(Siyasetçiyi kompleksleri bitirir)
Cumhurbaşkanı S. Erdoğan geçmişini çabuk unutup: haklı ya da haksız C. Dündar ile E. Gül’ün duruşmasını takip eden diplomatlara: “ Malum gazetecilerin duruşmasına katıldılar. Siz kimsiniz yahu! Orada ne işiniz var? Diplomatlar bu tür yerlere gitmek için özel izne tabidirler” diye fena çaktı. (Gazeteci olduklarını da kabul etmiş olmuyor mu böylece?)
Ben diplomat da hukukçu da değilim.
Ama şu kadarını da biliyorum.
İsviçre’de Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına D. Perinçek yargılanırken: bizim diplomatlar bu davayı takip etmişler miydi? Yoksa konsoloslukta oturup TV’den mi seyretmişlerdi?
Kaldı ki! Kendileri de haklı ya da haksız 1998 yılında sözde okuduğu bir şiirden dolayı Pınarhisar Ceza ve Tevkif evinde zorunlu ikamete tabi tutulduğunda: kendisini her hafta ziyarete gelen, her duruşmasında hazır bulunan ABD başkonsolosu Carolyn HUGGUNS’e de bu ikazı yapıp, izin alıp almadığını sormuş muydu?
Bu konsolos, neden her hafta kendilerini ziyaret ediyordu?
Ayrıca cezaevinden çıktıktan sonrada arabanda ne işi vardı?
Cezaevi sonrası, ziyaretlerini eksik etmeyen ABD Adana konsolosu Elizabeth Shelton, CIA ajanı olduğu söylenen Silver Lawrens ve Kenny Bop, okeye dördüncü mü oluyorlardı?
Maksadımız eski defter karıştırmak değil; dünü ve dünde yaşadıklarımızı şöyle bir hatırlatmaktır.
Dünya’nın size 2002 ler de gösterdiği ilgi ve alakayı şimdi göremiyorum da;
“Neden acaba?” diye kendi kendime soruyorum. Sahi neden o ilgi ve hürmet yok artık?
İran bile hafta içinde yirmi ülkeye koyduğu vizeyi kaldırdı. Neden acaba?
Ülkeler, ülkelere küser mi? Ülkeler, ülkelerin iç işlerine karışır, basın önünde eleştirir mi?
Öyle görünüyor ki, S. Erdoğan 2002’lerde kazandığı, “Müslüman amma demokrat! Müslüman amma laik! Müslüman amma çağdaş! Müslüman amma hukuka saygılı!” algısından oldukça uzaklaşmış görünümünde. Obama da görüşmeyi kabul etmedi diyorlar.
Neden acaba?
Bugün Hukuk, siyasallaşmış eğitim, çağdaşlığını kaybetmiş yargı kararları, tartışılır hale gelmiştir.
O iki gazeteciyi seversiniz ya da sevmezsiniz: birer isimleri var. Sizi “Malum gazeteciler” dedirtecek kadar öfkelendiren şuur altınızdaki şey nedir?
Evet, o diplomatlar; Türkiye’deki hukukun üstünlüğüne güvenerek: o duruşmalara tıpkı size de yaptıkları gibi yaparak katılmışlardır diye düşünmekteyim! Davutoğlu, “Bizim diplomatlarda yurtdışında duruşmaları takip etmektedirler” açıklamasını yaptı. Yalan mı söylüyor?
Sizin hep çelişkiye düşme özgürlüğünüz mü var?
Konuşma ve öfkelerinizle siz kaybetmiş gibi görünseniz de: aslında kaybeden, TÜRKİYE olmaktadır.
Buna hakkınız var mı Sayın Cumhurbaşkanı?
Esen kalınız.
NOT: 29 Eylül 1998’i hatırlayalım lütfen
nazim-peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı