Beş günlük aradan sonra gene sağ salim karşılaşmanın sevinci içindeyim. Haftanın sonu demek, hasretin bitişi demek… Hasret olmasa kavuşmanın bir kıymeti kalır mı? Çirkin olmasa, güzel rağbet görür mü… Kötü olmasa, İyilerin kıymeti anlaşılabilir mi. Muhtemelen, Cenab-ı Allah da karşıt sistemleri bu düşünceye göre yaratmıştır… Yahu bıktım bu felsefeden. İpin ucunu gevşetmeye göreyim, ibre hemen oraya doğru dönüyor…
Gelelim, adım adım meydana gelen, sindirmemiz için zaman cömertliğine tabi oluşan, durumları değerlendirmeye. Kısacası ahvalimize bir göz atalım…
Japonya’da bir devir kapandı. Yılların Başbakanı görevi bıraktı… Hani derdik ya “Japonya’da Sintoro Abe, bizde de Recep Abe” diye artık diyemeyeceğiz. Allah, İnşAllah bizdekine de sağlık ve sıhhat içinde Japonya’dakinin akıbetini nasip eder… Tekerleme de yarım olarak değil, küllen kalkmış olur… Yahu ne biçim adamsın, taaaa Japonya’lara giderek Recep’e de bulaşabildin ya, pes doğrusu diyenlerinizin çıkacağını bilerek esas meseleye döneyim… Nihayet, Japonlar da bizi kıskanmaya başladı… Artık oraya da vizesiz giremeyeceğiz… Onlarda bize vize uygulayan Ülkelerin safına katıldılar… İşte, vakit geldi. Bu fırsatı, heba etmememiz lazım. Çıkıp, “Onların vizesi varsa bizim da Allah’ımız var” demenin tam zamanı… Hemen hatırladınız değil mi, “Onların doları varsa…” diye başlayan cümleleri.
Şu an için, problemimizin olmadığı görünen İngiltere, ülkesine gelen, Türk vatandaşlarına 14 gün karantina uygulamaya başladı… Bunun şöyle bir tercümesi var: Adamlar; bizim yöneticilerimizin içeriye pompaladığı, kelime oyunlarına batırılmış rakamlara itibar etmiyorlar. Kendilerine göre bir tespitleri var ve bu minval üzere hareket ediyorlar…
Maalesef; her gün söylenenlerin tam aksine bir şeylerimizin, ne kadar “yerli ve milli” olduğunu daha iyi anlıyoruz… Karabağ’ın kurtarılmasında çok etkili olan, Libya’da da test edilen yerli ve milli SİHAlarımızın esasında o kadar da yerli ve milli değilmiş… Nerden mi çıktı? Kanada bize parça sevkiyatını kesince anladık… Adamlar, dünyanın öbür ucundan yalanlarımızı yüzümüze vurdu… Kim bilir daha ne kadar, “%100 yerli ve Milli” olarak lanse edilen mamûllerimiz açısından hüsrana uğrayacağız… Sanki Post modern bir “Hasan Sabbah” sistemi mevcut… O Alamut Kalesinde, haşhaş vasıtasıyla adamlarını kandırırdı, şimdi ise medya vasıtasıyla aynı iş yapılıyor... Motor üretmiyoruz, batarya üretmiyoruz, şanzıman üretmiyoruz ama %100 yerli ve milli ekskavatöre binip, poz veriyoruz. Bu da aşağı yukarı bütün medyada, incelenmeye bile gerek görülmeden yayınlanıyor… İşin esas acı tarafı; bunlara inananların oluşu, ağızları açık, salyalı bir zavallı kitlenin alkıştan ellerinin incinmesi…
Epey zamandır duyuyorduk. Belki de söylentidir diye kaale almamıştık. Gel gör ki acı gerçek suratımıza, şaplak olarak yapıştı. Suudi Hükümeti, kuruluşlara talimat geçti. “Türk Malı Kullanmayın” diye… Avrupa almazsa almasın. Biz malımızı satacak yer buluruz, modundaki zevat ne diyecek ve ne yapacak merak ediyorum. Suudi demek, Katar hariç, o bölgeye hükmeden sistem demek… Alelacele Kuveyt’e koştuk ama netice alacağımız şüpheli… Siz, Dişileri Bakanı, Çavuşoğlu’nu, Türkiye’yi temsil için cenazeye yollayacaksınız, sonra da yenisinin ayağına koşacaksınız… Bari, Cenazeye de katılsaydınız ve akabinde görüşme yapsaydınız… O zaman ülkemizin itibarı için “Uçağa” ihtiyacımız kalmamış olurdu…
Bu arada, Karabağ işi İnşAllah bitti… Yalnız bunun neticesine Rusya bizden ne isteyecek veya nasıl bir pazarlık yapıldı, açıkçası çok merak ediyorum… 30 sene önce bu sorunu çözmek için, ABD-Rusya-Fransa’dan müteşekkil bir sistem kurulmuştu (Minsk Gurubu) Çözüm bir yana sesi bile çıkmayan, şaşkınlar hemen ortaya çıkıverdiler ve “ateşkesten bahsetmeye” başladılar… Azerbaycan da gereğini yapıyor… “Anlatsın, Ali Ağam, dinlesin kulağım” modunda viyaklayıp dursunlar… Bu iş böyle. Sahadaki durum, her zaman için belirleyici durumdur. Kıbrıs’ı görüyorsunuz, Avrupa, ABD, bütün Dünya tanımasa bile oradaki KKTC koskoca bir gerçektir ve yıllardır mevcuttur. Tek korkum, her yerde “Yerli ve Milli“yi kullananların geri plandaki niyetlerini hatırlayıp, “KKTC” yerine sadece “KK ” demeleridir. Canlı Cenazede ilk desteği vereceklerden olur… Eski Cumhurbaşkanı iyi ki seçilmedi. Adam sanki, Rum tarafından gönderilmiş görevli gibiydi… Ersin Tatar, gerekli mesajları verdi ve de veriyor… Her konuşmasında, Kıbrıs Fatihi ve kurucusu olan rahmetli Denktaş’a yakınlığını ön plana çıkarıyor… Denktaş, bir zamanlar bunların korkulu rüyasıydı. Ona rağmen, Anayasaya “Evet” dedirtmişlerdi. Allah’tan Rumlar “Hayır” dedi de durumu kurtardık. Yoksa şu an Doğu Akdeniz’de bile savunacak ve kollayacak hiçbir tezimiz olmayacaktı. Kıbrıs Türkünün tutumu hakkında zaman zaman bazı şeyler yazılır. Evet, hatırı sayılır bir kısmı Atatürk resimleri yerine Kraliçe’ninkileri tercih ederler ama olsun, O toprakların önemi 100-150 bin Kıbrıslı için değil, Anadolu’daki 82 milyon için önemlidir… 3 tarafı denizle çevrili Türkiye’nin, Ege’deki hapsi gibi, Akdeniz’deki (White Sea) hapsinin de önündeki engel ve dayanağımızdır. Yani bizim için hayati anlamı vardır…
Yarına kadar teneffüs, çay arası verelim mi… Hadi o zaman, istikâmet, semaver… Hepiniz Allah’ a emanet olun. Hoşça kalınız..