Lütfü Şahsuvaroğlu
Lütfü Şahsuvaroğlu

Estim de Deli Rüzgâr -5

featured

Ben ki senin bu dağlarda nefesin / Bağrı yanık rüzgârlarca esesin / Duyurayım her âşığa has sesin

Karşı koyam yaban elden esene / Sevenlerin yollarını kesene

ÇOCUKLUK EVLERİ

Küçümen yüreğin sürgünleri de bilir

Hani denkleri yüklenmiş çocukluğunun

Her köşesinde bin oyunun resmi var

Sıcak kerpiç damlı çocukluk evlerinin

 

Munzur dağından hep atlılar inerdi

Rüyalarını süslerdi ya da bölerdi

Senin attığın oklar doruğuna değerdi

Perdesi masallara açılırdı o evlerin

 

Fırat’ı bir öyle bir böyle akıtırdın

Denize ne uzak, suya ne kadar yakındın

Minik ellerinle çamur barajlar kurardın

Bahçesini sulardın şimdi düş olan evin

 

Bir oyun gibi gelirdi tanıdık yüzler

Sanki dinlenmemiş masalları gizler

Mutfağında hep telaşlı eller, telaşlı gözler

Bakır sinisine toplardı ruhunu evin

 

Eyvanda da vardı yukarda da açardı

Parıldayıp gülüşen çiçekler akşamüstü

Ay doğardı sofaya lamba yanardı

Kara gecesi olmadı hiç kara çarşaflı evin

 

Küçük bir ninecik vardı, ay gibi alnı vardı

Ne güzel sözleri vardı, güzel gözleri vardı

Yumuşacık elleri ruhunu da sarardı

Başıboş, atasız değildi şimdiki gibi evin

 

Döşeklerinde eski hâtıralardan

Artı kalan huzuru yıkanırdı dört mevsim

Rüzgârı da severdi, karı da yağmuru da

Soğuk kış gecelerinde ne sıcacıktı evin

 

Bir sözle yıkılır evler yaşadığın bu çağda

Kale gibi sağlam o ev ne oldu söyle

Zelzele mi geldi, düşman mı girdi

Yukardaki bahçeye mi taşındı evin

 

BİNGÖL[1]

I

Ş’amed deresinde bir kız bıraktım

Saçları örgülü, başı örtülü

Bir gül taktım kulağının üstüne

Gözleri doğaçtan sürme sürülü

 

Haydi sular çağıldayıp akın ya

Benim şu halime bir göz atın ya

 

Ş’amed deresinde bir yatır vardır

Bin yatır olsa da dervişe dardır

Çift sevdalı olmak yiğide ardır

 

Eremedim vuslatına güzelin

Söylenmez ki aşık senin gazelin

 

Ş’amed deresinde taş taş üstünde

Yosundan gölgeler taşlar üstünde

Kayar gider güneş suyun üstünde

 

Hayat nereyedir senin akışın

Birbirine benzer yazın ve kışın

 

II

Ş’amed deresinde uzar kavaklar

Kavaklar ki göğe ulaşacaklar

Orda saçlarını tarayacaklar

 

Ben oturup taramadım saçını

Bir kez olsun öpemedim kaşını

 

Ahde vefasızlık ettim de geldim

Vâde verdim bakışlarım gizledim

Yâr koynunda gerçek yâri özledim

 

Ne ettim de çıktım gurbet eline

Kapılmışım ben bir sevdâ seline

 

III

Şeyh Ahmedim yakarmamı duysana

Güzellerin gönüllerin yuğsana

Belî artık bu divâne kul sana

 

Kanlı gözüm sana olsun kör uşak

Tek dileğim sevdiğime kavuşmak

 

Ben ki senin bu dağlarda nefesin

Bağrı yanık rüzgârlarca esesin

Duyurayım her âşığa has sesin

 

Karşı koyam yaban elden esene

Sevenlerin yollarını kesene

 

IV

Haydi gidek güneş tutak dağlarda

Sonra gelip yâre verek bağlarda

Bir gariptir sevdâ bu diyarlarda

 

Binbir renge bürünür doğarken gün

Her ziyâda gizlenmiş binbir hüzün

 

Konuk girdik bir çadıra geçende

Kızlar kaçtı biz çadıra girende

Gördüm sonra birini ot biçende

 

Dedim “kız sen ne yahşisen, ne hoşsen

Boyun kırıp niye benden kaçırsen”

 

Gülüp kaçtı edâsını sevdiğim

Poşisin bıraktı elim değdiğim

Dedim “kaçma benden sensin sevdiğim”

 

Öyle baktı öyle derin köy kızı

Gönlüme bıraktı bir derin sızı

 

Güneşi tuttum da verdim eline

Alıp birden kemer yaptı beline

Elim değmedi hiç saçın teline

 

Geçtiği yerleri yaktı kavurdu

Sevenleri dört bir yana savurdu

 

V

Bir derin iz bıraktı bende Bingöl

Bir damla gözyaşımdan oldu bin göl

Yerde deli bir ırmak gökte bin göl

 

Burada yıldızlar bir başka bakar

Sanki mâverâdan Bingöl’e akar

 

Bingöl dağı kara kara uzanır

Uzar gider gök maviyi kuşanır

Döner gelir ak fistana sarınır

 

Bilmem ne yollayım yâre buradan

Resmini çizeyim dağın buradan

 

Karlı dağlar karanlığın basanda

Kızıl güneş tepelerden aşanda

Deli gönül dertle dolup taşanda

 

Hasret hasret büyür yaram yürekten

Yüz bin tokat yedim ben bu felekten

 

VI

Sanma dağlar eşkiyaya yurt olur

Zulüm kıtal yüreğine dert olur

Dağlar vardır peygambere ev olur

 

Benim dağlar bana geçit vermedi

Önlerinde diz çöktüm de görmedi

 

Bir başkadır dünya Kaletepe’den

Güneş pek yakındır Kaletepe’den

Bingöl vardır ama dert çoktur binden

 

Kimsecikler merhem olmaz yaraya

Sıkça çıkmaz olur yollar buraya

 

Gidilmeyen yere denir mi vatan

Deşilmeyen toprak olur mu vatan

Kızları sevmezse kurudur vatan

 

Şu dağ benim, o kız benim biline

Bir kerecik dolanaydım beline

 

Bir orda bir burda canan bıraktım

Sevmeğe çekingen candan ıraktım

Bir deli kurt idim vahşi kırattım

 

Artık ne dağım var ne bir ırmağım

Ne de yâr eline değdi parmağım

 

Devamı Var

 


[1] Bingöl 49. Piyade Tugayında askerlik yaptım. Tanksavar, Uçaksavar takım komutanıydım. Karargâh Destek Bölüğünde… Gönlümde biri var, ama burası da güzel bir yer… Şeyh Ahmet Deresi’ne gidiyoruz sivil olarak asker olarak… Hafta sonları ya Elazığ, ya Diyarbakır… o yaz sabahları güneşin doğuşunu izliyoruz. Bingöl’ün kara kızı Kafes romanı çıktığında evi aramıştı. Şimdi kim bilir, nerede?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!