muhafazakar arkadaşlar, Manifest Grubunun sahne şovlarını ahlaka mugayır bulduklarını söyleyip haklarında yasal süreçler başlatılınca hanım ablaların internetteki tıklanmaları yüzde yüz artmış!
***
Biz Türk Devletleri Teşkilatı kurmakla uğraşıyoruz ya hani…
NATO’nun, Avrupa Birliği’nin artık anlamlı kurumlar mı?
Ya da Birleşmiş Milletler?
İslam İşbirliği Birliği Örgütü gerçekten varsa Filistin’de neden yoklar?
Başa dönecek olursak, bizim Türk Devletleri Teşkilatına üye ülkeler, Kuzey Kıbrıs’ta, Uygur Bölgesinde, Batı Trakya’da ve Gagavuzya’daki Türkler için ne zaman parmaklarını oynatacaklar?
***
Uzun lafın kısası…
Azizim,
Biz Muhalif cadıları içeri tıkarken,
Çözüm masallarıyla kendimizi kandırırken,
Futbolda yapıydı, şikeydi hergün trol yarıştırırken,
Sahnede şarkı söyleyen kızların etek boylarını ölçerken,
Sahte dış politika zaferleri ve algı yönetimleriyle kendimizi kandırırken;
Dünya her geçen gün daha hızlı dönüyor.
