PKK, başta ABD ve kancık İngiltere olmak üzere Vahşi Batı tarafından; Türkiye’nin önü kesilmek üzere, Türkiye’ye düşman taşeron bir TERÖR örgütüdür.
Amacı; Türkiye, Irak, İran ve Suriye’den koparılacak topraklar üzerinde; yukarıda saydığım devletler çıkarına yardım edecek; bu ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini dolaylı yollardan bu ülkelere akıtacak bir TERÖR örgütüdür.
Çıkış noktası bu, varış noktası bu olan eli kanlı bebek, Türk ve Kürt katili terör örgütüyle masaya oturmak, barış görüşmeleri yapmak, onun elebaşısyla muhabbete girmek; gaflet ve delalet değilse düpedüz ihanettir.
Böylesine programlanmış bir terör örgütüyle; hangi ortak payda da birleştiniz de; “Çözüm Süreci” yürüttünüz?
Efendim deniliyor ki; “Biz iyi niyetli idik. Ama bizi Kandil-İmralı, PKK ve HDP kandırdı”
Şunu herkes, Türkiye’nin “Bir numarası da” bilir ki: Ticaret ve devlet ilişkilerinde iyi niyet olmaz.
Akan kanlarda, sönen onca ocakların vebalinde boynu bükük bebelerin, babasız, eşsiz, oğulsuz kalanların AHIN da sizin günahınız vardır.
Sizin iyi niyetiniz ya da saflığınız; bu toprak olan canları geri getirebilir mi?
Devlet, babadır.
Devlet, sınırları içindeki her bir vatandaşının malından, canından, namusundan sorumludur.
Devlet sayesinde yurttaşlar, korkmadan seyahat ederler. Öyle “Bunlar Sivas’ın ötesine geçemezler” sığlığını devlet yapmaz, yapamaz.
Devlet sayesinde, okullar açıktır, ticaret serbesttir ve korkusuzca yapılır.
Devlet, bireyini her türlü iç ve dış tehdide karşı korumakla yükümlüdür.
Eğer devlet bunları yapmıyor ya da yapamıyorsa, vatandaşların nefsi müdafaa hakkı doğar ki; bu da kaostur, başı ve sonu kestirilemeyen sokak hareketlerini doğurur.
Devletin, PKK terörüne karşı çekingen ve sevecen tavrı, devletin ordusunu savunmadan çıkarıp bütün takip ve karşı müdahaleyi valiler emrine vermesi, ülkede bir boşluk oluşturmuştur.
Bu boşluğu iyi değerlendiren terör örgütü, şehitler almaya, vatan toprağının bir bölümünü kurtarılmış bölge yapmaya, belediyeleri devlete posta koyma durumuna getirmiştir.
Bunu içine sindiremeyen Türk insanı, kendini sokakta bulmuştur. Bazı kışkırtıcıların, devreye girmesiyle ülkede istenmeyen olaylar yaşandı. İş yerleri tahrip edildi, kimi doğu kökenli vatandaşlarımız az da olsa zarar gördü.
Bundan kim ya da kimler yararlanır? Kendi pislikleri ortaya çıkmasın, kendileriyle ilgilenmesin diyen yolsuzluk ve rüşvet batağına batanlar değil mi?
yle ise sokak hareketlerine dikkat etmeliyiz. Allah’a hamd olsun ki, henüz bir TÜRK-KÜRT evliliği, bu sebeplerden ötürü boşanma davalarıyla mahkemelere taşınmamıştır.
Biz biriz ve bir bütünü oluşturan parçalarız. İnşallah bizi parçalamaya kimsenin gücü yetmeyecek.
Onun için ben, tek başına bir partinin (bizler demokrasiyi tam özümseyinceye kadar) iktidara gelmesine karşıyım. Siyasilere de bir ÇAĞRIM var: Bu millete ve bu ülkeye acıyın;
Anlaşın, uzlaşın, ortak payda da birleşin ve bizi, KOALİSYON ile yönetin.
Ne mutlu Türküm diyene!
Esen kalınız.
nazim-peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı