9 Ocak gününden hepinizi sevgi ve saygıyla selâmlıyorum. Merhabalar efendim… Nasılsınız… İnşAllah iyisinizdir… Cenabı Allah’ın verdiği ömre ve sağlığa ne kadar şükretsek azdır… “Balık, derya içredir, derya kıymeti bilmez” sözünde olduğu gibi, insanoğlu da sağlık halindeyken sağlığın kıymetini bilmez…Ne zaman kaybederse, durumu anlar ama iş işten geçmiş olur… Bu yüzden, dinimizde hastane ve mezarlık ziyaretlerinin önemli bir yeri vardır…
Geçtiğimiz günlerde İTO (İstanbul Ticaret Odası)’nın dehşet verici bültenini okuyup adeta irkildik… Hani Halk arasında İTOğlu diye adlandırılan bölgeye çok yaklaşmışlar… Bu parası çok, aklı kıt topluluk ne cevherler yumurtlamış, bilmeyenlere birazını açıklayalım… Yabancıları ülkemize çağırıyor ve yatırıma davet ediyor, gerekçe olarak da ucuz iş gücünü malzeme yapıyorlar… Yani diyorlar ki, “Biz burada insanları, kuru ekmeğe razı ettik, bunu nimet olarak kabul ettirdik, gelin bu köleleri kullanın” demek istenen aynen bu… Gerçeği belirtmeye çalışırken de şecaat arz ediyorlar… Almanya’da , işçi- saat ücreti 47, bizde 5 $ diye de örnek verip, Refahta ileri düzeye geldik diyen Zümrüt, Pırlanta Bakanla da adeta dalga geçip eğleniyorlar…
Ülkemiz, bir de asgari ücret tespitinde Richter ölçeğine göre 8-9 şiddetinde önemli bir badire atlattı ve yerle yeksan oldu… Bizleri kıskanmaya devam eden, bundan da hiç usanmayan devletlere şöyle bir bakalım… Asgari ücret Almanya’da 1550 € , Fransa’ da 1520 €. Yuvarlak olarak dokuzla çarpın ne çıkar. 13.950 yani 14 bin… Başka lafa gerek var mı? Gelelim kıskanmanın arkasında ki gerçeğe… Adamlar RTE’yi kıskanıyor aslında. Biz, millete 14 bin veriyoruz. O, yaklaşık 350 € veriyor ama halkı onu Asrın Lideri görüyor. Biz ise popülaritemizi arttırmak şöyle dursun, muhafaza bile edemiyoruz… Kıskanılanın ne olduğunu anladınız mı? Propagandanın Anayurdu Almanya ama şu an en iyi uygulanan bölge Türkiye… Rus orduları Berlin’in varoşlarına girdiğinde Alman Halkı halâ, Moskova’nın düşmek üzere olduğunu zannediyordu… Biz bu boyutu bile geride bıraktık… Asgari ücretteki farklı bir olayı daha yazmadan geçemeyeceğim… Kıskanç Almanya’da bu 14 binlik ücret çalışanların %3’ü ile alakalı bir durum. Bizde ise %60’ı ilgilendiriyor… Buralarda da bu uçurumların olmasına rağmen biz et fiyatlarında, akaryakıt fiyatlarında vs. onların önündeyiz… Bir ara AB üyesi Yunanistan’dan gelenler yanlarında et getirip tatil ve alışveriş masraflarını çıkartıyorlardı… 2010 yılların da kişi başına 10-12 bin $ olan gayrı safi milli hasıla şu an 7-8 bin $ a düşmüş durumda. Alamut kalesinde hüküm sürmüş Hasan Sabbah’ın yaptığı gibi, bizlere farkında olmadan afyon mu içiriyorlar ki rüya aleminden bir türlü uyanamıyoruz… Midemiz gurul gurul ötse de kendimizi darı ambarında görüyoruz… Hakikaten bunlar, sadece geçici pembe rüyalar sağlayan uyuşturucular marifetiyle olabilecek durumlar… Uyuşturucu etkisini yitirdiği zaman, büyük bir halsizlikle uyanacağız ama toparlanmak mümkün olmayacak. Altın vuruşu da muhtemelen 2023’te veya daha önce yaparak silinip gideceğiz…
