Lütfü Şahsuvaroğlu
Lütfü Şahsuvaroğlu

Göçmen İade Anlaşması’na Patrik’in Yaklaşımı Üstüne:

Yeni Nazım Hikmet’ler çıkacak…
 
Suriyeli, Afganlı ve daha bilmem hangi Doğu coğrafyasından mazlum sığınmacıların Avrupa hayaliyle kahpe sınırlarda nasıl eziyetler çektikleri herkesin malûmu…
 
Macarlar mültecilere en fazla eziyeti yapan ulus olarak tarihe geçtiler.
 
Çok üzüldüm.
 
Damarlarında bir zamanlar Roma’yı titretenlerin kanı dolaşıyordu oysa…
 
Macarlar Avusturya İmparatorluğu’na karşı da çok direnmişlerdi tarihte.
 
Osmanlıların desteği ile de zaman zaman onlara üstünlük sağlamışlardı.
 
Malûm; Avusturya Macaristan İmparatorluğu diye saçma sapan bir ad da konur Macarları ikna için Avusturya – Habsburg Hanedanlığı’nın boyundan büyük işler başaran devleti tarafından…
 
Ama Macarlar sıklıkla Avusturyalılara isyan etmişlerdir.
 
Bununla ilgili Batı edebiyatında mebzul miktarda eser vardır.
 
 
 
“DAHA İYİSİ CAN SAĞLIĞI…”
 
Macarlar, Avusturya idaresinde yaşayan bir millet olsa da uzun çağlar boyunca, hep isyan edegelmişlerdir. Son Fransız Burjuva Devrimi akabinde de ihtilallerden etkilenmiş ve millî direnişe geçmişlerdi.
 
Macar bağımsızlık hareketinin önderi olan Lajos Kossuth (Koşut) Avusturya’dan tamamen ayrılmak fikrindeydi, Viyana’ya mesafeli idi.
 
Macar Cumhurbaşkanı Kossuth ile birlikte, Jozef Bem, Kmety ve Dembinsky gibi Macar yetkilileri ve binlerce Macar ve Polonyalı 1849 yılının Ağustos ayında Osmanlı topraklarına sığındılar.
 
Mülteciler önce Vidin ve Şumnu’ya, daha sonra da Kütahya’ya yerleştirildiler.
 
Böylece, Osmanlı Devleti uluslararası arenada “Mülteciler Sorunu” denilen yeni ve doğrudan kendisinin çıkarmadığı bir problemle karşılaştı.
 
Bugünkü gibi Türkiye o zaman da sığınmacılara kucak açtı.
 
Her zaman mülteci akınından ürken Avrupa o zaman da Türklerin mültecileri bağrına basmasını alkışladı.
 
Öyle ya Nostrodamus bir kehanette bulunmuştu.
 
“Üç milyon kara adam denizden ve karadan güneyden ve doğudan Avrupa’yı istila edecek” diye…
 
Avrupa kendi dışındaki bütün diyarları sömürmede pek mahirdir ama sığınmacılara gelince sınırlarını kapalı tutar hep.
 
Bugünkü sığınmacı ve göçmen iade anlaşması ile ona paralel bir yapı olan vize protokolünü ciddiye alan kim var diye bakındığınızda ya aklından zoru olan Türkleri ya da Patrik Bartholomeos ve yandaşlarını görürsünüz.
 
Patrik Türkiye ile Avrupa arasındaki Türk tarihinin en aptal anlaşmasını pek mübarek bulmuş.
 
“Bundan daha iyisi olmazdı” diyor.
 
Avukatının da ‘Devlet Bahçeli’den daha iyisi olmaz’ tezine benziyor bu ya, neyse…
 
 
 
“TACIMI TAHTIMI VERİRİM DEVLETİME VERİRİM DEVLETİME SIĞINANLARI VERMEM!”
 
Macarlar 1849 yılında Türkiye’ye sığındıklarında onların üçüncü durağı Kütahya oldu. Önce tabii Vidin’e yerleştirilmişlerdi.
 
Avrupa Osmanlı’ya teşekkürü bir borç bildi.
 
Bu göç hadisesi Osmanlı lehine Avrupa’da müspet bir havanın oluşmasına neden oldu.
 
İngiliz gençleri Londra’da Osmanlı büyükelçisi Musurus Paşa’nın arabasını çektiler. Kendilerini atların yerine koyup…
 
Arabayı atlarından ayırarak, kendileri çektiler. Bu olağanüstü bir sevgi gösterisiydi.
 
Sultan Abdülmecid mülteci konusunda şu sözleri sarf etti:
 
“Tâcımı ve tahtımı veririm, ama devletime sığınanları asla  vermem…”
 
Bu sözü bütün dünyada akisler buldu.
 
Macar mültecilerden bazıları Müslüman oldular.
 
Müslümanlığı seçen mültecilerden bazılarının devlete önemli hizmetlerde bulundukları ve önemli kademelere geldikleri bilinmektedir.
 
Mustafa Celaleddin ismini alan biri paşalık rütbesine kadar yükseldi.
 
Asıl ismi Konstantyn Borzecki idi. 1869’da “Les Turcs Anciens et Moderns” adıyla Türklerin tarihini yazan bu kişi ünlü şair NAZIM HİKMET’in de büyük dedesidir.
 
Suriyeliler artık Türk vatandaşı olacaklar bu gidişle…
 
Belki içlerinde devletin üst kademelerinde görev alacaklar da olacak.
 
Torunları arasından büyük şairler çıkacak.
 
Büyüt ve yeni vatan hainleri…
 
Büyük, güzel, muzaffer…
 
Şimdiden Arap Partisi de kuruldu.
 
Türkiye tarihteki gibi olmasa da Batı’dan övgüyü hak etti.
 
Fakat şımarmamaları lazımdı.
 
O yüzden göçmen iade anlaşması ile…
 
Yeni direktiflerle…
 
Yeni yönergelerle…
 
Yeni raporlarla…
 
Hizaya getirilmediydi.
 
Mültecilere o kadar kamp yeri yapan handiyse kuş sütü eksik kamplarına bile eleştirel nazarla bakacaklardı gelip gidip…
 
Ama kimse Avrupa’da mültecilerin insanlık dışı muamelelere tabi tutulmasına bir şey demeyecekti.
 
Hele hele Macarların öldürmeye kadar varan muamelelerine…
 
Macarları 1849 yılında bağrımıza bastık.
 
Birkaç defa da Avrupa’da vebanın sorumlusu olarak görülen Yahudileri bağrımıza basmıştık.
 
Suriyelileri zaten “Muhacir” addettik.
 
Kilis başta olmak üzere her şehrimiz Ensar oldu.
 
Medine oldu. Medeni oldu…
 
Ya medeniyet beşiği Avrupa ne oldu?
 
Sınıfta kaldı.
 
Başta Macarlar, sonra diğerleri…
 
Türkiye ne yaptı?
 
Yine kurtardı Avrupa’yı…
 
Ve her zaman olduğu gibi Patrik’ten ödülünü aldı.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!