Bu köşe yazısı, Meclis’teki bir komisyonun, PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere İmralı’ya milletvekili heyeti gönderme kararını şiddetle eleştiren hukuki ve siyasi bir makaleden alıntılanmıştır. Yazar, bu eylemin yaklaşık 50.000 kişinin ölümüne sebep olan “bebek katili teröristbaşı”nı devletin resmi muhatabı yaparak ulusal egemenliği tehlikeye attığını ve terörü meşrulaştırdığını savunmaktadır. Kararın, milli iradenin teröristin ayağına götürülmesi anlamına geldiğini belirten metin, eğer ifade alınması gerekiyorsa bunun MİT personeli aracılığıyla gizli ve güvenli bir şekilde yapılabileceğini ileri sürmektedir. Ayrıca, PKK’nın silah bırakmasının, Öcalan’ın serbest bırakılması ve yerel yönetimlere özgürlük gibi hukuki tavizlere bağlı olduğu, bu nedenle ziyaretin barışa gerçek bir katkı sağlamayacağı belirtilmektedir. Son olarak, bu görüşmenin PKK’ya uluslararası meşruiyet kazandırarak uluslararası baskı ve örgütün terör listelerinden çıkarılması riskini doğuracağı konusunda kuvvetli bir uyarı yapılmaktadır.
21 Kasım Cuma günü Meclis’teki komisyonda bir milletvekili heyetinin İmralı’ya giderek Teröristbaşı Bebek Katili ÖCALAN ile görüşme yapması kararı alındı. Bu karar Cumhur İttifakı+DEM PARTİ ortaklığınca barışa, Terörsüz Türkiye hedefine ulaşma yolunda tarihi karar olarak takdim edildi. Sanki Teröristbaşı Bebek Katili ÖCALAN ile milletvekili heyetinin yapacağı görüşme sonunda çok önemli sonuçlar ortaya çıkacak, PKK’nın silah bırakması gerçekleşecek gibi bir hava yaratıldı. Bu kararı farklı açılardan irdelemek istiyorum: 1- Böyle bir karara ihtiyaç var mıydı? 2- Bu görüşmenin PKK’nın silah bırakmasına katkısı olabilecek midir? 3- Bu görüşme sonunda Teröristbaşının bilmediğimiz hangi fikirlerini öğrenme imkanı bulacağız? 4- Bu görüşmenin Devletimiz açısından yaratacağı muhtemel sonuçlar nelerdir? 5- Bu görüşmenin Teröristbaşı ve PKK açısından meydana getireceği muhtemel sonuçlar nelerdir? Şimdi, bu konudaki görüşlerimizi sırasıyla açıklayalım:
1- Abdullah ÖCALAN, Devlet’in egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını kopartıp Kürdistan adında ayrı bir devlet kurmak iddiasıyla PKK adlı terör örgütünü kurarak 40 yıldan fazla süredir devletimize karşı silahlı terör ve isyan faaliyetleri yürüten, bu sebeple asker, polis, öğretmen ve sivil olmak üzere 50.000 insanımızın ölümüne sebep olan tarihin kaydettiği en azılı teröristlerden biridir. Sadece terörist olmayıp onbinlerce teröristi sevk ve idare eden bebek katili teröristbaşıdır. Bebek katili teröristbaşının ille de ifadesini almak gerekiyorsa İmralı Adası’na gönderilecek birkaç MİT mensubu bu görevi pekala yapabilirdi. MİT mensuplarının alacağı ifade güvenli bir şekilde Meclis’te kurulan komisyona ulaştırılırdı. Bu imkan varken milletvekillerinden oluşturulacak bir komisyonun İmralı Adası’na gitmesi milli iradenin, yani Türk Milleti’nin iradesinin teröristbaşının ayağına götürülmesidir. Bu, milli irade açısından hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir durum değildir. Bu kararın milli irade sözünü dillerinden düşürmeyen siyasilerin zorlamasıyla alınmış olması ise milletimiz açısından çok büyük talihsizliktir.