Bugün bahsetmek istediğim ikinci önemli konu, Türkiye – Çin – Uygur Türkleri – Corona Aşısı arasında dönen acı ve önemli durumlar…
Yılan hikayesine dönen Çin aşısında, Koca Bakan çıkıp 11 Aralık tarihini vermişti… Defalarca süre uzadı… Ne oluyor diye anlamaya çalışırken acı gerçek şamar olup suratımıza indi… TBMM, apar topar Çin ile Türkiye arsında ki suçluların iadesi antlaşmasını genel kuruldan geçirip karara bağlayınca, ertesi sabah aşılar yola çıktı… Ne tesadüf değil mi diye düşünenlere diyecek tek lâf var. Hayatta tesadüf diye bir olay yoktur… Gelelim bu iade anlaşmasının neler getireceğine… Çin zulmünden ve asimilasyon gayretlerinden kaçarak Türkiye’de yaşayan mebzul miktarda Doğu Türkistanlı Uygur Türkü kardeşimiz var. Bu kardeşlerin büyük kısmı henüz vatandaşlık almayanlar… Devletimiz hangisine yetişsin ki? Sırada bekleyen, savaş kacağı 5 milyon Arap var. Bu necip milletin hepsini hanemize yazmadan Uygurlara sıra gelebilir mi? Çin’in burada bize sığınan ve ne acı ki, bizden daha Türk olan Uygurlara düzmece fezlekelerle suçlar yükleyip, anlaşma gereği de istemesi her an mümkün gibi görünüyor… Bunu inkâr etseler de böyle bir şey olmaz diye yandaş kanallar da arz-ı endam da etseler, adama sorarlar… Bu kadar mesele varken, niye bu iade yasasına öncelik verdiniz, diye… Arnavut’u Arap’ı Gürcü’sü vs. için problem olmayan şeyler bize önem arz edebilir… Tarihimizde korkacağımız kötü örnekler de mevcuttur… Milli Şef döneminde Ruslara teslim edilen Azerbaycan Türklerinde olduğu gibi... Teslim alınır alınmaz, hemen öldürüldüklerini gören subayımız, operasyonu durdurarak durumu Ankara bildiriyor. Gelen cevap: “Teslimata devam edin” oluyor… Ülkemiz böyle bir sicile sahipken nasıl rahat ve müsterih olalım…
Bu +65 olayı hala kafama çok takılıyor. Dünyada, Muz Cumhuriyetlerinde bile eşine rastlanmayan ve de hiçbir faydası görülmemiş bir olay… Koca Sağlık bakanı geçtiğimiz günlerde kendi kendini tekzip etti… Biz yaşlılarımızı koruyoruz diye çıkılan ve Anayasa’ya aykırı ev hapsiyle neticelenen adına da HES (Hayat Eve Sığar) denilen sistemin fayda değil zarar oluşturduğu, dediğimiz gibi ve her zamanki gibi ortaya çıktı… Nasıl mı çıktı? Sen nerden biliyorsun, elinde veri mi var diyenlere de yok diyeceğim… Veriyi Koca Bakan verdi. Dedi ki “Evlerde ki bulaşma oranı %85 lere çıktı” Bu hayatın evlere sığmadığının itirafı oldu. Bunu da defalarca söylemiştik: Genel bir kapanma olmaz ise bu tip soytarılıklarla netice alamazsınız, diye… Faydayı bir kere daha tekrarlayayım…Koruyormuş gibi gösterilip, ölüme itilen +65’ler her gün yüzlerce defa SGK’yı kâra geçiriyor… Bu yüzden gene tekrarlayacağım. “Biz yaşlılarımızı koruyoruz sahtekârlığına son ve + 65’e zulme oy yok” diyerek veda ediyorum…
Hepiniz Allah’ a emanet olun.Hoşça kalınız…