Erol Sunat
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Meydan Hürriyet Kokusudur

Meydan Hürriyet Kokusudur

0
Paylaş

Erol Sunat’ın “Meydan Hürriyet Kokusudur” adlı metni, meydanların bir şehrin can damarı ve tarihinin tanığı olduğunu vurgulamaktadır. Yazar, meydanların dürüst, zarif ve kadir kıymet bilen yapısını överken, aynı zamanda onların sırlarımızı saklayan ve coşkulu anılarla yaşayan yerler olduğunu belirtiyor. Metin, özellikle merhum Osman Bölükbaşı gibi hatiplerin meydanlarda sergilediği Anadolu terbiyesini ve nezaketi özlemle anarak, günümüzdeki nefret dilinden uzak durulması gerektiğini ima ediyor. Ayrıca, meydanların adaletin tecelli ettiği ve gerçeklerin yalanları susturduğu bir alan olduğu fikrini işlerken, insanların meydanlara karşı kuşlar kadar vefalı olmadığını da eleştiriyor. Son olarak, meydanların ferahlık, nefes alma ve hürriyet kokusu barındıran büyülü yerler olduğunu vurgulayarak, onların milli duyguları canlandıran ve geçmiş olayların şahidi olan derin anlamını ortaya koyuyor.

 

Her şehrin kendine has meydanları vardır. O meydanlarında hikayeleri. Meydan bir şehrin göz aydınlığıdır aslında.

Biz kimi meydanın kadrini kıymetini bildik, kimini de meydan olmaktan çıkardık.

Mesela orta yerine bir havuz kondurduk, meydan meydan olmaktan çıktı, sebep olana insanların kimi kızdı, kimi güldü, kimi bir dünya laf söyledi.

Meydan yine ismiyle baki kaldı. O meydanı meydanlıktan çıkaranlar unutuldu gitti.

Oysa, meydan her daim dürüsttür.

Zariftir.

Kadir kıymet bilir.

Bir şehirde vefa abidesi olarak gösterilecek yerlerin başında gelir meydanlar.

Sırdaştır meydan…

Sırları alır basar bağrına, taşır Ruzi Mahşere…

Dolup taştığı anlar pek çoktur meydanların.

O coşkuların, o heyecanların, o dalgalanmaların hatıralarıyla yaşar.

*****

Güçlü hatiplerin inim inim inlettiği kürsüleri parçaladığı o zamanlar meydanın anlı şanlı zamanlarıdır.

Meydan renklenir…

Meydan şenlenir…

Gümbür gümbürlenir…

Bir Osman Bölükbaşı çıkar kürsüye…

Konuşur saatlerce…

Ne küstürür…

Ne gücendirir…

Ne sözleri birilerini incitir…

Ne kalp kırar…

Ne yaralar…

Anadolu terbiyesinin ve nezaketinin en güzel örnekleri sergilendi o meydanlarda…

Taraflı tarafsız rahmetli Bölükbaşı için koşulur gelinirdi meydanlara.

İğne atsanız yere düşmezdi, o kadar kalabalık olurdu hem de o yıllarda…

Stres attıran, moral veren, moral düzelten bir anlatım doldururdu meydanı.

*****

Meydan, rahmetli Bölükbaşını arıyor mu? Özlüyor mu?

Hem de ne kadar bilemezsiniz…

Seviye vardı o konuşmalarda…Kalite vardı…Nefret dili diye bir dili kullanan yoktu…

Kullanmaya ihtiyaç da yoktu. Birlikten, dirlikten, beraberlikten yanaydı o günün hatipleri…

Gönüllere sular serperlerdi.

Meydanlar ne gördüler ne duydular, neye şahit oldularsa kaydettiler her bir cümleyi, kelimeyi, harfi…Meydanlar fısıldaşmaları, benden duymuş olma diye başlayan laf taşımaları da yazdı bir kenara…

Yerin kulağı olurda, meydanın olmaz mı?

Meydanlara nice koç yiğitlerin at sürdüğü, derdini meramını o meydanlardan duyurduğu sayısız olay damgasını vurdu yüzyıllardır…

Meydan meydana giren, atını meydanına ortasına kadar süren yiğidin evsafını, kalitesini, ferasetini, niyetini bilmez mi?

Bilir elbet…

*****

Köroğlu sürmüş atını meydana…

Bolu Beyi zangır zangır titremiş korkusundan…

Benden selam olsun Bolu Beyine diye de o meydanlardan haber salmış, tez ulaşsın diye…

Ne zaman Bolu Beyi misali birileri çıksa, zalimlik yapsa zulmetse ahaliye, Köroğlu benzeri bir yiğit çıkmış gelmiş bir bilinmez köşeden. Zalime baş eğdirmiş, ahaliyi huzura erdirmiş.

Meydan efsanelerinde doğduğu bir alandır.

Meydan er meydanıdır. Yalan kaçacak delik arar meydanlarda…

Hakikatler çarpışır, yalanlar suspus olur, nutku tutulur.

Meydan ipliğini pazara çıkarır, içten pazarlıklının, foyasını boyasını ortaya döker yalancının, laf taşıyanın, fitne fesat olanın bilhassa haset ve kıskançların.

*****

Meydanlar kuşlarında alanıdır. Onlarda onları sevenleri meydanlarda karşılar.

Kuş, meydanın meydan olduğunu bilirde, insan meydan da neymiş diye dönüp bakmaz, yürüyüp geçer. Kuşun vefası vardır, insanın vefası yoktur meydanlara…

Meydan ferahlıktır.

Nefes almaktır…

Hürriyet kokusunu içinize çektiğiniz harikulade bir alandır…

Meydana girdiğimde içim içime sığmıyor diyenleri duymuş olmalısınız.

Meydanların büyülü ve gizemli bir çekiciliği vardır.

Ne yazılabilir ne de tam olarak anlatılabilir.

Meydanlara her girişte, değişik bir atmosfer kuşatıverir insanı. Sarıp sarmalar…

Milli duygularınız ayağa kalkar. Tüyleriniz diken-diken olur birden. “Ne mutlu Türküm diyene” diye hem bağırır hem de yürürsünüz meydanın ortasına doğru.

*****

Meydanı boş buldu, attı tuttu, neler söyledi derler ya hani…Sır misali neler olduğunu saklayanlarımız pek bir meşhurdur.

Şahit olmayız, şahitlik yapmayız, birisi bir şeyden yakasını kurtarsın diye işin aslını biliyorum demeyiz. Neden sonra iş işten geçtikten sonra, öbür tarafa giderken, meselenin aslı şöyleydi, varıp söyleyemedim, korktum, helalleşmek nasip olmadı diye çırpına çırpına ölüp gidenleri ne zaman unuttuk?

Aklımız başımıza geldi mi?

En doğrusunu Rabbim bilir amma, keşke diye başlayan cümleler bizi ne bu dünyada ne öbür dünyada kurtaracak gibi görünmüyor.

*****

Ah meydan ah…

Ağzın dilin olsa da bir konuşsan…

Adam diyor ki,

Sor meydana…Meydan şahit…

Meydanın dili mi var? Ne desin ne söylesin?

Meydanın şahitliği elbet olacak…

Sıra dağlara taşlara geldiğinde akan sular durduğunda kim bilir neler olacak?

Var sayalım yalan dünya da kurtardın yakanı…

Yalan kolay…Yalancı şahit kolay…

Meydan bir olaya şahitse, tek bir harf atlamadan diyecek ki, şu oldu, şu şunu dedi, şu yalan söyledi, şunlarda ona şahit oldular…Sonunda, her biri Allah’ından buldular…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!