Erol Sunat
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Nasıl Unuturum?

Nasıl Unuturum?

0
Paylaş

Bu metin, yazar Erol Sunat’ın “Nasıl Unuturum?” başlıklı yazısından alıntılar sunarak, Türk dünyasının karşılaştığı tarihi acıları ve baskıları asla unutmama çağrısı yapmaktadır. Yazar, Ozan Arif’in şiirinden alıntılar yaparak, Türklüğü tanımlayan önemli hasletlerin ve vatan sayılan toprakların unutulmasının mümkün olmadığını vurgulamaktadır. Metin boyunca, Doğu Türkistan, Kıbrıs, Kerkük ve Batı Trakya gibi bölgelerde zulüm, soykırım ve asimilasyon yaşayan Türk toplulukları hatırlatılmakta; Osman Batur, Rauf Denktaş ve Sadık Ahmet gibi bu uğurda mücadele etmiş önemli tarihi figürlerin hatırası yaşatılmaktadır. Sonuç olarak, metin, bu coğrafyalardaki Türklerin sorunlarının Türkiye ve tüm Türk dünyasının meselesi olduğunu belirterek, vefa duygusunun ve ortak bilincin korunmasının gerekliliğini güçlü bir şekilde ifade etmektedir.

 

Rahmetli Ozan Arif “Unutmam” şiirinde diyordu ki, “Unuttu mu sanıyorsun unuttu? / Unutamam, unutamam unutmam!”

“Unutmak ne demek? Ar ederim ar / Unutamam, unutamam unutmam.”

Unutulmayacak oldukça önemli hasletlere sahibiz.

Bu hasletler bizi biz yapıyor.

İçimiz titriyor. O içimizi titreten köşeler Türk’ün var olduğu kalbinin attığı, ona vatan olan yerler.

Bunların başında Türklüğümüz, aynı zamanda hem soydaşımız hem kardeşimiz hem de din kardeşlerimiz geliyor.

Nasıl unuturum Osman Batur’u…

Nasıl unuturum Doğu Türkistan’ı…

Nasıl unuturum Kıbrıs’ı?

Nasıl unuturum Rauf Denktaş’ı…

Nasıl unuturum Batı Trakya’yı?

Nasıl unuturum Sadık Ahmedi?

Nasıl unuturum Kerkük’ü?

Nasıl unuturum Mustafa Kemal Yayçılı’yı…

Nasıl unuturum Azerbaycan’ı….

Nasıl unuturum Ebulfeyz Elçibey’i…

Nasıl unuturum Kırım’ı…

Nasıl unuturum Mustafa Cemiloğlu’nu…

Gençlik yıllarımızdan bu yana dilimizden düşmeyen iki cümle vardı…

“Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır…”

“Kerkük Türk’tür Türk kalacaktır…”

Türk’tür dediğimiz her neresi varsa Türk kalmalı, Türk’ün olmalı, Türk diye anılmalı ve hatırlanmalı…

*****

Bugüne kadar, Türkiye dışında yaşayan Türklerin yaşadıkları coğrafyalarda görmedikleri zulüm, görmedikleri baskı, görmedikleri işkence, görmedikleri talan, duymadıkları yalan, görmedikleri soykırım kalmadı…

Kerkük, her gün her gece Allah’tan imdat dilediği dönemler ve günler yaşadı.

Kerküklü şair Mustafa Gökkaya yıllar öncesinde, “Yaralı Kerkük” şiirinde bakın nasıl haykırmıştı;

“Kerkük’üm nice Kerkük / Düşüptü saça Kerkük / Allah’tan imdat diler / Her gün her gece Kerkük”

Çin’in Doğu Türkistan’ı işgali üzerine harekete geçen “Doğu Türkistan’ın ölümsüz kahramanı Altayların kartalı Osman Batur” öyle bir hürriyet meşalesi yaktı ki, onun açtığı yolda birçok Türk devleti uzun yıllar sonrasında bağımsızlıklarına kavuştular. Doğu Türkistan Çin boyunduruğundan kendini kurtaramadı.

Doğu Türkistan, Çin’in dünyanın en büyük açıkhava hapishanesine çevirdiği bir ülke olarak feryat ve figanlarının arşa yükseldiği, lakin sözüm ona barışsever ve savaş karşıtı olmayı kimselere bırakmayan dünyamız duymuyor, görmüyor, Doğu Türkistan’ı gezse dolaşsa da gerçeklerle barışık olmamayı sürdürüyor.

Komşumuz olan Bulgaristan’a bir dönem damgasını vuran Belene kampları unutulacak bir hadise değildi. Türklere yapılan baskılar ve işkencelerle sesini duyuran bu ölüm kampı da diğerleri gibi sadece seyredildi.

*****

Batı Trakya Türklerinin hakları için verdiği mücadele ile tanınmıştı rahmetli Dr. Sadık Ahmet.  Davasına sadıktı, inancına sadıktı, sözüne sadıktı, özüne sadıktı, ülküsüne ve milletine sadıktı.

Batı Trakya’da yaşananlar ise Çin’in uygulamalarına benzer uygulamalardı. Çok çekti Batı Trakyalı soydaşlarımız. Batı Trakya Türklerinin kaderini değiştirmeye ömrünü adadı Sadık Ahmet. Yılmadı, korkmadı. Direndi, çırpındı. Batı Trakya Türklerinin durumunu her platformda anlattı.

