Haberiniz.com.’da Şükrü Alnıaçık Beyin yazılarını ilgi ile takip ediyorum. “Ülkücü Melankoli” başlıklı yazılarını da hüzünlü bir zevkle okudum. Katıldığım noktalar çok, katılmadığım kısımlar var. Bunlardan ziyade 60’lardan günümüze hareketin seyri üzerine düşündürdü beni. Geçmişe götürdü. Geçmişte yaşadığımız birçok olayı hatırlamamıza vesile oldu. Bununla ilgili bazı anekdotları dostlarla paylaşmak istedim.
60’ların başlarında milliyetçi düşünce yeni bir ivme kazandı. Türkiye Milliyetçiler Birliği Derneği ve Türkçüler Derneği’nin şubeleri her ne kadar sayıca az ve müdavimleri de çok fazla değilse de bir canlılık göze batmaktaydı. Hemen her partiden üyeleri vardı. Milli Yol ve Ötüken dergileri ile Yeni İstanbul gazetesinin bu canlılıkta büyük rolü vardı. Rahmetli Atsız Hoca; mütevazı yaşayışı, güleç ve samimi yüzü engin bilgi birikimi ve müthiş direnci ile bizim gibi yeni yetmelere güven vermekteydi. Derneğimiz (Özellikle yatılı öğrenciler için) gerçek bir yuva görevi görüyordu. Rahmetli Terzi Hikmet, Turgut (Keskingören) Ağabey, Abdurrahman (Çelik) Ağabey, Niyazi (Adıgüzel) Ağabey, Allah uzun versin Aydil (Erol) Ağabey, Haluk (Çay) Ağabey, Reşat (Uzmen) Ağabey… Bizlere ailelerimiz kadar yakındılar. Bu atmosferde yetişenler için ülkü tabiî ki hayatın gayesi idi. Ülkü denen nazlı gelin erde şan istiyordu ve hepimiz şanlı idik!.. Ama ülkümüzü gerçekleştirebilmek için yönetimde ülkücülerin olması gerekiyordu. Onun yolu da siyasetten geçiyordu. Bu düşüncelerle büyüklerimiz CKMP’ye girdi. Rahmetli Türkeş Bey, Tahtakılıç’ın yerine Genel Başkan oldu.
Ve 70’lerin toz duman yılları… Aslında melankolinin kaynağı olan yıllar. Hatırlanması bile hüzne batmamıza yeten, ama kendimize güvenmemize de vesile olan yıllar…
Doğrusu yanlışı ile yaşanması gereken yaşandı. Daha iyisi olamaz mıydı? Şüphesiz olurdu. “Teşkilat herkesten iyi düşünür, herkesten iyi bilir” acayip söyleminin yanında okuyan, düşünen, direnen gençlik…
Ve ihtilal… Küresel sermayenin yeni toplumu. Farkında olmadan dönüşüm. Milliyetçi bir kişinin, eğer siyaset yapma düşüncesi var ise Milliyetçi bir partide bulunması gerektiğini göz ardı eden bazı dostlarımızı ANAP’ta gördük. Mazeretleri de vardı : “Parti kapatıldı. Meydanı boş mu bırakalım.” Daha açık sözlüleri: “Bunca mücadele acı ve gözyaşından başka bir şey getirmedi. Sepeti koluna, herkes kendi yoluna!” Tabii bu dostlar kapitalizmin nimetleri ile de tanıştılar. Geçmişlerini zenginliğe tahvil etmek hiç de zor olmadı. Toplum da değişmişti. Birkaç kelaynak dışında kimse ayıplamadı.
MÇP… Türkeş Bey’in siyasete dönüşü. Yeniden mücadele. Seçim ittifakı… Yeniden meclis. Görkemli Genel Merkez binası. (Ama Muzaffer Abla’nın ev eşyaları satılarak kirası karşılanan Yüksel Caddesindeki çok mütevazı binanın özgül ağırlığı görkemli binanınkinden çok fazlaydı.)
Ve sonra… Partide yeni yüzler… Yeni düşünceler. Ülkücünün çorabını, traşını dert etmeler… (Hoş O dönemde birçok Ocağa Ocak demek de pek mümkün değildi. Pırıl pırıl gençler bu çekidüzenden sonra Ocaklı olabildi.) Başka partilerde siyaset yapanların hızlı yükselişi. Oysa CKMP’den bir Mehmet Altınsoy, bir de İsmail Hakkı Yılanlıoğlu devredilmişti. ki, Yılanlıoğlu gerçek bir Türk Milliyetçisi idi. Kaldı ki, Paçacı, Toskay, Vural hiç de garipsenmemişti. Milliyetçi düşüncenin ileri taşınmasında faydası olan herkesin baş üzre yeri vardı.
İthal eden, ihraç da eder derseniz doğru bir mantık gibi görülebilir. Oysa Ticarette bile ahde vefa vardır. Çok önemli değerler vardır. Satılmaz. Hele güle oynaya hiç olmaz! Hele A. Kutalmış Türkeş AKP’li bir vekil olarak hiç alkışlanamaz. Sorarlar adama: Yakut’un, Türköne’nin ve diğerlerinin suçu ne? Partiden hiç kopmamış, her zeminde Türk Milliyetçiliğini savunmuş, fikir üretmiş buna rağmen Partiden uzaklaştırılmaya çalışılmış ama yine de duruşunu değiştirmemiş olan Rahmetli Muzaffer Ağabeyin oğlu Ümit Beyin suçu ne?
Türk Milliyetçiliği ülküsünü benimseyen herkes MHP’yi muhakkak sever. Bundan tabii ne olabilir. MHP ne emekler, ne acılarla bu günkü konumuna geldi? MHP’yi sevmek, Türk Milliyetçisi için ülkesini, milletini sevmek gibidir. Birçoğumuz için ailemizi, arkadaşımızı sevmek gibidir. Bu da çok tabi ve insani bir duygudur. Ama bu sevgi hiçbir zaman Mecnun’un Leyla’ya duyduğu sevda olmamıştır. MHP Türk Milletine ne kadar yakın ve faydalı ise sevgimiz de o orandadır. Eğer Türk Milletinin çıkarlarını yeteri kadar koruyamıyorsa ve Türk Milliyetçilerinin parti politikalarını etkileme imkanı kalmamışsa ne işimiz olur MHP’de.
Melankoli bazen güzeldir.