Metin, Türkiye’nin güncel ekonomik ve sosyal sorunlarını ele alan bir köşe yazısından alıntılar sunmaktadır. Yazar, özellikle Türk lirasının değer kaybına ve dünyanın en yüksek faiz oranlarına dikkat çekerek, ülkenin ekonomik gidişatını eleştirmektedir. Ayrıca, tarımın bitme noktasına geldiği ve eskiden kendine yeten bir ülke iken şimdi her şeyi ithal ettiği vurgulanmaktadır. Metinde, ormanlar ve zeytinlikler üzerindeki maden ruhsatları gibi çevre sorunları da dile getirilmiş ve iktidarı destekleyen din görevlilerinin siyasallaşması sert bir dille eleştirilmiştir. Son olarak, yazar, ulusal savunma sanayisindeki (Kaan uçağı) motor eksikliği gibi stratejik konuların bile dış güçlerle yapılan pazarlıklara bağlanabileceği endişesini paylaşmıştır.
Yepyeni bir ay ama yepyeni umutlardan yoksun durumdayız. Sonbaharı hüznü, eylülden daha çok hissedeceğimiz, yaşayacağımız bir ay. Recep, Şaban, Ramazan nasıl üç aylar, bu üç ayların da sultanı Ramazan ise, hüznün doruğa çıktığı ayda Kasım’dır. Hele ki 10 Kasım’ı taşımaya görsün… Zirveye doğru, tadını çıkara çıkara tırmanıyoruz… Kuruyan, üstüne basıldıkça canhıraş sesler çıkaran yaprakların gürültülerine doğru hızla koşuyoruz… Hepinize merhabalar olsun. Türkiye birden büyüktür…
Bir ülkenin parası, o ülkenin namusudur. Küçüklüğümde hatırlarım, 500 veya 1000 TL’lik paraları göremezdik. Nasıl bir şeyler olduğunu arkadaşlarımızdan öğrenirdik. Adları genelde “lacivert, mor” diye geçerdi. Peki şu anki en büyük paramız, ne? Ekmek alışverişine düşen 200 TL. İlk çıktığında 130-140 $ civarında idi. Ara sıra gazete haberlerine konu olurdu “1 lira, 1 dolar olur mu?” diye… Olmadı ama 200 lira şu an, 5 dolar bile etmiyor. Paranın pul olması, bu olsa gerek de size bir soru: “Yaparsa kim yapar?” Hep birlikte “AKP” dediğinizi duyar gibiyim ama topyekûn yanıldınız, CHP yaptı… Bu propagandaya hala inanan, birçok kimse var. CHP iktidara gelmeden böyle meziyetlere sahip bir parti. Ya iktidara gelirse, varın siz hesap edin… Şu ana kadar, faize 1,5 trilyon para ödemişiz, bu sadece yılın ilk yedi ayına göre ödenen para… Sana bana ne oluyor, Nas var diyene sormazlar mı? Peki, sana ne oluyor? Sormazlar mı, %40ların üstünde, Dünyanın en yüksek faizi niye bizde? Hakikaten, ne oluyor sana? Nas, bir gece yarısı kararnamesiyle iptal oldu da bizim mi haberimiz yok. Emekliye bin lira ikramiyenin maliyetini 12-13 milyar diye kabul etmeyenlere , “1,5 trilyon ne?” deme hakkımız yok mu? “Ben ekonomistim, bunların kafası basmaz” diyenlere en hafifinden “Hadi oradan” da mı demeyelim. Ekonomist olmaya gerek yok, sistemin rayına oturması için, üretimin korunması ve arttırılmasından başka bir çare yoktur. Çiftçinin, besicinin , seracının vs., önüne aşırı maliyetler ve girdiler koyup, düşük taban fiyatlarıyla, tarımı bitme noktasına getirdiklerinin mutlaka farkındadırlar. Bir zamanlar, yiyin diye yalvardığımız, TV programları yaptığımız mercimek bile Kanada’dan geliyor. Dünya’da kendi kendine yeten 7 ülkeden biri iken, pirincinden buğdayına, nohudundan kuru fasulyesine , etine sütüne kadar her şeyi ithal ediyoruz. Kendi çiftçimize vermediğimizin mislini yabancı üreticilere peşkeş çekiyoruz. Bu durumda kalkınmamız abat olmamız mümkün mü? Beğenmediğimiz dönemlerde yapılan, fabrikaları , tesisleri sata sata bitiremedik. Şimdi de sıra, ormanlarımızda, zeytinliklerimizde. Evlat emaneti olan bu yerlere, maden ruhsatları vererek yok olmalarını sağlıyoruz. Dünyanın sayılı oksijen depoları arasında olan Kaz Dağları adeta talan ediliyor. Bu olanlara, dur diyen çıkmayacak mı? Sıkıştıkları zaman, Londra’ya, ABD’ye kaçacaklara, oralarda mülkler, çiftlikler alanlara “Yeter artık” denmeyecek mi? “Ama abi, bunlar Müslüman“cılar ve akılsız Türkmen, artık uyan, kımılda, bak memleket ne hale geldi? Tarım bitti, besicilik bitti, ekonomi çöktü, ahlak kalmadı. Uyuşturucu ilkokullara indi. vs. vs. daha neler olursa uyanacaksın?