Asimile ve soykırım çığlıklarını adalet havarisi Avrupa duymadı.

*****

Rauf Denktaş, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios döneminden başlayarak adada istenmeyen adam durumundaydı.

Türk Mukavemet Teşkilatının kurucusuydu. Adaya ayak bastığı anda, Kıbrıs Türklüğü onun etrafında birleşiyordu.

Kıbrıs’ta yapılan Rum vahşetinin birinci elden şahidiydi Denktaş.

Onun bu mezalime şahit olduğu ve mücadele ettiği günlerde, benim gibi şu anda 70 küsur yaşında olanlar henüz çocuktular.

Denktaş, çok partili hayata başlayan Türkiye’nin bütün hükümetlerini gördü.

Şu anda hayatta olan, olmayan Atatürk hariç, bütün Cumhurbaşkanı ve Başbakanları yakından tanıdı. Onların hepsine Kıbrıs’ı anlattı.

Denktaş, yavru vatan dediği Kıbrıs’ı, Anavatan dediği Türkiye’sine sevdiren insandı. Sevimli gösteren insandı.

Denktaş, Kıbrıs için döktüğü gözyaşları, Kıbrıs için çektiği acılar, Kıbrıs için gösterdiği feragat, Kıbrıs için ettiği dualar, Kıbrıs’ı var etmek için, kabul ettirmek için gösterdiği çabaları dilerim unutmayız.

Sağlığında onu anlayamadık, onun yaptığı kahramanca mücadeleyi bizlerdeki ufuk noksanlığı dolayısıyla kavrayamadık. Batının kafalarımızı karıştırmasını önleyemedik.

Çünkü; İnsanlar öldükten sonra değerini anlamak gibi bir bahtsızlığımız ve rahatsızlığımız var!…

Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır sözü Kıbrıs semalarında öyle bir çınladı ki, Kıbrıs bu direnişin adını Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak koydu.

*****

21 yıl öncesiydi. Milli Türkmen Partisi Genel Başkanı rahmetli Mustafa Kemal Yayçılı ile 13 Mart 2004 tarihinde bir görüşme yapmıştım.

Ne mi demişti?

 “Acaba ayrılığımız o kadar uzun oldu da birbirimizi mi, unuttuk”  “ Doğrusu bizler 70 milyonluk Türkiye’nin ve hatta 300 Milyonluk Türk Dünyasının yanımızda olduğunu henüz hissetmemişiz”

Rahmetli Yayçılı, Talabani ve Barzani’ye gösterilen ilginin neden kendilerine gösterilmediğini sormuştu.

Türkmenler öz topraklarında başı dik yaşamak istiyorlardı. “Türkiye’nin bütün desteği, Amerikan engeline takılıyor” demişti.

“Barzani Kürt devletini kurduğunu ilan ederse, aynı gün Kerkük Türk Cumhuriyetini kurduğumuzu ilan ederim” diyen Türkmen lider Mustafa Kemal Yayçılı, bu görüşmemizden iki ay sonra 15 Mayıs 2004 tarihinde saat 11.00 civarında Kerkük yolunda, dava arkadaşı Fazıl Namık’la birlikte, bizim basına göre bir trafik kazasında, yabancı ajanslara göre, çapraz ateş sonucu hayatlarını kaybetmişlerdi.

*****

Balkanların her köşesinde Türk izleri var. Üsküp’ten, Belgrat’tan, Temeşvar’dan, Varna’dan, Plevne’den, Kosova’dan, Saraybosna’dan, Mostar’dan gelir yankılanır sesimiz.

Tebriz’de, Bağdat’ta, Musul’da, Erbil’de, Halep’te, Kerkük’te, Gümülcine de, İskeçe’de Dedeağaç’ta asırlarca esen Türklük rüzgârı dedi ki biriz beraberiz, biz kardeşiz…   

Biz ki, Ertuğrul’un ocağında uyandık…

Roma ile çarpıştık birer birer düştü kaleler, şehirler.

Fetih; Osman oldu, Orhan oldu…

Karacahisar oldu, Söğüt oldu, Yenişehir oldu…

Bursa Orhan oldu. Orhan’a teslim oldu. Ardından İznik düştü, İzmit teslim oldu…

Rumeli Orhan oğlu Süleyman Paşa oldu…

Kosova’da Muradı Hüdavendigar, Sırpsındığı’nda Hacı İlbey’i, Niğbolu’da Yıldırım Beyazıt oldu.

Varna’da II. Kosova’da II. Murat oldu…

Öyle bir aşkla başladı ve devam etti ki fetih…

Fatih oldu İstanbul oldu. İstanbul fethin zirvesiydi Fatih’e yani II. Mehmed’e nasip oldu.

*****

Şimdi soralım…

Vefa duygularımızı, hangi silindirler ezdi ve geçti acaba?

Gözden ırak olanların gönülden de ırak olduğu bir hal mi bu yaşadıklarımız?

Kerkük Türk’tür Türk kalacaktır. Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır diyenler biz değil miyiz?

Kerküklü, Doğu Türkistanlı, Kuzey Kıbrıslı, Batı Trakyalı, Azerbaycanlı Kırımlı kimin kardeşi?

Kerkük benim meselem değil, Doğu Türkistan benim meselem değil, Kıbrıs benim meselem değil, Batı Trakya benim meselem değil diyecek bir Türk evladı çıkmaz bu topraklarda!

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!