Lütfü Şahsuvaroğlu
Lütfü Şahsuvaroğlu

Estim de Deli Rüzgâr -1

featured

“Bu memleket, dünyanın beklemediği asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne en aşağı yedi bin senelik bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”

Deli Rüzgâr’ı ilk Yesevi’nin çilehanesine girdiğimde yazdım. Yesevi Karşısında idi şiirin adı. 90’lı yılların ortası…

Cemal Kurnaz’ın kocaman kitabının adı oldu sonra. Orada Cemal Kurnaz, hemşehrisi Torosların hırçın evlâdı ve Serdengeçti dergisinin müellifi şair Osman Yüksel Serdengeçti’yi anlattı. (Cemal Kurnaz, Deli Rüzgâr, Kurgan Edebiyat, Ankara 2012, 756 sayfa)

Bir küçük esintiyle fikirler serpilir, bir küçük esintiyle şair yeryüzünü yerinden oynatacak mısraı yakalar.

Bir rüzgâr eser her şey değişir.

Rüzgâr, fırtına, bora, tufan ya da bir damla su, ırmaklar, çağlayanlar, seller, deryalar ve tabiatın koynunda tabiatle bütüncül yaşayan Türk’ün edebiyatında bu unsurlar vazgeçilmezdir.

Su Kasidesi ile Fuzulî ne de çok şey anlattı bize.

Gül ve su edebiyatımızda önemli mazmunlardan, motiflerden. Peygamberini güle ve suya benzeten, öyle tanımlayan şiir dünyamızda birçok naat mevcut.

“Dest busu arzusuyla ger ölürsem dostlar

Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su”

Ben çocukluğumdan beridir bu beyiti dilimden düşürmedim.

Divan şiirinde bâd-ı sabâ halk şiirinde seher yeli benzer tedaileri olan kavramlardır.

 

“Bu yıl bu dağların karı erimez

Eser bâd-ı sabâ yel bozuk bozuk

Türkmen kalkıp yaylasına yürümez

Bozuldu aşiret el bozuk bozuk”

 

Usûlî’nin Rüzgâr kasidesi, handiyse tarihimizde ve edebiyatımızda rüzgârın bütün veçhelerini, özelliklerini, en zıt taraflarını içerir.

 

“Ey gönül olmak dilersen pâdişâh-ı rüzgâr

Gel gedâ-yı rüzgâr ol gel gedâ-yı rüzgâr

 

İçerüsi zehr-i mâr ü taşrası nakş u nigâr

Varma yanına yudar bu ejderhâ-yı rüzgâr

 

Sanasın bu Nilgün bahr içre olmış pür neheng

Durma yudar halkı bu merdüm-rübâ-yı rüzgâr

 

Dâr u divârına tayanma degüldür pâyidâr

Dirler âb üzre urulmışdur binâ-yı rüzgâr

 

Ömrümüz mezrâ’ını dâs-ı hilâl ile biçüp

Kendümüzi ögidür bu âsiyâb-ı rüzgâr

 

Şehsüvâr-ı devletün bir zerre gerdin görmedüm

Niçe yıl yeldüm bu yolda çün hevâ-yı rüzgâr

 

Baht-ı beddür ya bana devlet yüzün göstermeyen

Ye meger kalmadı erbâb-ı sehâ-yı rüzgâr

 

Âsitânunda bulur hâkî gönüller feyz ü cûd

Yiryüzini toprağına budur du’â-yı rüzgâr

 

Her nefes yavuz nazardan sakla yâ Rabbi diyü

Ayağun toprağına budur du’â-yı rüzgâr

 

Dermege âşârı irüp bâğ-ı cihâna nitekim

Nev-bahar ile ola zîb-i behâ-yı rüzgâr

 

Gülşen-i ömrüni Hak bâd-ı fenâdan saklasun

Her bahar ardınca irdükçe şitâ-yı rüzgâr

 

Gün be gün saat be saat her muradun gevherin

Gayb ceybinden atâ kılsun Hudâ-yı rüzgâr”

 

Usûlî, rüzgârın bütün iklimlerini, hallerini, vasıflarını zikretmiş bu kasidesinde.

Gayp âleminden bir sedadır, Tanrı’dan bir işaret, bazen duadır…

Suyun üstünde bir duvar gibidir rüzgâr…

Su bazen rüzgâr gibi akar, bazı fırtınalar gibi çağıldar, bazı bazı da dingindir hafif bir esinti gibi.

Nazım Hikmet’in Salkımsöğüt şiiri ne sadece Söğüdü anlatır ne sadece suyu, ne sadece atları, ne de rüzgârları…

Hepsinin bileşkesidir o sarı saçlı mavi gözlü, su gibi, atlar, gibi deli taylar gibi akıp giden…

 

“Akıyordu su

gösterip aynasında söğüt ağaçlarını

Salkımsöğütler yıkıyordu sularda saçlarını

Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere

koşuyordu kızıl atlılar güneşin bittiği yere

Birden

bire kuş gibi

            vurulmuş gibi

                        kanadından

Yaralı bir atlı yuvarlandı atından

Bağırmadı

gidenleri geri çağırmadı

baktı yalnız dolu gözlerle

            uzaklaşan atların parıldayan nallarına

Ah ne yazık

            ne yazık ki ona

dört nala giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak

beyaz orduların ardından kılıç oynatamayacak

 

Nal sesleri sönüyor perde perde

atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde

 

Atlılar atlılar kızıl atlılar

atları rüzgâr kanatlılar

atları rüzgâr kanat

atları rüzgâr

atları

at

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat

akar suyun sesi dindi

gölgeler gölgelendi

            renkler silindi

Siyah örtüler indi

            mavi gözlerine

Sarktı salkımsöğütler

                        sarı saçlarının

                                    üzerine

 Ağlama salkımsöğüt

            ağlama

Kara suyun aynasında el bağlama

            el bağlama

                        ağlama”

 

Devam Edecek

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!