Erol Sunat’ın bu yazısı, bir zamanlar karışıklık ve iç çatışmalarla boğuşan bir şehirde geçen bir hikâyeyi anlatmaktadır. Sultan’ın görevlendirdiği beylerin başarısız olması üzerine, sıra dışı bir delikanlı şehrin başına getirilir. Bu genç bey, kılıç ustalığı ve zekasıyla düşmanları alt eder ve şehri düzene sokmaya çalışır. Komşu diyarın tehditleri ve şehirdeki fitnecilerle mücadele eden bey, Sultan’ın buyruğuyla kan davalısı olduğu adamın kızıyla evlenir. Başlangıçta düşmanlık besleyen eşi, beyin kahramanlıklarına tanık oldukça ona aşık olur. Bey, adaletli buyrukları ve kararlı mücadelesiyle şehri ayağa kaldırır, düşmanlarını cezalandırır ve sonunda şehrine huzur getirir.
Uzun uzun zaman önce memleketin birinde oldukça karışık bir şehir varmış. Şehir düşmanca tavırlar sergilemekten kaçınmayan bir diyara da oldukça yakın olunca iç karışıklığı hiç bitmiyormuş. Memleketin Sultanı şehre bir senede dört Bey göndermiş, Beylerin ikisi hayatını kaybetmiş, biri o diyara iltica etmiş, sonuncusu da görevden affını istemiş. Şehir talancıların yalancıların, bozguncuların, yakın diyar Sultanının adamlarının elinde kalmış. Soygunlar, faili bilinmeyen ve bulunmayan cinayetler işlenmeye başlamış. Kimse canından ve malından emin değilmiş. Sultan buyruğumdur demiş tez vakitte bana bu karışıklığın önüne geçecek birini bulun.
Sultanın yaşlı Veziri, Sultanım demiş, o şehirde bir delikanlı var. Emir altına girmez. Kimsenin adamı olmaz. Lakin memleketini çok sever. Onu o şehre Bey yapalım dedikçe şehirde ve Payitahtta birçok insan onu engellediler. Bildiğiniz gibi kim gitti ise başarılı olamadı. En güvendikleri o sevmediğimiz diyara iltica etti. Bundan daha iyisi olmaz denilen affını istedi. Bu saydıklarımızın hepsi son bir sene de yaşandı. İki Beyimizi de alçakça katlettiler. Sultanım gelin bu yaşlı Vezirinizi kırmayın. Bu delikanlı mahir bir kılıç ustasıdır. Attığı ok şaşmaz. Fırlattığı mızrak hedefini bulur.
Onun ustası sizi de yetiştiren rahmetli kardeşimdi. Bu şehir kendine gelsin, kendini toparlasın istemiyorlar, insanlar rahat huzur yüzü görmesin istiyorlar Sultanım. Sultan, Vezirim demiş, sen benim buyruğumu en güvendiğin biriyle o delikanlıya gönder. O giden de onun sağ kolu olsun. Onun her buyruğu bundan böyle benim buyruğumdur. Buyruğa da bu şekilde yazılsın. Ve bu mevzuyu senden ve benden başka kimse bilmesin. Buyruğu götüren de. Buyruğu götüren cengâver, bir gece yarısı tırmanmış şehrin kale duvarını, kimseye görünmeden sessizce karışmış kalabalığa. Varmış konağın kapısına. Çalmış kapıyı. Beyinizle görüşmem lazım demiş.
Kapıyı açan bana söyle demiş. Ya söyle ya da git. Cengâver, yıkmış geçmiş adamı. Birkaç kişi daha çıkmış karşısına onları da etkisiz hale getirmiş. Ve Beyle karşı karşıya gelmişler. Cengâver, Bey sen misin demiş. Delikanlı, Bey değilim amma demiş, bu konakta otururum. Belli ki beni ararsın. De bakalım ne diyeceksen. Cengâver, ben demiş emir kuluyum. Bu buyruk Sultan buyruğudur. Delikanlı açmış buyruğu. Okumuş. Sonra da, cengâver demiş, bundan böyle sağ kolum sensin. Ben demiyorum buyruk da Sultanımız öyle demiş. Senin de haberin yoktu değil mi?