Bize dinimizi yanlış öğreten ve de mevcut iktidarın borazanlığını yapan seccade cambazlarından birini örnek vereceğim… Temmuz, Ağustos aylarında, kayınvalideme ait bir dağ evinde kalıyoruz. Yakın köyün camisinde, Cuma namazını kılıyoruz… Bu arada cami adabının yok olması ve de siyasal imamların çoğalması yüzünden, sadece cemaat mecburiyeti olan namazlar için camiye gidiyorum, yani bayram ve cuma haricinde içinden gitmek gelmiyor. Bunun gerekçelerini, toplanan paralara kadar birkaç kere anlattım, tekrara girmeyeceğim… Bütün Türkiye’de olduğu gibi bölgemizde de kuraklık hakimdi. Sık sık yağış alan bölgede aylarca damla düşmedi… Her gün cep telefonunun hava durumuna bakıyordum. Bir hafta başı tekrar baktığımda, Pazar günü yağış tahmini gördüm… Cuma günü camiye gittiğimde,aylarca “Yağmur Duasına” çıkmayan hoca, ne hikmetse cemaati Pazar günü tamda yağış olacak gün, yağmur duasına çağırdı… Ben başka bir şey diyorum ya, Halk arasında böylelerine “Uyanık” (!) deniyor. Hoca efendi her ihtimale karşı, içinizdeki bir günahkardan dolayı, Allah duamızı kabul etmeyebilir. Bu yüzden günahsız sabitleri de getirin deyip olayı bağladı. Ben ise, her türlü ahlaksızlığın olduğu ülkelere mesela, İsveç’e, Hollanda’ya vs. yerlere niye her gün yağmur yağar diye soracaktım ama vazgeçtim… Her neyse, Pazar günü yağış olmaması için dua ettim. Sırf bu madrabaz, cahil halkın gözünde, keramet sahibi gibi görünmesin, diye… Şükürler olsun, Pazar günü bulutlanma oldu ama yağış olmadı… İşte bu uyanık hocalar yüzünden Halk bunları ermiş mertebesine getiriyor ve de her sözlerini, emir kabul ediyor. Bu yaratıklar da seçim zamanı, mesela, “Peygamber efendimiz, rüyama girdi, Falan partiye oy verenler direkt cennete gidip, bana komşu olacaklar“, dedi, diye sözler sarf edebiliyor. Olur mu demeyin. Şahidim. Müşterisi, alıcısı da çok… ABD ziyaretini haftaya bıraktım ama garabet gibi görünen ama çok hesaplı ve ince bir durumdan bahsedeceğim. H. Fidan, “Kaan için motor yok üretim durdu” dedi. Şimdi ne olacak? Trump’un, “Bizim için bir şey yapacak” dediğini hatırlayın. İşte motorların gelişi buraya bağlanacak. Yani Türk Milleti için olumsuz bir şey yapıldığında, “Ne yapalım, yoksa motorları alamayacaktık” denecek…
Hepiniz Allah’a emanet olun. Hoşça kalınız…
