Haç işgalinde olan Vahhabi Suudi Arabistan da Mekke’de 4. Olağanüstü İslam Zirvesi toplanıyor.
Zirve mi zırva mı belli olmayan toplantıda temel konu Suriye.
Oysa; Kaymakamının, askerinin, polisinin, milletvekilinin kendi topraklarında kaçırıldığı, askerlerinin şehit olduğu, bağımsızlıkçı askerlerinin, milletvekillerinin, akademisyenlerinin, gazetecilerinin, siyasetçilerinin esir altında olduğu, adaletsizliklerin yaşandığı, yeraltı ve yerüstü kaynakları yabacılara devredildiği, topraklarının yabancılara satıldığı bir Türkiye gerçeği var.
Bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin cumhurbaşkanı ve başkomutanı olan Abdullah Gül’de zirveye katılıyor. Ve diyor ki;Zirve’de Ortadoğu da ki sorunların temelinde yatan Filistin meselesi de ele alınacaktır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika da yaşanan tarihi değişim Filistin meselesine adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüm bulunmasına olan ihtiyacı bir kat daha artırmaktadır. Bununla birlikte İsrail’in Doğu Kudüs başta olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında genişleterek sürdürdüğü uzlaşmaz yerleşim siyaseti barışın önünde ki en büyük engeldir. Bu şartlar altında Filistin halkının kendi devletlerini kurma arzusunu önümüzdeki dönemde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na yapılması ön görülen üye olmayan gözlemci devlet başvurusunun en güçlü şekilde desteklenmesi de gerekmektedir. İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye bütün devletlerin bu konuya ilişkin olarak güçlü bir irade sergileyeceğine eminiz."
Bakın Türk-Arap ilişkileri nasıl bir seyir izlemişti?
Önce; Mekke’de cahiliye döneminde peygamber Muhammed İlahi mesajı tebliğ için Kuran mesajı ile halkını aydınlatmaya başladı. 22 yılda tebliği temel buldu.
Ya sonra; Peygamberin ölümü sonrası en yakın arkadaşı Ebubekir’in liderliğine karşı çıktılar, iki yıllık liderliğinde İslam-i hükümleri tanımadılar. Sonra peygamberin ikinci arkadaşı Ömer’i katlettiler. Sonra üçüncü arkadaşı peygamberin iki kızı ile evli Osman’ı katlettiler. Sonra peygamber damadı dördüncü arkadaşı Ali’yi katlettiler. Sonra peygamber torunları Hasan’ı-Hüseyin’i katlettiler. Peygamber soyunu, sahabeyi, tebaini Orta Asya ve Endülüs’e sürdüler. Emevi saltanatını kurdular. İslamiyet’i Arap kabile dini olarak kullandılar.
Ya sonra Abbasilerle yeniden yapılandılar. Ancak yüzlerce yıl çöl cahiliye dönemi yaşamını devam ettirdiler, karanlıkta kaldılar. Semerkant, Buhara Kurtuba, Kahire, Şam, aydınlanma merkezleri oldu. İslamiyet doktrini-akaidi buralarda şekillendi.
Ya sonra; Yemen ve Arabistan topraklarına saldırılara önce Portekizliler başlamıştı. Mısır Memlükleri başa çıkamıyordu. Bunun üzerine Yavuz liderliğinde Türk-Osmanlı bölgeyi ele geçirerek Portekiz saldırılarına son verdi. Araplar; Osmanlıların egemenliği ile ilahi mesajın gerçek evrensel anlamını öğrenmeye başladılar.1517 yılından 1918 yılına kadar bölge Türklerin idaresinde barış, huzur ve sukun içinde kaldı.
Ya sonra; bu kez İngiliz-Fransız saldırıları işgali başladı. Sonunda İngilizlerin şekillendirdiği Vahhabi Araplar, birer altın karşılığında Türk askerinin kellesini getirtme projesini uygulamaya koydular. Lavrence gibi ajanlar ve Şerif Hüseyin gibi işbirlikçiler eliyle bölge Fransız –İngiliz işgaline uğradı, Türkler 1918 yılında çekildi.
Ya sonra; bölge petrollerine el koyan İngiliz ve Fransızlar Arapları, yarı bağımsızlık vererek sindirdiler. Katı İslam-i şeriatı uygulamaları ile sürüleştirilen halkı, perde gerisinde yönettiler.
Bölge halklarını hurafelerle uyuşturarak, yarı diktatörlük yönetimine mahkum ettiler. Yönetimde olanlar, servetlerini batıya akıttılar. İkili yaşam sürdüler. Kadınlar Batı kumsalında mayolu, Arap kentlerinde peçeli göründüler.
Ya sonra; Türkiye’nin başta Kıbrıs olmak üzere bütün uluslararası toplantılarındaki haklı taleplerine Araplar sürekli hayır oyu verdiler.
Ya sonra; İran devrimi ile sarsılan Arap ülkeleri Irak’a destek oldular, sekiz yıl savaştırdılar.
Ya sonra; Saddam Irak’ının işgaline destek oldular. Milyona yakın kardeşlerinin katliamına, kentlerin yakılıp yıkılmasına destek oldular. Ödüller verdikleri Kaddafi’nin, Saddam’ın linç edilmesine alkış tuttular. Yemen’de Bahreyn’de, Libya’da, Suriye’de kardeşlerinin kanını akıtan haçlı İngiliz Amerikan askerlerine kucak açtılar. Afrika’da Müslümanlar açken, altından araba koleksiyonu yaptılar. Milyarlarca doları, batıda tuttular.
Ya sonra; İngiliz-Fransız-ABD kontrolünde Arap Birliğini kurdular, rejimleri düzenlediler.
Ya sonra; İslam İşbirliği Teşkilatı’nı kurdular. Dünyada Hıristiyan Yahudi Budist, Hinduist işbirliği teşkilatı yokken, her nedense İslam işbirliği teşkilatı var. Amerikan-İngiliz emperyalizmin yetiştirdiği ajanlar kontörlünde bu teşkilat da İslam dünyanın denetim altında tutmakla görevli teşkilat olur.
Şimdi ise; bu teşkilat Vahhabi ABD-İngiliz sömürgesi Suudi Arabistan’da toplanıyor. Oraya kim gidiyor? İngiliz-Amerikan muhibleri gidiyor.
Türkiye yangında iken nelerle uğraşılıyor? Peki tarih bu dönemi nasıl anacak dersiniz?
Günün Sözü; ŞöhrET, servET, şehvet insanın mutluluk veya yıkım nedenidir.