Cengâver Beyim demiş, sana uzanan kılıç bana, sana atılan ok, mızrak bana gelsin. Bey, adamlarına isteseniz de bu cengâveri yenemezdiniz demiş. Bey yanında cengâver ve adamlarıyla birlikte, Bey konağına girmiş. Bey konağını işgal etmiş, ne kadar çapulcu varsa ortadan kaldırmışlar. Bey, buyruğumdur demiş, bundan böyle bu şehirde hiç kimse benden habersiz, Bey konağına gelemeyecek. Gelenin sonu bu çapulcular gibi olur. Şehirde fitne kazanları kaynamaya başlamış. Biz demişler sana benzemez kaç tane Beyin hakkından geldik. Komşu diyarın Sultanı yanımızda, üç gün sonra senin kelleni Sultanına göndeririz. Komşu diyarın Sultanının adamı şehre gelmiş.
Bu yeni Bey, o etliye sütlüye karışmayan Bey bozuntusu değil mi? Bu iş daha başlamadan bitmeli. Gelmiş Bey konağının önüne. Bey bozuntusu demiş, ben komşu diyarın kılıç ustalarından biriyim. Varsa yüreğin al kılıcını çık karşıma. Bey, kılıcı çekmiş, çıkmış bozguncu başının karşısına. Bozguncu gerçekten iyi kılıç kullanıyormuş. Bir saate yakın kılıçlar çarpışmış. Ahali kim kime ne yapacak diye yığılmışlar Bey konağının kapısının önüne. Beyin kılıcı havada öyle bir kavis çizmiş ki, bozguncunun kellesi düşmüş yere. Ahali gözlerine inanamamış. Bu Bey demişler çok yaşamaz. Bey, bozguncunun yanından ayrılmayan adamı yakalamış. Gel bakalım fitne başı demiş, al bu kelleyi, götür o Sultan bozuntusuna.
Bir daha sefere senin kelleni kendi Sultanımıza göndereceğim. Ardından ahali şehir meydanına toplansın diye haber göndermiş. O kalabalık insan kaynayan şehirden otuz kırk kişiden başka kimse gelmemiş. Bey, şehrin her tarafına tellallar çıkarmış, Bey buyruğudur demiş. Bundan böyle Bey ahaliyi meydana ya da bir başka yere çağırdığında gelmeyen zorla getirilecek. Gelemeyende gerekli cezayı görecek. Ahalinin ileri gelenleri bu kim demişler. Babası oduncuydu. Anası şehir dışındaki köylerden bir kadın. Asaleti yok. Babası tartıştığı Beyin kardeşini öldürdü. Bey de onu. Kadını da yaşatmadılar. Bu çocuk kadının köyündeydi. Onu aradılar bulamadılar. Yıllar sonra bir kervanla şehre geldi. Konak aldı. Dükkân aldı. O beylerin akrabaları şehirde. Ancak kimse kimseye kılıç çekmedi. Beyin, komşu diyarın Sultanının adamının kellesini gönderdiği adam o eski Beyin sülalesinden.
Aradan bir hafta kadar geçmiş. Bey şehrin meydanında yürürken, bir kız dur bakalım Bey demiş. Bıktık senin anlamsız buyruklarından. Ne istersin babamdan. Cengâver bu kızın babası fitne başı Beyim demiş o kelleyi götüren. Bey, sen demiş kelle götürenin kızı mısın? Sülalen ailemi yok etti. Yetmedi. Köylerini yaktı. Yetmedi köyün insanlarını köle pazarında sattı. Yetmedi köyün yerini sürdü, ekili dikili ne varsa söktü attı. Ben o katliamdan kurtulan az sayıda insandan biriyim. Daha üç dört yaşlarındaydım. Ona rağmen kan davası olmasın diye fitne başı babana ilişmedim. Kız Bey demiş Babam şehre döndüğünde ne olacak? Kellesi gidecek değil mi? Bey sessiz kalmış, kıza cevap vermeden meydanın ortasına doğru yürümüş.
Şehrin ileri gelenleri bu Bey çetin ceviz çıktı demişler biz bunu içten vuralım. Fitne başına haber göndermişler. Fitne başı gizlice girmiş şehre buluşmuşlar zor bulunan bir mekânda. İleri gelenlerden biri, bu Beyi alt edecek bir akıl düşündüm demiş. Senin kızı Beyle evlendireceğiz. Kızın Beye karşı mesafeli. Ne adım atıyor biliriz. Fitne başı, biz demiş kan davalıyız. İleri gelen tamam işte demiş, aynı zamanda hem şehre hem de Sultana ne kadar iyi niyetli olduğunu göstereceksin ters köşe olacaklar. Bey dahi şaşıracak. Fitne başı almış ileri geleni yanına varmış Payitahta çıkmış Sultanın huzuruna. Sultanım demiş. Çıkmış adım dokuza inmez sekize. Beyle aramızdaki kan davasını bitirmek isterim.
Kızımı ona vereyim damadım olsun kan davası da bitsin gitsin. Sizde hakkımda yanlış düşünmeyin artık. Ben memleketime ve Sultanıma bağlıyım. Sultan yeni bir buyruk göndermiş Beye. Buyruğumdur diyormuş, kan davalın olan adamın kızıyla evlenecek, kan davasına son vereceksin. Sultan buyruğuna ne desin Bey? Düğün davulları vurulmaya başlamış. Bu düğünden beklentisi olanlar o kadar çokmuş ki. Düğüne yaşlı Vezir gelmiş. Bey demiş, bu düğün satranç oyunu gibi. Farkındasın değil mi? Kız çok zeki, zekasıyla seni bir hayli zorlayabilir. Lakin bir tek şey hariç. Seni severse, sana âşık olursa o zaman her şey senin lehine gelişir. Sultanımız senin zekana ve şehre olan hakimiyetine güveniyor. Bu düğünle komşu diyarda şehre olanca gücüyle hakim olmaya çalışacak. Sultanın adamını herkesin gözü önünde öldürmen seni hedef yaptı. Karından dahi emin olma. Cengâver hariç.
Düğün bitmiş fitne başının kızı Bey hatunu olmuş. Ancak sürekli olarak Beyin aleyhinde anası ve babası tarafından doldurulmuş kalbi öfke ve hınç doluymuş. Tabi ki Beyin de. Bir araya geldiklerinde, Bey, hasmımın kızı demiş, birbirimizi kandırmayalım. Beni bu şehirde son senelerde gördün. Ben de seni. Başka bir zamanda ve şartlarda olmuş olsaydık, seni alır kaçırırdım. Kimseye de yâr etmezdim. Sultan buyruğuyla istemediğimiz bir evliliğe razı olduk. Senin tarafının senden oldukça büyük beklentileri var. Ne yapacaksın satacak mısın beni? Kız susmuş. Eğmiş başını. Ardından çıkmış dışarı. Beyle fitne başının kızının evliliğinin üzerinden aylar geçmiş. Şehir derin bir sessizliğe gömülmüş. Bey şehrin her noktasını kontrol etmeye çalışmış.
Karısı baba evine neredeyse her ay gitmiş. Birlikte gittikleri zamanlarda olmuş. Her ikisi de birbirini ölçüp biçip tartıyormuş. Komşu diyarın Sultanı, güvendiği savaşçılarından birini şehre göndermiş. O savaşçı, şehrin meydanında herkesin içinde Beye meydan okumuş. Bey, sen demiş yabancısın seninle bir alıp veremediğim yok. Kimsin, necisin bilmem. Var git yoluna. Savaşçı seni demiş şehrinin meydanında ahalinin gözü önünde öldürüp şehrine el koyacağım. Karın da benim olacak. Kılıçlar çarpışmaya başladığında Beyin karısı, eyvah demiş, bu savaşçıyı o diyarda yenen yok. Fitne başı. Çok şükür istediğim savaşçı geldi demiş. Bey bununla baş edemez. Ahali Beye acımaya başlamışlar. Bey, birkaç da yara almış. Savaşçı öyle bir hamle yapmış ki, Bey ağır bir yara almış.
Bey o yarayı aldığında Bey hatunu öyle bir çığlık atmış ki, düşmüş bayılmış. Bey, savaşçının bir başka ölümcül hamlesini karşıladıktan sonra öyle bir hamle yapmış ki, savaşçının kılıç tutan kolu o kılıç darbesiyle kopmuş düşmüş yere. Savaşçı kan fışkıran kolunu tutarak terk etmiş meydanı. Ahali ne bekliyormuş bilinmez amma meydanı derin bir sessizlik kaplamış. Bu arada kendine gelen Bey hatunu kalkmış ayağa, varmış Beyin boynuna sarılmış. İleri gelen eyvah demiş korktuğumuz başımıza geldi. Kızın Beye âşık oldu. Hem de cümle ahaliye bunu gösterdi. Şifahaneden Hekimbaşı gelmiş Beyin yaralarını sarmış. Bey hatunu gözleri yaşlı, Hekim, Beyim iyi olacak değil mi diyormuş.
