Daha dün magazin muhabiri veya kamuoyu araştırmacısı iken birdenbire stratejist ve savaş uzmanı kesiliveren daha da ötesi din ve şehadet ahkâmı ortaya döken yüzlere onlar da sahip mi? Türkiye handiyse en vurucu güçlerini hava desteği olmadan bölgeye sürdü. Askeri kurmaylara soracak olsanız; bu, adeta Sarıkamış faciasını hatırlatan en azından bir tuzak.
Tabii askeri açıdan eleştiri yapıldığında hemen bir kısım yorumcu ve ardından binlerce trol, “Suriye’de güç bulundurmamıza karşı mısınız? Yani siz de Kürdistan kurulmasını mı istiyorsunuz?” diye hücuma kalkışıyorlar.
Hâlbuki bilmiyorlar ki bu eleştirileri yapanların en azından bazısı zamanında Irak’ta, devamında Suriye’de ikinci İsrail anlamına gelebilecek bir Kürdistan projesine oldum olası karşı çıkmış kimseler…
TRT ekranında bir dizi var, Abdülhamit’i anlatıyor güya…
Abdülhamit böyleyse vay Osmanlı’nın hâline… İnsanın, “ucuz yırtmış dedelerimiz” diyesi geliyor.
Hem sümsük, hem yeteneksiz, hem bastonundan başka gücü yok. Üstelik de geveze…
Oysa Osmanlı padişahlarının hiçbiri geveze değildi.
Abdülhamit hiç…
Niye buraya getirdim. Şundan: Devlet adamı öyle zırt pırt her konuda konuşmaz da ondan.
Bu anlamda dizideki geveze bize örnek olamaz.
Dolayısıyla bizim en başta en aşağıya bütün devlet adamlarımıza veya o makamları işgal edenlere tavsiyemiz, her konuda konuşmaya kalkmamaları gerektiğidir.
Artık bilgi toplumu haline gelen, bölgemizde küresel bir savaşı vekâletle yürütmeye kalkan ve bizim bütün kültür coğrafyamızı oyun alanları sayan, böylece de alternatifli terör örgütleri üreten İngiliz-Yahudi aklının uluslararası şirketlerine ve devlet görünümlü maşalarına bu davranışlarımız koz vermektedir.
Mesela bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanının üstelik milletimiz şehitlerine ağlarken bir salon toplantısı yapması ve orada Trump’ın sanki çok önemliymiş gibi lakırdılarını paylaşması incitici olmuştur. Sadece incitici mi, işte yukarıda sözünü ettiğim küresel aklın bilgi toplumuna malzeme vermiştir.
Trump, sanki Putin’le konuşamıyormuş gibi yaparak bizim Cumhurbaşkanımızı ajan gibi mi kullanmak istemiştir?
Petrolün pazarlanması ve şehit kanı hiç de bir araya gelecek kavramlar değildir.
Kurmaylar askerî alanda bir tuzaktan korkuyor evet, ben de siyasî anlamda bir tuzaktan korkuyorum.
Türkiye’deki bütün darbelerin ardından çıkan ABD, son darbe teşebbüsünde bir taşla birkaç kuş vurmak istemiş ve istediğini de elde etmiştir.
Türkiye elbette ki, ikinci bir İsrail demek olan taşeron bir Kürt devletinin sınırımızda kurulmasına karşı olmalıdır. Bunu çeyrek asır önce en sert biçimde biz yazdık.
Ne pahasına olursa olsun bizi İslâm âleminden ve Türk dünyasından koparacak bu proje, aynı zamanda Türkiye’yi de içine alan bir de-stabilizasyon siyasetinin bütün Akdeniz ve Ortadoğu havzasına hâkim olmasına yol açar. Zaten Büyük Ortadoğu Projesi’nin de gerçek amacı budur. Ülkeler güya despot rejimlerinden kurtulacak ve Arap Baharı tesis edilecekti.
Artık eski yönetişimlerine bir daha asla kavuşamayacak, herhangi bir liderlik de çıkaramayacak olan bu ülkelerde bundan sonra olacak olan sürekli Batı’nın müdahalesine açık olmalarından başka bir şey değildir.
Türkiye, Kürt sorununu doğru yönetemedi. Suriye ve Irak’ta başlangıçta de-facto olarak kabul ettirilen siyasi yapılanmaları bertaraf edemedi. Türkiye sadece medyatik argümanları –mesela Şevan Pervez karşılamaları, Apo pazarlıkları- ve operasyonel istihbaratları kullandı.
Türkiye’nin imkân ve kabiliyetleri bu kullandığı şeylerin kat be kat üstünde idi oysa.
Türkiye bir Ortadoğu barışı tesis edebilecek bütün kadro, bilgi ve donanıma sahipti.
90’lı yıllarda nasıl Çevik Bir handikabı ve Batı Çalışma Grubu birkaç kişilik orkestra ise, bugün de tek kişilik orkestra ile ülke yönetilmeye çalışılıyor ve farklı her ses neredeyse hain ilan ediliyor.
Milli Askeri Stratejik Konsepti yazdıklarında biz de Milli Sivil Stratejik Konsepti karşısına koymuştuk. Ardından sözde Kürt Açılımı ve saçma sapan Âkil Adamlar tiyatrosu gündemi işgal etmişti. Bu gösteriyi tahmin ederek Henri Barkey’lerin foyasını ortaya döken Kürt Sorununa Karşı Türk Tarih Felsefesi’ni kaleme aldık. Ortadoğu Su Savaşları’nı yazan CIA operatör yazarlarına karşı da Ortadoğu Su Barışı’nı yazdık. Bir ben mi? Benim gibi yüzlerce uzmanı bulunan Türkiye ne hazin ki o zaman da, şimdi de yabancı istihbaratçıların cirit attığı bir medya aklıyla oyalanıyor.
Bakınız göçmen krizi bile bunun en somut örneği.
Ensar-Muhacir yakıştırması şimdilerde en merhametsiz göç ettirme planına dönüşüyor. Zamanında Kilis’teki kampı Edirne’ye yapsaydık; elbette ki AB, sorumluluk almakta daha dikkatli olurdu.
Küreselleşme bilgi ve paranın serbest dolaşımını temin ediyor. Bunlar kimin için? İnsan için. İnsan niçin serbest dolaşamıyor? Evet, İnsan Hakları’na şu cümle eklenmesi için kampanya yapmalıydık:
“Bugünden itibaren insanın seyahat özgürlüğü önündeki bütün engeller kaldırılmıştır!” Evrensel değer olarak sunulabileceğimiz şeyi yine elimize yüzümüze bulaştırdık.
“Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım” diyen bir medeniyet aklımız vardı.
Ne oldu ona?