Ülkemizde bulunan Suriyeli göçmen sayısı üç milyon…
Beş yıldır ağırlıyoruz ve görünen o ki kalıcı olacaklar! Gelişen şartlar yine gösteriyor ki, sayıları düşmeyecek, artacak!
*
Suriye’yi Irak’ı kan gölüne çevirenler, şimdide savaş gemileriyle Ege’de karasularımızda, mültecilerin ülkemizden çıkmaması için cirit atıyor. Suriye topraklarında oluşturulacak bir tampon bölgeye şiddetle karşı çıkanlar, Türkiye’yi tampon bölgeye çevirip ablukaya aldılar.
*
Aynı zamanda Menfaat paylaşımı konusunda sineğin kanadından yağ çıkaran, birbiriyle kıyasıya kapışan Dünya, bu insanları Suriye topraklarında tutabilecek güce sahipken, tüm bedeli Türkiye’nin üstlenmek zorunda kalacağı bir zemini geçerli kıldılar. Neticede aşağılık çıkarlar onların olurken, bedeller ve bütünlüğümüzü etkileyebilecek tüm menfi sonuçlar bize düşmüş durumdadır.
*
Suudi Arabistan Katar gibi ülkelerin ise, bölgeye silah yığıp, terörist guruplara her türlü destek için tüm imkânlarını seferber ederken tek bir mülteci almaması oynanan oyunu ortaya koymaktadır.
*
Ülke içinde “bir ülke olabilecek sayıda nüfus” tüm sorumluluklarıyla birlikte meselemiz olarak bağrımızda… Sağlık, asayiş, emniyet, güvenlik alanında meydana gelen sıkıntılar yanında, sebep oldukları aile dramlarında büyük artış gizlenemez boyutlarda.
*
Ülkemizde ağırladığımız Suriyeli göçmenlerin maliyeti ilan edilenden çok öte! Devlet olarak üstlenilen mali tablonun yanında sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlarca yapılanlar dikkate alındığında yüz katrilyonu aşan bir durum ortadayken, her geçen gün daha da artacağı aşikar görünüyor!..
*
Ülkemize geldikten sonra 150 000’i aşan sayıda çocukları olmuş durumda… Sadece çadır kentlerde her gün 125 çocuğun doğduğu ifade edilirken, eşine rastlanamayacak bu garip durum irdelenemiyor.
*
Eğitim döneminde bulunan 750 bin çocuk olduğu, bunlardan 350 binine eğitim verildiği, bu yıl sayının 450 bine çıkarılacağı belirtilirken geri kalan çocukların durumu belirsizliğini koruyor.
*
Büyük başarı olarak ilan edilen AB ile yapılmış “Kayseri Pazarlığı” ise tam bir utanç, tam bir teslimiyet tablosu olarak karşımızda duruyor. 3 Milyar Euro karşılığı yapılan anlaşma, Dünyada alay konusu olacak kadar garabet bir durum olup, bizlere reva görülen dilenci konumu hınzırca gündemde tutulmaktadır.
*
Anlaşmanın bir bölümünde, ellerindeki tüm ülkelerden gelen göçmenleri geri gönderecek, karşılığında sadece Suriyeli olanların sayısı kadar geri alım yapacaklardır. Pratikte 3 kişiye 1 kişi olarak neticeleneceği vurgulanırken, geri alınacakların “seçilecek” olması tam bir rezalet halidir!..
*
Ayrıca Türkiye’ye bundan sonra geleceklerinde burada kalmaları kayıt altına alınmış durumda. Para bir defa verilecek, belki 2018 de aynı miktar bir daha verilebilir mi diye lütfedip düşünülecek, ama maliyet kesintisiz büyüyecektir!
*
Gazilerine verdiği protez parasına bile haciz işlemi yapan devlet yönetenlerimiz, ne hikmetse bu konularda son derece cömert, son derece hesapsız adımları peşi sıra atabilmektedir!..
*
Yaşanan tüm yıkımların yanında, potansiyel ağır çöküşleri de bünyesinde barındıran gelişmelerin üstüne, akıllara durgunluk veren sıcak bir konu ise kabul edilemez mahiyettedir.
Mülteciler bu yıldan itibaren vatandaşlık hakkına kavuşabilecekler, yine kademeli olarak oy kullanma hakkına da sahip olacaklardır. Bu durumun, sonuçları itibarı ile şu an akla getirilmeyen çok farklı karanlık alanlar oluşturması kaçınılmazdır. Sosyal, kültürel, milli bir problem olarak uzun yıllar sürecek sıkıntılara gebe bir sarsıntının çekirdeği olması yönü ile göz ardı edilmektedir.
*
Mültecilerin bu gün insani bir mesele olduğu kadar, stratejik bir hamle alanı, hayati önemde toplumsal bir mesele olarak idraki elzemdir. Mültecilerin içinde oldukları durum kadar, içinde oldukları ülkede sonuçlarının da değerlendirmelerin merkezinde tutulması son derece önemlidir.
*
Bu sorumsuz gidişten…
Bu gözü kapalı koşuşturmadan!
Hamaset ekseninde müsvedde insanlık arayışlarından…
Süratle sıyrılmak esastır!
Kuvvetli itiraz şarttır!..