Bu sözler de duyulmuş anında şehirde dolaşmaya başlamış. Bey hatununun anası yazık demiş fitne başına, aylardın ağzını bıçak açmadı. Tek kelime konuşmadı. İnan o meydanda Bey ölse, senin kızında anında ahalinin içinde canına kıyardı. Ben kızımı bilirim. Fitne başı ne yapacağımı bilmiyorum demiş. Öyle bir kılıç tekniği var ki, ölecek durumda bile olsa, rakibini öldürmeden ölmez. Bu şehri içerden ve dışarıdan kuşatmamız lazım. Fitne başının bu konuşmalarını dinleyenlerden biri kimselere görünmeden doğrudan cengaveri bulmuş. Beyim demiş durum vahim diyerek her şeyi anlatmış.
Cengâver, basmış fitne başının konağını onu ve karısını yakalamış. Ardından da ileri geleni. Yaka paşa getirmiş Beyin huzuruna. Fitne başı bakmış ki, kızı Beyin yanı başında. Bey hepsini zindana atmış. Atmış amma ahali ayaklanmış. Bey konağının önüne gelmişler. Bey demişler, zindana gönderdiklerini çıkar. Ya çıkarırsın, yada konağını başına yıkarız. Senden önceki Beylere ne yaptık aynısı hatta daha ağırı olur. Sultanında kurtaramaz seni. Bey, çıkarın zindandakileri demiş. Kalabalık dağılmış.
Bu arada elebaşılarını tek-tek tespit etmiş. On gün kadar sonra bir gece yarısı o elebaşılarının evlerini, köşklerini, konaklarını basmış. Sabah ahali bir de bakmış ki, önlerine düşen bozguncuların bir tanesi bile hayatta değil. İleri gelen geçmiş ahalinin önüne, varmış Bey konağına. Bey demiş ne istedin ahalinin sevdiklerinden, canına mı susadın. Bey elindeki mızrağı ileri gelene öyle bir fırlatmış ki. İleri gelen ahalinin şaşkın bakışları arasında bir daha tek bir söz söyleyemeden ölmüş.
Bazı elebaşlarını da Beyin adamları ortadan kaldırmış ahali sessizce çekmiş gitmiş. Öyle şaşkınlarmış ki, ölü ve yaralılarını dahi almamışlar. İleri gelen öldükten sonra ahalinin söz sahipleri fitne başının yanına varmışlar. Ağam demişler. Beyin damadın olması umurumuzda değil. Karar verdik, konağını yakacağız. Kızın da yanarsa kusura kalma. Canımızı çok yandı. Bey, kendini ablukaya almaya kalkan ahaliyi abluka altına almış. Günahsız ve masumlar dışında kalanları şehirden sürmüş. Onların akçelerini, evlerini ve arazilerini yoksullara ve fakirlere dağıtmış.
Anlatırlar ki; Bey, kayınpederi olan fitne başını Sultana teslim etmiş. Bir daha ne fitne başını ne karısını ne de yakınlarını gören olmamış. Sultan şehre memleketini seven hıyanet etmeyen insanlar yerleştirmiş. Bey ve karısı, şehirden bir kızla evlendirdikleri cengaverle birlikte uzun yıllar o şehir için uğraşmış didinmişler. Bey, her buyruğunu adaletle ve insanların hayrına vermiş. Buyruklarıyla bir şehri kendine getiren, şehri ayağa kaldıran bir Bey olarak anılmış. En küçük oğlu daha sonra aynı şehre Bey olmuş. Cengaverin kızıyla evlenmiş. Buyruk hikayesi adaletle verilen buyrukların kıymeti hiç ama hiç unutulmamış.
Şehir şehire, Bey Beye, cengâver cengâvere, Sultan Sultana, Vezir Vezire, fitne başı fitne başına, ileri gelen ileri gelene, savaşçı savaşçıya, bozguncu bozguncuya, kan davası kan davasına, Bey hatunu Bey hatununa, diyar diyara, konak konağa, meydan meydana, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…