Akın Üner’e ait bu makale, son dönemde yaşanan şüpheli uçak kazalarını Türkiye’ye yönelik kasıtlı jeopolitik tehditler olarak değerlendirmektedir. Yazara göre bu olaylar, Türkiye’nin denge politikasının zorlandığı bir dönemde Batılı güçlerin Suriye, Doğu Akdeniz ve İran üzerindeki planlarına karşı birer uyarı niteliği taşımaktadır. Dış baskıların arttığı bu süreçte, ülkenin bekasını korumak adına iç cephenin güçlendirilmesi gerektiği savunulmaktadır. Çözüm olarak ise Türkiye’nin ivedilikle Atatürk’ün dış politika ilkelerine dönmesi ve hukuk sistemini demokratik temellerde yeniden inşa etmesi önerilmektedir. Metin, milli bir duruş sergileyerek devletin kurucu ayarlarına sadık kalmasının hayati bir zorunluluk olduğunu vurgulamaktadır.
Libya ordusunun komuta kademesini taşıyan uçağın Ankara’daki kritik görüşmelerin ardından dönüş yoluna çıktıktan kısa bir süre sonra düşmesinin basit bir kaza olmadığını tahmin etmek zor değil.
Üzerimizde vızır vızır dolaşan dronlar ve öncesinde Azerbaycan dönüşü düşen askeri kargo uçağımızı da bir kenara kaydedelim.
İç yüzünü devletimiz benden daha iyi biliyordur, ama Türkiye’ye yönelik açık bir tehdit mesajı taşıdığını düşünüyorum.
Rusya ile batı arasında götürülmeye çalışılan denge politikası sürdürülemez bir noktaya gelmiş olabilir.
Ayrıca Suriye’deki parselasyon sırasında başımıza bela edilmek istenen devletimsi yapıları engellemek için güç kullanmamız istenmiyor olabilir.
Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, yürütülmeye çalışılan yeni çözüm süreci ve Batının İran’a yönelik parçalama planlarıyla ilgili dayatmalar olabilir.
Bu koşullar altında sadakati sadece Türkiye Cumhuriyeti ve aziz Türk Milletine olan bir vatan evladı olarak önerim, bir an önce iç cepheyi tahkim etmektir.
Türkiye’nin hızlı biçimde kurucu ayarlarına geri dönmesi, Atatürk’ün geleneksel dış politikasının yeniden geçerli kılınması ve demokratik hukuk sisteminin millet odaklı olarak baştan inşa edilmesi artık bir zorunluluk haline gelmiştir.