2- DEM Partili Sırrı Süreyya Önder, Teröristbaşının silah bırakma ve fesih çağrısının açıklandığı 27 Şubat 2025 günü Teröristbaşı ÖCALAN’ın kendilerine söylediği bir nota dayanarak basına yaptığı açıklamada PKK’nın silah bırakmasının ve kendini feshetmesinin TBMM tarafından yapılacak hukki düzenlemelere bağlı olduğunu belirtmiştir. Bu söylem, o tarihten beri gerek PKK üst yönetiminden, gerekse DEM Parti’den defalarca tekrarlanmıştır. Yani, PKK ve DEM Parti, Türkiye Cumhuriyeti’ne diyor ki; Önce siz bizim istediğimiz hukuki düzenlemeleri yapın. Ondan sonra biz silah bırakırız, kendimizi feshederiz. PKK’nın eskiden beri yapılmasını talep ettiği hukuki düzenlemeler üç aşağı, beş yukarı bellidir. Bunlar: Yerel yönetimlere özgürlük, anadilde eğitime imkan tanınması, Kürtçe’nin resmi dil olarak kabul edilmesi vb. PKK ve DEM Parti bu taleplerine şimdi ÖCALAN’ın serbest bırakılmasını ve PKK’lılara af ilan edilmesini eklemişlerdir. İstedikleri hukuki düzenlemeler yapılmadan PKK kesinlikle silah bırakmayacaktır. Bu sebeple , milletvekillerinden oluşan heyetin ÖCALAN’a yapacağı ziyaretin PKK’nın silah bırakmasına hiçbir katkısı olmayacaktır.
3- Teröristbaşı ÖCALAN’ın yıllardır söylediği aynı şeylerdir. ÖCALAN, eskiden beri söylediklerini Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı diye yeni bir ambalajla yutturmaya çalışmaktadır. ÖCALAN’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın içeriği ile yıllardır söyledikleri tıpa tıp aynıdır. Sonuç olarak Teröristbaşı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden üniter ulus devlet niteliğinden vazgeçerek çok dilli, çok kültürlü, federatif bir devlet yapısına geçmeyi sağlayacak tavizler vermesini istemektedir. Teröristbaşının söyleyeceği yeni bir şey, yeni bir fikir yoktur. Bu sebeple , milletvekillerinden oluşan heyetin ÖCALAN’a yapacağı ziyaretin bu açıdan da hiçbir yararı olmayacaktır.
4- Mevcut Anayasamıza ve kanunlarımıza göre devlet yetkililerinin, devletin bütünlüğünü bozduğu için mahkemenin, önce idama, idamın kalkması nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet cezasına mahkum ettiği terör örgütü liderini muhatap alarak görüşmeler yapması, müzakere yürütmesi hiçbir şekilde mümkün değildir. Hele hele milli iradeyi temsil eden milletvekillerinden oluşan bir heyetin terör örgütü liderini ziyarete gitmesi hiçbir şekilde izah edilemez. Bu, hiçbir şartta meşru kabul edilemez. Bu durum devam ederse, korkarım ki; uluslar arası kurum ve kuruluşlardan PKK’nın istediği kanunların çıkarılmasına yönelik ağır baskılar gelebilecektir.
5- TBMM’de kurulan komisyonun milletvekillerinden oluşan bir heyeti İmralı’ya Teröristbaşı ile görüşmeye göndermesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Teröristbaşının şahsında PKK’yı muhatap olarak kabul ettiği, müzakereler yaptığı anlamına gelecektir. Bu, PKK Terör Örgütü’ne uluslar arası alanda çok geniş bir meşruiyet kazandıracaktır. Başta ABD ve Avrupa Devletleri ve uluslar arası örgütler PKK’yı terör örgütü listelerinden çıkaracaklardır. Bu aşamadan sonra PKK’ya Kürtleri temsil eden Ulusal Kurtuluş Örgütü sıfatı kazandırılacaktır. Böylelikle, PKK’nın ileride yapabileceği terör faaliyetleri ulusal kurtuluş mücadelesi olarak nitelendirilecek, Türkiye’den Kürtlerin ulusal haklarını tanıması talep edilebilecektir. Bu talepler, Türkiye’nin Kürtlerin Self Determinasyon Hakkını tanıması aşamasına kadar gidebilecektir. SONUÇ OLARAK, MİLLETVEKİLERİNDEN OLUŞAN BİR HEYETİN TERÖRİSTBAŞI İLE GÖRÜŞMEYE GİTMESİ TÜRKİYE DEVLETİ’NİN KENDİ AYAĞINA KURŞUN SIKMASINDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.