Atsız Burucu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Türklerin Zihniyet Değişimi ve Gerileyişi: İran Örneği Üzerinden Bir Tahlil

Türklerin Zihniyet Değişimi ve Gerileyişi: İran Örneği Üzerinden Bir Tahlil

0
Paylaş

Türklüğün bekası ve ebedi menfaatleri için tek yol; çağdaş bilim, yüksek teknoloji, üretken ekonomi ve güçlü milli kimliktir. Ortadoğu’nun hurafeleri ve hamasetiyle Türk milleti yolunu bulamaz. Ne dini hamaset ne ideolojik sloganlar ne de içi boş duygusallık; aklın ve bilimin yerini tutamaz. Milletlerin dostları ve düşmanları yoktur; yalnızca ebedi menfaatleri vardır. Bizim menfaatimiz Arap çöllerinde değil, Tanrı Dağı’nın zirvelerindedir.

Tarihin her döneminde Türkler, askeri, siyasi ve kültürel zaferlerini akıl, bilim ve sistemli düşünce üzerine bina etmişlerdir. Bu yüksek anlayışın inanç sistemindeki karşılığı ise Maturidi düşüncesinde vücut bulmuştur. Maturidilik; insan aklını ve iradesini yücelterek bireye hem ilahi iradeyi hem de kendi sorumluluğunu yükler. Ancak, Osmanlı’nın son altın çağını takiben bu akılcı çizgi terk edilmiş; Arap coğrafyasının etkisiyle şekillenen, teslimiyetçi ve kaderci Eşari öğretisi devlet zihniyetine sirayet etmiştir. İşte bu kırılma, Türklerin siyasi ve askeri gerilemesinin asıl zeminini oluşturmuştur.

 

Akıl ve Teslimiyet Arasındaki Yol Ayrımı

Maturidi öğreti der ki: “Ciğeri usulüne göre tuzlayıp saklayacaksın.” Bu, aklı ve tedbiri esas almanın ifadesidir. Eşari anlayış ise, “Allah isterse kokar, isterse kokmaz.” diyerek aklı ve tedbiri neredeyse devre dışı bırakır. Bu teslimiyetçi anlayış yalnız bireyi değil, devlet mekanizmasını da çökertmiştir.

 

Türklük Unsurunun Yönetimden Tasfiyesi

Yavuz Sultan Selim sonrası dönemde Osmanlı bürokrasisinde Türk unsurlarının ağırlığı zayıflamış; devşirme ve yabancı kültürlerin etkisindeki kadrolar yönetimi devralmıştır. Liyakat ve sadakat yerine bireysel çıkarlar ve dış güçlerin nüfuzu ön plana çıkmıştır. Bu sürecin acı sonuçlarından biri de Kıbrıs’ın kaybıdır. II. Abdülhamid, imparatorluğun yarısını kaybetmiş; can güvenliği karşılığında Kıbrıs’ı İngiltere’ye cüzi bir bedelle vermek zorunda kalmıştır.

 

Cumhuriyet: Akla ve Bilime Dönüş

Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’i kurarken bu tarihsel kırılmaları derinlemesine analiz etmiş ve devleti akıl, bilim ve sistematik düşünce temelinde yeniden inşa etmiştir. Ancak Soğuk Savaş yıllarıyla birlikte Türkiye, yeniden dış müdahalelere açık hale gelmiş; 1950 sonrası dönemde dini cemaatler ve yabancı ideolojiler devleti içten içe sarsmıştır. Kimileri Marksizm, kimileri ise din maskesi altında milli egemenliği ve Türk kimliğini hedef almıştır.

 

Müslüman Dünyasının Bitmeyen Açmazı

Bugün 1,5 milyar Müslüman nüfus, tüm dua ve ritüellerine rağmen bilim ve teknolojide temel bir varlık gösterememektedir. Sorun ekonomik değil, zihinsel ve sistemiktir. Bilimsel düşüncenin yerine kör inanç ve dogma hâkimdir. Saddam Hüseyin’in Irak’ı, Körfez monarşileri ve İran İslam Cumhuriyeti bunun en güncel örnekleridir.

 

İran: Tehdit, İflas ve Çöküşün Eşiğinde

İran özelinde tablo daha da çarpıcıdır. Devrim söylemleri ve Batı’ya meydan okumalarla süslenen propaganda, derin iç krizleri perdeleyemez hale gelmiştir. İsrail’in nokta operasyonlarıyla Devrim Muhafızları’nın üst düzey komutanları ve bilim insanları birer birer tasfiye edilmekte; İran istihbaratı en basit tedbirleri dahi alamamaktadır. Halkın geniş kesimi rejimden memnun değildir. Ekonomi çökmüş, uluslararası diplomasi çıkmaza sürüklenmiştir. İran bugün kâğıttan kaplan tabirinin en uygun örneğidir.

 

Türkler İçin Asıl Tehdit: Arap Dünyası ve İran

Türklerin tarihi hafızasında Araplar ve İran, doğrudan ya da dolaylı tehditler üretmeye devam etmektedir. PKK’ya verilen destekler, Azerbaycan-Ermenistan savaşında Ermenistan’a yapılan yardımlar ve Zengezur Koridoru’na karşı yürütülen sert muhalefet bunun açık delilidir. İran, milyonlarca Türk kökenliyi asimile etmeye çalışmakta; Türk kimliğini sistematik biçimde bastırmaktadır. Oysa bu coğrafyalar binlerce yıldır Türk medeniyetinin öz topraklarıdır.

 

İsrail: Gerçek Düşman mı?

İsrail ile Türkler arasında tarih boyunca büyük savaşlar veya gerçek anlamda bir düşmanlık pratiği yaşanmamıştır. İsrail’in varlığı büyük ölçüde Arapların Türklere olan ihanetlerinin ve hatalarının sonucudur. Bugün İsrail’in, İran ve bazı Arap devletlerinden daha büyük bir tehdit olduğunu iddia edenler, duygusal ezberlerin esiri olmaktan öteye geçememektedir.

 

Son Söz: Türklüğün Ebedi Menfaatleri

Türklüğün bekası ve ebedi menfaatleri için tek yol; çağdaş bilim, yüksek teknoloji, üretken ekonomi ve güçlü milli kimliktir. Ortadoğu’nun hurafeleri ve hamasetiyle Türk milleti yolunu bulamaz. Ne dini hamaset ne ideolojik sloganlar ne de içi boş duygusallık; aklın ve bilimin yerini tutamaz.

 

Unutulmamalıdır ki:

Milletlerin dostları ve düşmanları yoktur; yalnızca ebedi menfaatleri vardır. Bizim menfaatimiz Arap çöllerinde değil, Tanrı Dağı’nın zirvelerindedir.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!