Ne hallere düştük ey Allah’ım! Sen, bu aziz ülkeye ve necip millete acı lütfen!
Sevgili okurlarım! Yaşım yetmişe geldi, ülkemi hiç bu kadar kaoslar içinde görmedim. Onlarca Başbakan tanıdım; bu kadar agresif, hırçın ve herkese tepeden bakanını da görmedim.
Çoklarının aleyhinde neler yazdık-neler çizdik, hepsi de gülüp geçtiler. Basındır: görevini yapacak deyip devlet adamlığı gösterdiler. Liberalleri vardı, masonları vardı, inançlıları vardı. Ama bu kadar yolsuzluk-rüşvet ithamları yoktu.
Türkiye’nin şu anki sıkıntısı, yöneticilerinin şeffaf olamamasıdır. Siyaset kirletilmiş, siyasetçi kirlenmiştir.
Mahkemeler susturulmuş, güdümlü hale getirilmiş, basının sesi-soluğu kesilmiş; doğru ve güvenilir haberlerden bu aziz millet yoksun bırakılmıştır.
Ülkenin Başbakanı, “Hırsızlıkla oğulları; rüşvet paralarıyla, haksız kazançlarla, devleti soymakla” ilişkilendirilmiştir.
Ülkenin Başbakanı, muhalefet tarafından, “Baş çalan-hırsız var, sayın olmayan, rüşvetçi, utanmaz” sıfatlarıyla anılmaktadır.
Ülkenin başbakanı, “Yolsuzlukların ve rüşvetin üstünü örmeye çalışmakla, delilleri yok etmekle” suçlanmaktadır
Muhalefet ise Başbakan tarafından,” Yalancılıkla, seviyesizlikle, alçaklıkla, paralel yapıyla kol kola olmakla” suçlanmaktadır.
Türk siyaseti ve Türk siyasetçileri bizzat TBMM’ne seçilmiş vekillerce kirletilmiştir.
Başbakan, hakkındaki kaset ve tapeler hakkında, “Bunlar bize ait değildir. Bu konuşmalar asla olmamıştır. Böyle bir konuşma yapılmamıştır.” Demiyor/diyemiyor.
Varsa yoksa, “Paralel yapının işidir, şahsıma ve evladıma kurulmuş bir kumpasdır, senaryodur, montajdır” iddiasından öteye geçememektedir.
Düne kadar el-ele, kol-kola oldukları; şanlı TSK’ne ve muhaliflere karşı ortaklaşa yürüttükleri kaset-şantaj işini hiç yapmamışlar gibi; şimdi kalkıp bu camiayı: HAŞHAŞİLER, vatan düşmanları, dış güçlerle işbirlikçi olarak suçlayabilmektedirler. Oysa bugüne kadar yapılan bütün kötülüklerin, yarı-yarıya ortağı olduklarını ne çabukta unutuvermiş havasındalar. Cemaat de elbet başbakan kadar suçludur.
Siyasetin ve siyasetçilerimizin temizlenmesi; hukukun ve yargının adil işletilmesiyle mümkün olabilecektir. Tek ve yegane alternatif budur. Bundan başka her gayret ve girişim; şüpheleri daha da artıracak, “acaba mı?”ları daha kuvvetlendirecektir. MHP’li Koray AYDIN, paşalar gibi çıktı yargının karşısına; 11-0 gibi herkese nasip olmayacak bir neticeyle de aklanarak TBMM’ne gelmiştir.
Kim kazandı? Elbette yargı ve Koray bey!
Yargı ve hukuk, 17 Aralık tahliyelerinin gerekçesiyle bir kez daha derin bir yara almıştır. Yargıyı ve Türk hukuk sistemini de yine, hâkim ve savcılarımız kirletmişler ve güvenilmez hale sokmuşlardır.
Neden?
Türk yargısını, bu hale getirmeye sizlerin ne hakkınız var?
“Asrın rüşvet ve yolsuzluk operasyonu” sanıkları, “Yurt dışına kaçma ve delilleri karartma ihtimalleri olmadığı” gerekçesiyle salıverilirken;
T.S.K’nın en tepe noktası olan K.K.K’ğı ve GENELKURMAY BAŞKANLIĞI görevlerine; Cumhurbaşkanı GÜL’ün, Başbakan ERDOĞAN ve Milli Savunma Bakanı YILMAZ’ın imzasını taşıyan üçlü kararname ile getirilen Sayın İlker BAŞBUĞ’un suçu ne idi ki, haksız olarak içerde tutulmakta? Başbuğ Paşa’nın yurtdışına kaçma ihtimali yüzde kaçtır, delilleri karartma ihtimali ne kadardır?
İşte gelinen acıklı ve hazin nokta burasıdır.
Türkiye’nin acil ihtiyacı; TEMİZ-ŞEFFAF siyaset ile ADİL ADALET’tir.
TUSKON’un, “Siyasetçiler zengin olmak istiyorlarsa; siyaseti bırakıp ticarete atılsınlar!”Açıklaması, müthiş bir tespittir. Çünkü siyaset; zengin olma yeri değil, millete hizmet etme yeridir.
Esen kalınız.
NOT: Anadolu’nun bağrı yanık, vatanperver, ilkeli ve dam gibi adam duruşlu İlker Başbuğ Paşa, serbest bırakılmıştır. Adalet bir nebze de olsa soluk almıştır. Paşanın açıklamaları ibretlik ve şayanı dikkattir. Geçmiş olsun Paşam. Aramıza hoş geldin
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı