Norveçli Bakan, Per Sandberg, devletin cep telefonunu yanına alarak tatile gidiyor ve istifa etmek zorunda kalıyor… Alaman Gavurunun Eğitim Bakanı Annette Sahavon, bir yazısında, “alıntı” demeyip başkasının fikrini kendi fikri gibi gösterdiği için, istifa ediyor… Japonya Ekonomi Bakanı Yashio Hashiro, nükleer kaza olan şehre “Ölüm Şehri” dediği için, istifa etmek zorunda kalıyor… İsveç Maliye Bakanı Mona Sahlin, Devlete ait kartla, farkında olmadan çikolata aldığı için, istifa ediyor… Yunanistan’da tren kazası sonucu, Bakan “Sorumlu Benim” diye derhal istifa ediyor… Yenilerde Sırbistan Devlet Başkan’ı Vusiç, tren istasyonu sundurması çöktü diye istifa ediyor…
Geçen gün, bazı isimlerin koruma altına alınmasına, gerekirse taşıyamayan sahibinden geri alınması fikrini gündeme taşımıştık… Dediklerimize her gün yeni ihtiyaçlar ekleniyor. Kürşat isminin nasıl, milli koruma altına girmesi gerekiyorsa, manevi açıdan da Fatih ismine aynı uygulama yapılmalıdır. Taşıyamayan kimselerden hemen geri alınması gerekir. Herhangi bir torba kanun içine ufacık bir madde yeterli olur… Hepinize merhabalar olsun. Bir de neyi ezberleyeceğiz… Türkiye birden büyüktür.
Anadolu’da yangından mal kaçırmak diye bir tabir vardır. Bu laf devletin zirvesinde, yangından suçlu veya sorumlu kaçırmak diye değiştirildi… Kartalkaya’nın özeti bu. Günlerce beyin travmalarına sebebiyet verecek yayınları seyretmeyenlere, yukarıdaki cümleleri okumak yetecektir…
Bir medya tecrübelisi, 2500 canı yayın yapıp yönetmiş kişi olarak diyorum ki… “Portakalı soydum ama baş ucuma koymadım. Çürük çıktı fırlatıp attım…” Bir ara birilerinin dediği gibi “Portakal mı, mandalina mı, biri var” lafı boş değilmiş… Dünyanın en iyi portakallarının yetiştiği, Finike’de evi olan birisi olarak, iyi portakalı bilir ve anlarım ama bu seyrettiğimiz ham ve kuru… Türk genetik yapısında, acısı olanın üstüne gidilmez. Destek vermesen bile sessiz kalmak isabetlidir. Düşene, mağdura tekme sallamak, terbiyesizlikle bile ifade edilemez. Bir zamanlar bu zat ile, aynı sistemde beraber olacaktık. TRT’nin çok özel redaktör spikerlerinden, aynı anda okurum da olan Zuhal Çetinkanat Hanımefendi ve bu portakalla resimlerimiz ve isimlerimiz ilan edilmişti. Gazi Üniversitesi’nin FETÖ’cü Rektörü mâni olmuştu… Her şerde bir hayır vardır derler ya, öyle olmuş… Halk TV çalışanlarına da nasihattir. Keşke cevaba bile tenezzül etmeseydiniz çok yukarılara çıkardınız… Sürekli okuyucularım, bu tip adamları zaman zaman ifşa ettiğimi ve de görüşlerimi paylaştığımı bilir… Netice: Yakın zamanda Aaa Haberi, narenciye bahçesi gibi görürseniz şaşırmayın… Şimdi bir tanesi için daha ikaz ediyorum. Serhan Asker. Çok dikkat edin. Teferruata girmeyeceğim. Bir kenarda dursun, zamanı gelince “Demiştik” yaparız…
Hep içeri, hep içeri, biraz da dünyaya bakalım mı… Norveçli Bakan, Per Sandberg, devletin cep telefonunu yanına alarak tatile gidiyor ve istifa etmek zorunda kalıyor… Alaman Gavurunun Eğitim Bakanı Annette Sahavon, bir yazısında, “alıntı” demeyip başkasının fikrini kendi fikri gibi gösterdiği için, istifa ediyor… Japonya Ekonomi Bakanı Yashio Hashiro, nükleer kaza olan şehre “Ölüm Şehri” dediği için, istifa etmek zorunda kalıyor… İsveç Maliye Bakanı Mona Sahlin, Devlete ait kartla, farkında olmadan çikolata aldığı için, istifa ediyor… Yunanistan’da tren kazası sonucu, Bakan “Sorumlu Benim” diye derhal istifa ediyor… Yenilerde Sırbistan Devlet Başkan’ı Vusiç, tren istasyonu sundurması çöktü diye istifa ediyor… Diyeceksiniz ki, kardeşim bunlar batı kültürüyle yetişmiş kimseler, doğu kültürüyle yetişenler de böyle bir şey olmaz… Durun durun demeyin, çünkü onunda örneği var… Mısır Ulaştırma Bakanı Roshad al – Mateeni, tren kazası sonucu, istifasını veriyor… Bunları arttırmak mümkün de avantadan 3 – 5 yazı daha çıkar, en iyisi yeterli diyelim… Görüyorsunuz değil mi… Batının nasıl çürüdüğünü, çökme noktasına geldiğini görüp Allah’a sabah akşam dua etsek azdır. Şükürler olsun ki, bizim ülkemizde böyle şeylere rastlanmaz… Hele ki olsun, Dünyanın dürüstlük timsali Reyis’imiz, görün bakın neler yapar… Size bir ipucu, evvela döver, sonra da alyansına bakar, kalınlaşmış mı diye…
Hep ciddi konular olacak değil ya, biraz da gülelim… Yok yok, ağlanacak halimize değil, anlatacaklarıma Yönetmenlik yıllarımda, oradaki canlı yayınları yönetmek için sık sık Diyarbakır’a giderdik. Programı hazırlayanlar var idi ama reji yapacak kadro ve yeteneğe sahip kimseler yoktu… GAP TV sabah yayınını yaptım, öğle yayınına kadar dolaşayım dedim. Birinci tercih Ofis Caddesi olurdu. Gezerken gördüğüm kadarıyla her dükkânın camında “Kaçak çay bulunur” yazıyordu… Sonraki gelişimde, yazıları göremeyince zabıta, polis itiraf kabul edip işlem yapmış dediler. Bir yerde “Yerli kaçak çay” levhasını görünce, aşamayacağımız zorluğun olamayacağı kanaatine sahip oldum. Nereden aklına geldi derseniz, geçenler de “Yerli Himalaya tuzu bulunur” yazısından derim… Bu yerli ve milli lafı iyi tuttu ama hepsi “Himalaya tuzu“.
Hepinizi yüce Yaradan’ıma emanet ediyorum. Hoşça kalınız…