İlahiyatçı bir arkadaş, sanırsınız ki cevher yumurtlamakta. Bu arkadaş, “Bakın çocuklar, Hz. Muhammed’in, babasını, dedesini, sülalesini, soy ve sopunu sayabiliyoruz. Ya Atatürk’ün? Babası Ali Rıza’dan ötesini bilemiyoruz.” Mantığıyla; aklı sıra Atatürk’e çamur atıyor, onun geçmişiyle oynuyor.
Araplar, soy milliyetçiğinde dünyanın en ırkçı milletidir. Onlar, yedi göbeklerini sayabilirler. Bu onların fıtratıdır.
Ama ben, dedemin babasından ötesini bilemiyorum.
Bu, benim ayıbım mı diye düşündüm.
Kendimce bir yol buldum. Çarşıda, pazarda, yolda, Öğretmen Evinde samimi olduğum insanlara, “Sülaleni sayabilir misin?” diye sordum.
Sorduğum insanların yüzde doksan sekizi benim gibiymiş meğer. Dedelerini ve dedelerinin babalarını iyi biliyorlar.
Sonrasını bilmekte ve saymakta oldukça zorlanıyorlar.
Doğu kökenli bir arkadaşıma da aynı soruyu sordum. İnanın bana yedi göbek ötesine kadar saydı.
Başta ben olmak üzere biz Türkler, neden soyumuzla fazla ilgilenmiyoruz, ırkımızı detaylı şekilde araştırmıyoruz?
Bu, yine Arap geleneğinin ve bizde ki saf ya da satılmış Müslümanların bize dayattığı, “Irkçılık yapmayın. İslam’da ırkçılık yoktur.” Yutturmasının bir sonucudur. Oysa, “Kişi kavmini sevmekle kınanamaz.”
Bize ırkçılık yapmayın diyen ırkçı Arapların, kendileri ise su katılmamış ırkçılık yapmaktalar.
Bir takvim yaprağının arkasında, İmam Kastalani anlatılırken, “İsmi, Ahmed b. Muhammed b. Ebî Bekr b. Abdülmelik bin Ahmed b. Muhammed b. Hüseyn b. Ali Askalani’dir” diye uzunca bir soy listesi saymaktadır.
Siz hiç bu tür saymaları, Kanuni Sultan Süleyman’ın, “Fransa’ya yazdığı o meşhur mektubunda bahsettiği ülke saymanın” dışında göremezsiniz.
Mesela Köroğlu’nu anlatırken bu kadar sülale sayılır mı?
Karacaoğlan’dan bahsedilirken bu kadar soy sayılır mı?
Mareşal Fevzi Çakmak’tan bahsedilirken, bu kadar bin den bahsedildiği hiç görülmüş müdür?
Nasrettin Hocayı anlatırken bu kadar sülalesini saymak öne çıkarılır mı hiç?
Bu ve buna benzer milyonlarca örnekte de görüldüğü gibi biz Türkler, soy ırkçılığı yapmayız ve yapmayı da sevmeyiz. Bütün bunlara rağmen, “Türküm” demek bile bazı eblehler, bazı geri zekâlılar, bazı embesillerce “IRKÇILIK YAPMAK” olarak anlaşılmaktadır.
Bize Irkçılık yapmayın diyen zavallılar ise bilerek veya bilmeyerek SÜNNET adı altında ARAP IRKÇILIĞI ve ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ yaptıklarının ne yazık ki ya farkında değiller ya da ihanet içindeler.
Allah (cc), bazı şeyleri biz insanların iradesine bırakmıştır. Bunlardan birisi de giyinmektir. Siz kalkar sünnet diye Ferace, fistan, kavuk ve sarık Peygamber sünnetidir derseniz; bunun adı, düpedüz Arap Milliyetçiliği yapmak olur.
Türkler, Araplara bile rahatlıkla kız verebilirler, vermede bir sakınca da görmezler.
Hangi Türk, Arap bir kızla evlenebilir?
Hangi Arap aile kızını Türk’e verir?
.
Bana bir örnek gösterebilir misiniz?
Atatürk’ün babasından ötesini bilemiyoruz diyen saf, ya da art niyetli İlahiyatçı arkadaşım, şimdi birazcık anlayabildin mi işin içindeki ince hesabı?
Biz Türklerde soy-sop ırkçılığı yoktur. Onun için de bir iki göbek ötesini fazla bilmeyiz. Bilmekte bir işimize yaramaz. Keşke bilseydik, keşke belletseydik de dünyaya IRKÇILIK nasıl oluyor öğretebilseydik.
Atatürk’le uğraşıncaya kadar, lades tutuşmaya fetva verinceye kadar; toplumda kanayan yara olan; zina, rüşvet, haksız kazanç, alın terini gasp etme, nüfuz ticareti ihaleye fesat karıştırma gibi konulara eğilseydiniz de bu alanlarda fetva verseydiniz; daha hayırlı bir iş yapmış olurdunuz. Böylece hem ülke düzelir, hem de İslam lekelenmezdi diye düşünmekteyim.
Lütfen bu asil ve necip millete, “Sünnet” adı altında ARAP Irkçılığı ve Arap MİLLİYETÇİLİĞİ yapmayınız.
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı