Erol Sunat
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Öğretmen Kimin Canı?

Öğretmen Kimin Canı?

0
Paylaş

Bu makale, Erol Sunat tarafından kaleme alınmış “Öğretmen Kimin Canı?” başlıklı bir yazıdan alıntıları içermekte olup, öğretmenlik mesleğinin derin duygusal ve toplumsal önemini ele almaktadır. Yazar, 1957’den itibaren kendi öğrencilik ve öğretmenlik anıları üzerinden, öğretmenlerin öğrenciler ve toplum üzerindeki unutulmaz etkisini aktarmaktadır. Metin, öğretmenlerin fedakârlığını, idealist ruhunu ve öğrencilerine adanmışlığını vurgularken, aynı zamanda günümüz öğretmenlerinin yaşadığı maddi ve manevi sorunlara dikkat çekmektedir. Özellikle 24 Kasım Öğretmenler Günü’nün kısa ve geçiştirilmiş kutlanmasından duyulan hayal kırıklığı dile getirilmekte ve atanamayan, mülakat mağduru ve düşük ücretli çalışan öğretmenlerin durumu eleştirilmektedir. Sonuç olarak yazar, öğretmenlerin sokaklara düşmesine yol açan sorunların çözülmesini ve mesleğin hak ettiği değerin verilmesini talep etmektedir.

 

Öğretmenim canım benim demiyor muyuz?

Öğretmen kimin canı?  

İnanın, öğrencilerinden daha fazla kimse sevemez öğretmenini…

Sene 1957…

Bursa Altıparmak İlkokulu birinci sınıf öğrencisiydim…

Öğretmenimiz Sabahat Danel bizi ikinci sınıfta okutamayacağını tayininin Konya’ya çıktığını söylemiş gözyaşlarına da mâni olamamıştı.

O ağladı bütün sınıf ağladık.

Öğretmenimiz Konya’ya gitmiş, okuduğumuz okul Bursa Eğitim Enstitüsü olmuş, biz öğrencileri de Merinos İlkokuluna göndermişlerdi.

1958’de Bursa Merinos İlkokulunda öğretmenim Remziye Hanım’dı. İlkokul ikiden üçe geçtiğimde, rahmetli babamın tayini Kayseri’ye çıkmıştı.

Sonrasında Kayserinin İlçesi Yeşilhisar’da Ziya Gökalp ilkokulunda Ahmet Öğretmenim vardı.

Üçten dörde geçtiğimde, babam Kayseri Merkeze geldi. Kayseri Yenimahalle Alpaslan İlkokulunda dört ve beşinci sınıfları okudum. Bu okulda da öğretmenim Halil Coşkuner’di.

İlkokul birinci sınıf öğretmenim olan Sabahat Öğretmenimden 16 yıl sonra tekrar Bursa’ya düştü yolum. Bu yol düşmesi onun gibi öğretmen olmak içindi. Rahmetli dedem Bursa Muallim Mektebi mezunu İsmail Hakkı Sunat’ında izinden o dönemin Öğretmen yetiştiren kurumlarının en gözdelerinden biri olan okul arkadaşlarımızdan Nevzat Karaköse’nin Mektebi Şahane dediği ve hepimiz tarafından kabul gören bu yaklaşımla ona layık olmaya çalıştığımız Bursa Eğitim Enstitüsünü yatılı olarak kazandım. 1974 yılında mezun olarak, aynı yılın 9 Ekim günü çektiğim kura ile, Gümüşhane Kelkit Söğütlü Ortaokuluna atandım. Göreve başlamam 12 Ekim 1974 olarak resmiyete girmişti.

Benim gibi memur çocuğu iseniz, çok yer gezer dolaşır, çok değişik okullarda okur, çok değişik ve renkli çevrelerle tanışırsınız.

Liseyi bitirinceye kadar, rahmetli babam nereye biz oraya bir hayat yaşadık. 

İlkokulu beş ayrı okulda, iki farklı şehirde…

Liseyi de üç ayrı okulda yine iki farklı şehirde okudum.

Bu arada sadece ortaokulu tam olarak bir yerde okuyabildim.

Kayseri Bünyan Ortaokulu…

Rahmetli Metin İçtem Müdürüm, Müdür Yardımcımız Vedat Bey hala gözlerimin önünde…

Sabahat Öğretmenimin Konya’ya tayininden tam 36 yıl sonra, 1993 yılının 9 Şubat’ında Konya Derbent İlçe Milli Müdürü olarak göreve başlamıştım. Sonrasında öğretmenimin Konya merkez 19 Mayıs İlkokulunda okuttuğu öğrencileriyle karşılaşmak ve tanışmak nasip oldu.

Bu karşılaşmaya tesadüf denebilir mi?

Bir öğretmeni duygulandıran ve gözlerini dolduran bir an. Uğruna şiirler yazdığım öğretmenimin izine yıllar sonra ulaşabilmenin o duygu sağanağını ne anlatabildim ne de tam olarak yazıya dökebildim.

*****

Öğretmen büyüklerimizden Şeref Bingöl Ağabey, “Öğretmenin emeklisi olmaz, öğretmen ölünceye kadar öğretmendir. Emekli olunca bizim öğretmenliğimiz bitmez” demeyi halen söylemeye devam ediyor.

Ne diyordu o güzel okul şarkısında?

Öğretmenim canım benim…

“Öğretmenim: Canım benim, Canım benim, / Seni ben pek çok severim. / Sen bir ana, sen bir baba, / Her şey oldun artık bana. / Okut, öğret ve nihayet, / Yurda yarar bir insan et.”

Ne yaptı öğretmen?

Memleketin dört bucağında, dört köşesinde, Ay yıldızlı bayrağın dalgalandığı her yerde vardı.

