Hemşehrim Davutoğlu, kendini bir türlü gösteremedi. Ben de varım, benim de dediklerim olacak iradesini bir türlü yakalayamadı. Bunlar benim değil, yazar-çizer, akademisyen ve sosyologların ortak görüşleridir.
Kim ne derse desin Erdoğan’a rağmen AKP’de “Ben de varım” diyebilmek yürek ister. S. Erdoğan, Kasabasından iline, yöneticisinden vekiline kadar; AKP’ye hâkimdir ve O, ne derse o olmaktadır.
Koalisyon kurulamadı.
Nedenleri çok basitti: Davutoğlu’nun teklif götürdüğü CHP ve MHP’nin ortak şartlarI; “S. Erdoğan Anayasal sınırlar içinde kalsın. 17-25 Aralık yolsuzluk dosyaları açılsın, devlette kadrolaşma ve torpil durdurulsun, demokratikleşme başlasın. MHP’nin bir diğer teklifi de; “Açılım Süreci bitsin. Müzakere değil mücadele başlasın” gibi basit ve ülke hayrına olacak teklif ve şartlardı.
AKP’nin ve Davutoğlu’nun itirazları neydi? “Cumhurbaşkanı söz konusu edilmesin, eleştirilmesin. 17-25 Aralık yolsuzlukları hukuka taşınmasın, “Açılım Süreci” ertelenmesin.”
Sayın Erdoğan ve ailesi, kendi ifadelerine göre böyle bir yolsuzluğun ve rüşvetin içinde asla olmamışlar. Ümit edelim doğrudur da. Öyleyse S. Erdoğan neden çıkıp, “Kardeşim benim ve ailemin yüzünden neden hükümet kurulmuyor. Açın dosyaları ben ve ailem araştırılsın?” demiyor, diyemiyor? Kılıçdaroğlu, resti çekti, “Beni ve kızımı araştırın” demedi mi?
S. Erdoğan, AKP ve Davutoğlu, PKK’ya karşı operasyon başlatmadılar mı? Şehitler gelmeye başlamadı mı, “Süreci Buzdolabına koyduk” demediler mi? Ne var bir de resmen “SÜREÇ” bitmiştir deyiverseler. Kıyamet mi kopar? Korkulan ya da rant elde edilecek bir plan mı sergilenmekte?
Neden C.B’nı Anayasal sınırlar içine çekilmiyor? Bu sınırlar içinde değil mi yoksa?
S. Erdoğan yıllarca, marifetmiş gibi, “Bunlar Sivas’ın ötesine geçemezler” diye diye ülkeyi resmen gidilen ve gidilemeyen yerler diye ikiye ayırmıştı. Bu, aslında bir Anayasa suçuydu. Kimseler görmedi ya da görmezden geldiler.
Gelinen nokta: Sivas’ın ötesi yanıyor. Ülke kan ağlıyor, ümitler kırılıyor, moraller bozuluyor. Bu, Erdoğan ve AKP için hiçte iyi bir durum değildir. Ülkeyi 13 yıldır kendileri hem de tek başlarına yönetiyorlar. Devletin bütün kurumlarına da tam hâkimler.
Biz yapmayın dedikçe, bizleri “Kandan beslenenler, barış karşıtları, akan kanın durmasını istemiyenler” diye neredeyse vatan haini ilan edecektiniz.
Şimdi, basından, ortak tavır almalarını, terörü lanetlemelerini yazı ve söylemlerine dikkat etmelerini istiyorsunuz. Elbette teröre lanet olsun. Askere ve polise uzanan eller kırılsın. Bu ülkeyi bölmek isteyenler, buna çanak tutanlar, göz yumanlar kendi kazdıkları kuyulara düşsünler, evleri yansın, ocakları sönsün.
Ama dün de siz: ne olur azıcık bizlere değer verseydiniz; bu adamaların söylediklerinin de doğruluk payı olamaz mı diye düşünseydiniz ya!
Eğer bugün bir suç, kusur ve kabahat var ise, bunun bütün günahı ve sorumluluğu tek başına AKP ve onu yönetenlere aittir.
Biz de inanmak istiyoruz. Bizi yönetenlerin rüşvete ve yolsuzluğa bulaşmış olmadıklarına. Öyle ise, neden 17-25 Aralıkın soruşturulmasından korkuluyor. Soğan yemeyenler ağızlarının kokmadıklarından emin olurlar.
Madem PKK’ya karşı operasyon başlattınız. Neden süreç de bitti demiyorsunuz, buzdolabın da ne işi var? Cumhurbaşkanı, Anayasal sınırlar içine çekilse kıyamet mi kopar?
Şahsi ikbal ve geleceğimiz; ülkeninkinden daha mı önde, daha mı önemli?
Bu milletin hem zamanını, hem de maddi kaynaklarını neden ERKEN SEÇİME yatırmaktasınız?
Sonucun ne çıkacağından emin misiniz? Bu milletin bir adı da, “Çarıklı erkânı harptir” unutulmaya!
Esen kalınız.
nazim-peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı