ŞEKUR TURAN (1936–2011)

11.11.2011 günü hayata gözlerini kapatan arkadaşım Şekur Turan’ın ölüm haberini Abdullah Buksur’un Facebook’taki yazısından öğrendim. Abdullah Buksur da bu haberi, Türkistanlıların mezarına bakan mezarcıdan duyduğunu söylüyordu. Ben, 7 Kasım Kurban Bayramında telefon ederek bayramını kutlarken, O halsiz ve bitkin bir halde, dışarı çıkamaz olduğunu ve yanında Türkistanlı bir öğrencinin bulunduğunu söylüyordu. Maalesef bu öğrenci beni aramadı.   Türkiye’ye geldiğim ilk günlerimin tanığı olan bu arkadaşım hakkında, 2007 yılında “GERÇEKLER VE YALANLAR” adıyla basılmış anılarımı içeren kitabımda şu satırlar bulunmaktadır:
  “İlk işim çocuklarımı okula yerleştirmek oldu. Zaten Türkiye’ye gelmemdeki esas amacım onları okutmaktı. Çocuklarımın Doğu Türkistan’dan getirdiği karnelerini Milli Eğitim Müdürlüğüne onaylatıp, üç çocuğumu ilkokula, büyük kızımı liseye yerleştirmeye çalıştım. Bu işte bana yardımcı olan kişi, Kültür Bakanlığında uzman olarak çalışan aslen Türkistanlı Şekur Turan idi.” (Kurban 2007: 173). 
  Evet yukarıdaki satırlar, benim bu ülkede yabancı ve kimsesiz olmayacağımın bir güvencesi olarak anılarımda saklanıp kalmışsa, bu, Şekur Turan’ın sayesindedir. İşte o günden bugüne kadar tam 31 yıl (Kasım 1980-Kasım 2011) geçti. Bu yıllar içinde iş yerimin İstanbul ve Konya’da bulunması gereği, aramızdaki ilişkiler kısmen uzaklaştı ise de, hiç kesilmedi ve soğumadı. Bizi birbirimize yaklaştıran en önemli etken, aynı vatanda doğup büyümemiz ve aynı siyasi kaderi yaşamamızdır. Ben Çin hapishane ve çalışma kamplarında 24 yıl cezalandıysam, Onun babası Shın Shisey Devri’nde (1933–1943) hapishanede öldürülmüş, O yetim kalmıştır. Bir de, bizim dünya görüşlerimiz aynı idi. İkimizde Darwinci evrim teorisini savunan ve dinci-Çinci görüşlerden nefret eden bireylerdendik. Şekur Bey kişisel olarak, hoş görülü, en önemlisi doğru söylemekten hoşlanan bir kişiliğe sahipti. Bana göre O, her zaman doğruyu söylüyordu.
  Çok iyi hatırlıyorum, Onun evine ilk gittiğimde, “Artık Türkiye’desin bunları senin bilmende yarar var, oku!” diye, bir dergiyi açıp önüme sürmüştü. Baktım, Yaş Türkistan Dergisi’nin 1939 yılına özgü sayısında yer alan, Türkistan Bağımsızlık Hareketi’nin ünlü lideri–1933 yılında Kaşgar’da kurulmuş Şarki Türkistan Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Mahmut Muhiti’nin İsa Yusuf Alptekin hakkındaki yazısı idi. Bu yazıda, İsa Yusuf Alptekin’in Şarki Türkistan Bağımsızlık Hareketi’nin haini ve bir Çinci olduğu yalın bir şekilde örneklerle izah ediliyordu. Sahibi Mustafa Çokay olan bu dergi, 1933–1943 yılları arasında, ara vermeden 10 yıl Paris’te yayınlanmış olup, Türkistan’ın yakın çağ tarihine özgü önemli bilgiler içermektedir. Milli Kütüphane’de 10 cilt halinde bulunan bu değerli eseri, tez çalışmalarım sırasında daha yakından tanıyacaktım.
  Ara vermeden 30 yıldan fazla çalıştığı-barındığı Kültür Bakanlığı, Şekur Bey’e itibarlı bir resmi kimlik de kazandırmıştır. 1980’li yılların başında Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye resmi yol ile ziyaret amaçlı gelenler çoğalırken, onların ilk iletişim kurduğu kişi Şekur Turan olmuştur. Bu ziyaretçilerin başında Shincang Uygur Özerk Bölgesi’nin Başkanı Seyfettin Azizi vardı. Azizi’nin TBMM’sindeki konuşmasının çevrisini Şekur Bey yapmıştır. Sonradan Uygurların ünlü şairi Teyyipcan Ali geldiğinde, Onu benim evime kadar getiren kişi ise yine Şekur Turan idi, beraber çekildiğimiz resimleri o günlerin hatırası olarak saklıyorum.  
  Fırsat buldukça birbirimizin evine giderdik, son olarak O, 16.11.2003 günü benim evime akşam yemeğine gelmiş ve resme çekilmiştik. Onun evine de ben son olarak anılarımı bitirip kitap haline getirdikten sonra, bu kitabı vermek için ziyaretine gitmiştim. O hastalandıktan sonra aramızdaki telefon görüşmesi hiç kesilmedi. Ben kitabımı verdikten sonraki bir telefon görüşmemizde, kitabı okuduğunu ve kendi adının da bu kitapta geçtiğini söyleyip, sevincini dile getirmişti. Yine bir telefon görüşmemizde, General Rıza Bekin’in evine geldiğini, Onun da benim kitabımı okuduğunu, beğendiğini söylüyordu. Son zamanlardaki telefon görüşmemizin birinde Ona, başka hal hatır soran Uygurlar yok mu? diye sorduğumda, “Çin yalakaları benim hal hatırımı sorar mı hiç” diye, yanıt vermişti.  Evet, Şekur Turan ömrünün son dönemlerinde-hastalığının da ezikliği altında ilgisiz kalmışsa, elbette sebepsiz değildir. Bu ilgisizlik, her şeyden önce Alptekinlerin Türkiye’deki propaganda gücünün sonucudur.
  Alptekinlerin Türkiye’deki gücünün bir örneği, Erdoğan-Ven Ciabao dostluğunun sonucudur ki, bu yılın (2011) Nisan ayında,  İstanbul’daki Şarki Türkistan Vakfı’nın başkanı konumuna getirilen Ilgar Alptekin, RFA Uygur radyosundaki 27.04.2011 tarihli bir konuşmasında, hiç çekinmeden-hiç utanmadan şu sözleri söylüyordu: “Türkiye özgür bir ülke, buradaki Uygur öğrenciler istese Çin konsolosluklarıyla görüşebilir, isterse görüşmez. Bizim Şarki Türkistan Vakfı siyasetin dışındadır, böyle şeylere karışmayız.” Bugün Şarki Türkistan Çin’in esiri iken, hain olmayan hiçbir Uygur, hain olmayan hiçbir Uygur kuruluşu siyasetin dışında kalamaz. Soykırımdan geride esen kalan her Uygur, vatan uğrunda Çin’e karşı ölüm kalım savaşının içindedir-Çin’e karşı cihanşümul Uygur-Çin siyasetinin içindedir. Doğaldır, hainler bu savaşın-bu siyasetin dışındadır.
 
  Sevgili arkadaşım Şekur Turan, senin tüm ömrüne egemen olan dürüstlük, arkanda saygı değer bir iz bırakmıştır, yattığın yerinde emin ve rahat uyu!
 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!