Ana oldu, baba oldu…

O öğrencilerin her şeyi oldu…

Okuttular, öğrettiler ve yurda yarar insanlar larak yetiştirdiler öğrencilerini.

Öğretmenler öğrencilerini kendi evlatlarından hiç ayırmadılar.

Nerde dumanı tüten bir okul bacası görseniz bilirdiniz ki, oraya öğretmen gelmiş.

Köye öğretmen gelmesi demek bir devletti o zamanlar. Okul yoksa, okul olmayacak nice derme çatma binayı okul yapardı, sınıf yapardı, bembeyaz badanayla çiçek açtırırdı hayretle bakanlara.

Sonra sıralar, kara tahta beyaz tebeşir. Okul biter akşam okuma yazma bilmeyene kurslar açardı öğretmen. Vefakardı, cefakardı. Parada pulda gözü yoktu. Neyse ona verilen eyvallah der geçer giderdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin o ilk öğretmenleri öylesine idealisttiler ki, her biri için ayrı bir roman, ayrı bir hikâye yazılabilirdi. O öğretmenleri ne o köyler unuttu ne de o yöreler. Öğretmen geldi mi, köy kahvesinde herkes ayağa kalkardı. Sözü dinlenir, sevilir, sayılırdı. Tuttuğunu koparırdı öğretmen. Kimseye eyvallahı yoktu. Siyasilerin kayığına binmez, seni alırız süreriz gibi ta…o dönemlerden kalma laflara aldırmaz, elinizden geleni ardınıza koymayın derdi. Yiğit ve gözü kara öğretmenler nesliydi o nesil.

*****

Kimin canı öğretmenler?

Efendim, Öğretmenler günü noktasında yaralı öğretmenler.

İş günü olan günlere rastgelen tarihlerde, kutlanılan Öğretmenler günü, “kısa kes Aydın havası olsun” babından…

Nedendir bilinmez, yıllardır Mülki Amirlerimizi adeta hafakanlar basar.

Program ne kadar sürer?

Kısa tutun. Program bitince de herkes sınıfına girsin.

Canım benim denilenlerin günü bir iki konuşma, birkaç şiirle geçiştirile-geçiştirile bir hal olundu.

24 Kasım’da öğretmene maddi manevi özlük hakları çerçevesinde verilecek hiç mi müjde yoktu?

Ne diyoruz?

Canım benim…

Daha ne istiyorsunuz?

Canım benim dedik ya…Öğretmenin canı çıkmış…Hayattan bıkmış…Maddi manevi problemlerle boğuşmakla yüz yüze bırakılmış. Atanamayanı var…Ücretli olanı var…Özel dershanelerde asgari ücretin altında çalıştırılanları var…Bir de mülakat denen bir açmaz var.

Gençlerin aldıkları diploma yetmiyor. Aldıkları doksan ve üzerindeki puanlar yetmiyor.

Netice de bir mülakat etmiyor.

Kaldırdık mülakatı demenin müjdesinin verileceği tarih neden 24 Kasım olmasın?

*****

Ne mi diyelim?

Üzmeyin artık, canım benim dediklerinizi…

Senede bir gün hatırladıklarınızı.

Canım benim…

Canım öğretmenim…

Seni ben pek çok severim…

Neydi o güzel şarkı?

“Yalan, yalan vallahi yalan…” diyen mısraları vardı ya hani…

Senede bir gün dahi doğru düzgün hatırlanmayan öğretmenler…

Öğretmen duygusal zaten…

Kin tutmaz…Kızsa da çabuk geçer…Üstünde durmaz…

Hocam nasılsın, ellerinden öperim diye eski bir öğrencisi arasa, dolar gözleri.

Dalar maziye…Gider senelerce öncesine…

Bilmem hangi vilayetin, hangi köyüne, kasabasına, ilçesine…

Ha bir seferde böyle bir günde öğretmenin derdi ne meselesi ne ona dokunun.

*****

Duygusal öğretmenleri memnun etmek bu kadar kolayken, yıllardır bunu nasıl göremiyorsunuz anlamak mümkün değil…

Yarım elma gönül alma babından onların duygusallığını anlayabilecek bir şeylerde yapılmıyor. O duygusallığın önüne perde çeke çeke bir hal olanlar, öğretmenleri neden anlamak istemezler ki…

Öğretmen sevgiden ibaret bir insandır.

Taş kalpli değildir.

Kalbi hoşgörüyle barışıktır.

Affetmenin hoş görmenin ne demek olduğu bir öğretmenden daha fazla kimse bilemez.

Lakin öğretmeni anlama noktasında, kendi yetiştirdikleri sınıfta kalmalara doyamadılar.

Ver elin öpeyim öğretmenim demekle kırık kalpler tamir olmuyor.

Yaşanan hayal kırıklıkları kendine gelemiyor.

*****

Öğretmen sokaklarda, meydanlarda, derdine çare arıyor.

Diyorlar ki ne işi var öğretmenin sokaklarda, meydanlarda.

Öğretmen de aynı soruyu kendine soruyor.

Benim ne işim var sokaklarda diye…

Öğretmenin ne istediği belli…

Derdini dinlemeyenlerde belli…

İstediği atla deve değil. Öğretmenler ülkesini ve bayrağını seven görevlerine canı gönülden bağlı bir mesleğin mensupları.

Onlar ki, bu memlekete adanmış insanlar, bu memlekette gittiği her yere sevgi götüren insanlar, üzmeyin öğretmenleri artık.

24 Kasım’ı da Öğretmen bayramı diye bağışlayın öğretmenlere.

Her birimizi bir öğretmen yetiştirmedi mi?

Her birimizin elinden bir öğretmen tutmadı mı?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!