Makale, Türkiye’deki bir sempozyum vesilesiyle ülkeye davet edilen Mesud Barzani’nin şahsına ve bu ziyarete izin veren yetkililere yönelik son derece sert eleştiriler yöneltmektedir. Yazar, Barzani’yi eli kanlı bir terörist, azılı bir bölücü ve Türkiye’nin doğu illerini sözde haritasında gösteren bir düşman olarak tanımlamaktadır. Temel itiraz noktası, Barzani’nin üniformalı ve silahlı adamlarının bölücü paçavralarla Türk topraklarına girmesine izin verilmesi ve bunun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yetkilerini hiçe sayan anayasal bir ihlal teşkil etmesidir. Eleştiriler, Barzani’ye güzellemeler yapan AKP’li milletvekillerine ve iddiaya göre Kürt milletinin anayasal tanınmasını savunan bir İçişleri Bakan Yardımcısına kadar uzanmaktadır. Yazar, bu duruma göz yuman Kaymakamdan Cumhurbaşkanına kadar tüm kamu görevlilerini suç işlemekle itham etmekte ve savcıları derhal soruşturma başlatmaya çağırmaktadır.
Bu Barzani denilen eşkıya; eli kanlı bir terörist, tescilli bir Türk düşmanı ve azılı bir bölücü değil mi?
Bu şerefsiz, kendi kurduğu Rudaw Tv’de Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki tam 26 tane ilimizi sözde Kürdistan’ın sınırları içinde gösteren bir emperyalist değil mi?
Musul ve Kerkük’teki Türk nüfus ve tapu kayıtlarını yok ettiren emperyalist değil mi?
İşgalci Amerika ile işbirliği yaparak, kendi devletine ihanet eden Amerikan köpeği bir hain değil mi?
Elinde fırsat olsa, bugünden tezi yok bağımsızlık ilan edecek bir fırsatçı değil mi?
Her fırsatta, doğu ve güneydoğudaki kardeşlerimizi, Türk Devleti’ne isyan için kışkırtan bir azmettirici ve bir fitneci değil mi?
Bu şerefsizin başında bulunduğu yapılanma, Türk Milli Devleti için, sürekli olarak tehlike oluşturan bir çıbanbaşı değil mi?
Hal böyle iken, bir sempozyum bahane edilerek, bu şerefsiz neden Türkiye’ye davet edilmiştir?
Bu alçağı, kim ve ne maksatla davet etmiştir?
Bu davetten, Devletin haberi var mıdır?
Var ise, bir teröriste hangi hakla ve neye dayanarak, devlet başkanı gibi muamele edilmiştir?
Biz, Barzani yönetimini devlet olarak tanıyoruz da, bizim mi haberimiz yok?
Tanımıyor isek, uygulanan bu devlet protokolü şarlatanlığı nedir?
Bu Barzani’nin sözde askerleri, üniformalı ve silahlı olarak ve üstelik omuzlarında Kürdistan paçavralarıyla, nasıl oluyor da vatan topraklarımıza girebiliyorlar?
ABD Başkanının korumaları bile böyle giremezlerken; bu eşkıyalar, bu şekilde, Türk vatanına nasıl ve hangi yetkiyle girmişlerdir?
Türkiye’de yabancı asker bulundurma yetkisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin elinde değil mi? Anayasamızın 92’nci Maddesi, çok açık değil mi?
Bir tezkere çıkarılmış dahi olsa, girebilecek olan asker, sadece Irak askeri değil mi?

Fakat görüyoruz ki, sözde bir devletin sözde bir başkanı ve onun yanında silahlı ve teçhizatlı sözde askerleri, üniformalar içinde ve yıllardır can ve kan pahasına mücadele ettiğimiz bölücü ve şeytani bir yapının paçavraları ile Türk şehirlerinde gövde gösterisi yapıyorlar!
Görüyoruz ki, Türk yurdunda Türk’e meydan okunmaktadır!
Bu durumda, TBMM’yi ve onu yetkilendiren Türk Milleti’ni yok sayanlar kimlerdir?
Kendini Milletten ve Gazi Meclisten daha yüksekte gören şerefsizler kimlerdir?
Hiçbir kamu görevlisi, Türkiye’nin egemenlik haklarını yok sayma ve itibarını çiğneme hakkına sahip değildir!
Bir bakıyoruz, Apo’ya “Sayın”, şahide “Kelle” diyen; 10 Kasım’da Atatürk rozeti takmayan ümmetçi teğmenlere sahip çıkan; “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diyen teğmenleri ihraç eden ve dahi Apo’yla yatıp Papa’yla kalkan, tarikatlarla göz göze, Barzani ile diz dize olan zihniyetin tamamı Cizre’de toplanmış…
Hepsi birden, MOSSAD beslemesi Barzani’ye, güzelleme yapma yarışına giriyorlar!
Bakın AKP Şırnak Milletvekili Arslan Tatar Barzani’ye nasıl sesleniyor: “Başkan Mesud Barzani; amcam, dayım… Sen benim dayımsın, amcamsın. Sen gözümüzün nurusun. Biz çocukluğumuzda senin hayalinle büyüdük. Sen o zatın oğlusun, sen Mela Mustafa Barzani’nin oğlusun. Biz Kürtlüğü (Kurdayeti) gördüysek, senden gördük. Babanızda gördük. Sen ve heyetin oradan buraya başımız gözümüz üstüne geldiniz.”
Adı Arslan, soyadı ise Tatar…
Ama siz şunun yaptığı güzellemeye bakın! Yazıklar olsun.
Yahu Arslan Tatar; bu kadar iflah olmaz Kürt aşığıysan, seni burada zorla tutan yok. İşte Barzani aşireti orada, git orada yaşa.
Güzellemeler devam ediyor!
Sosyal medyadaki iddialara göre, Türk Devleti’nin İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu bu sempozyumda diyor ki: “Kemalist Türkçü devlet son 100 yıldaki prangalarından kurtulmak istiyorsa, önce anayasal olarak Kürt milleti ve Kürt dilini de aynen Türk milleti ve Türkçe gibi anayasal kayıt altına almalı ve Kürdistan’ın dört parçasındaki dört bölgeyi de federal yapılar olarak kabul etmeli! Federal devletler Türkiye’yi de güçlendirir. Ankara’daki Kemalist ‘tekçiler’ ırka dayalı tekçi ‘Türkçülükte’ ısrar etseler Ankara’ya hapsolacaklar!
Vay anam vay! Eğer iddialar doğruysa ve böyle bir konuşma yapıldıysa; çoktan satılmışız da haberimiz yok!
Şimdi tekrar soruyorum:
- Barzani bu sempozyuma hangi statü ile davet edildi?
- Bu silahlı, üniformalı ve Kürdistan paçavralı sözde askerler sınır kapısından hangi yetkiyle kabul edildi?
- Bu eşkıyaların Türk yurdunda gövde gösterisi yaparak dolaşmalarına kim ve hangi yetkiyle izin verdi?
- Türkiye ile Barzani arasında, Türk Milleti’nden gizlenen bir anlaşma mı vardır?
- Türkiye gizlice, Barzani yönetimini devlet olarak tanımış mıdır?
Görünen odur ki; Terörist Barzani ve silahlı eşkıyalarının ülkeye girişline izin veren veya ses çıkarmayan; Cizre Kaymakamı, Cizre Emniyet Müdürü, Şırnak Valisi ve Şırnak Emniyet Müdürü suç işlemişlerdir!
Bu etkinliği, böyle bir formatta düzenleyen Şırnak Üniversitesi Rektörü suç işlemiştir!
Bu eşkıyaların, sınır kapısından geçişe izin veren yetkili gümrük amiri suç işlemiştir!

Yıllardır Rudaw Tv’de gösterilen ve Türkiye’nin doğu ve güneydoğu illerini de sözde Kürdistan içinde gösteren haritaya ses çıkarmayan, Milli Savunma Bakanlarının tamamı suç işlemiştir!
Bu rezilliğe göz yuman, MİT Başkanı suç işlemiştir!
Ülkenin çıkarlarını korumak ve müdafaa etmek görevinden imtina eden; Dışişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve kara sınırlarımızı korumakla görevli Kara Kuvvetleri Komutanı da suç işlemiştir!
Üstelik bu suç, şikâyete veya ihbara bağlı bir suç değildir.
Bu nedenle Cumhuriyet Savcılarının derhal harekete geçmeleri lazımdır.
Sorumluluk alanı olduğu halde harekete geçmeyen savcılar da suçludur!
Eğer ki, böyle bir rezaletin yaşanacağından haberi var idiyse, en büyük suçlu da Cumhurbaşkanıdır.
Neymiş? AKP milli ve yerliymiş…
Neymiş?
MHP milliyetçiymiş…
Eğer ki, millilik ve yerlilik buysa ve eğer ki milliyetçilik buysa; Allah Devletimizi ve Milletimizi milli/yerli ve çakma milliyetçilerden korusun.