Sevgili Feridun Bey ve Kemal Bey;
Arkadaşlar tarafından paylaşıldığı için gördüğüm linklere göre siteniz yazarlarından Mustafa Önder Bey’in yazılarına bazı noktalardan itirazım var. Aşağıda bahsi geçen yazılar temelde bir düşünceye yönelik olsa ve bunları kendisi açısından saygıyla karşılamak zorunda olsak bile yazılardaki fahiş bilgi hatalarına karşın sizi ve kendisini uyarma ihtiyacı duydum.
Malum ülkemizde her site veya blog yazarı birden kendini kahraman sanmaya başladığından uydurma efsaneler birbirini izliyor. Örneğin Atatürk’ün henüz “var olmayan” Suud Kralına “yıllar önce bitmiş olan Kurtuluş Savaşını” bırakıp “aşağı inmekle” tehdit ettiği uydurma telgraf, İngiliz Kralına el öptürme hikâyesi, Haiti cumhurbaşkanı masalı gibi pek çok şehir efsanesi kol gezmekte. Hatta bir üniversite hocasına mal edilen bir yazıyla merhum Özal’ın yanında Amerikalılar ile geneleve gittiğinden bahsedilip hayat kadınının Özal’a ders verdiğinden bahsedilmekte. (Haberi binlerce kişi paylaştı ama nedense benim de dahil olduğum çok az kişiye ismi geçen kişiyi bulup sormak geldi. Tahmin edeceğiniz gibi yazı tamamen uydurma idi ve ilgili hocamız savcılığa bile başvurmuştu.)
Kendisini profesör diye yutturan emekli lise öğretmenleri şehir şehir gezip bu hikâyeleri anlatıp duruyorlar. Araştırma diyince zaten alerji kapan milletimizde bu uydurma efsaneleri ağzı açık dinleyip geçmişe hayıflanıyor.
Ancak işin acı tarafı şu ki yazar unvanı taşıyan birinin bu tip hatalara kapılma ve araştırmadan kullanma lüksü ve kredisi fazla olmasa gerek. Vakti zamanında Murat Bardakçı’nın bir tek yazıda 12 hata yapma gibi günlerini görmüş bir adem olarak Mustafa Bey’in daha dikkatli davranması gerektiğini düşünüyor ve gerekli özeni bundan sonra göstereceğine inanmak istiyorum.
1. http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi88975-Bozkurtun_Diktigi_Bayrak_Diyarbakirda_Indirilince.html linkindeki yazısında kendisi Kahramanmaraş’ta dikilen bir heykelden bahsediyor. Gazi’nin özel eşyaları arasında bozkurt şekilli olanlar olduğu doğru olsa da Bozkurt’un beklediği bayrak gibi bir iddiayı ne zaman arasam karşıma hep aynı tarz sitelerin yayınları çıkıyor. Kendisine de e-posta gönderip nazikçe bu konuyu vaktiyle araştırdığımı ve dişe dokunur bir kaynağa dayanmadığını gördüğümü ve kendisinin hangi kaynağa dayanarak bunu yazdığını sordum. Henüz bir dönüş olmadı. Hala da bu konuda o döneme dayanan bir gazete haberi kupürü orijinali veya ciddi bir yazarın kitabını kaynak gösterirse ben özür dilemeye hazırım. Ancak bu iddiayı yayınlayan pek çok site sadece diğer siteleri kaynak gösteriyor.
2. Yine aynı yazıda “Cumhuriyet’in 50.yılında Burdur’da Vali Ömer Naci Bozkurt tarafından Cumhuriyet Meydanı’na yaptırılan Kültür Parkı’ndaki tarihî heykellerden biri Kültigin Abidesi diğeri yanında Bozkurt olan Mete Han heykelidir. Mete Han’ın yanındaki Bozkurt’u bir gece kim yok etti biliyor musunuz? CHP’li vali!” ifadesi geçiyor. Cumhuriyet 1923 yılında kurulmuş ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında CHP il başkanları o ilin valisi kaymakamlar ise CHP ilçe başkanı olmuşlardır. Bu doğrudur. Ama bu tek parti dönemi için doğrudur. Cumhuriyetin 50. yılında CHP’li vali iddiası neye dayanmaktadır doğrusu merak ediyorum.
3. Kendisi yine aynı yazıda bir başka vahim iddia da daha bulunuyor : “Kıbrıs’ta, 1974 Barış Harekâtı sırasında, Atlılar, Muratağa ve Sandallar köylerinde Rumların katlettiği Türklerin Türk oldukları, çocukların kemerlerindeki bozkurt tokalarından anlaşılmıştı. BM yetkilileri, bozkurdu görünce, cesetlerin Türklere ait olduğunu kabul etmişti.”
Şimdi burada artık iş ciddileşiyor. Kıbrıs üzerine bin sayfadan uzun taslak kitap hazırlamış biri olarak bunun neresine inanmam gerektiğini cidden merak ediyorum ama hadi beni geçin eski bir mücahit olan ömrünü Kıbrıs davasına adamış Ata Atun hocamız bakın ne diyor bu konuda;
“Kemer tokaları sadece bir efsane.
Bu köyler asırlardır Türk köyleridir ve katliamı da hangi Rumların yaptıkları bilinmektedir.
Konu AİHM’ye aktarılmış ve hayatta kalan Rumların cezalandırılmaları ile şehit ailelerine de tazminat ödenmesi talep edilmiş olup dava halen sürmektedir.
Öldürülen şehitlerimizin resim ve kimlikleri elde mevcuttur.
Internette her okuduğunuza inanmayın lütfen.
Sevgi ve Saygılarımla
Prof. Dr. Ata ATUN”
4. http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi88941-Ulan_Haramiler_Defolup_Gidin_Bu_Ulkeden.html başlıklı yazısında rüşvet, adalet ve buna benzer konuları gündeme taşırken sonunda şöyle bir not düşüyor ; “Kimi Suriyeli, kimi ÖSO’cu, kimi El Nusra’cı, kimi Hizbullah’çı, kimi IŞİD’ci, kimi PKK’li, kimi harami, kimi hırsız, rüşvetçi sarmış memleketi, eşkıya kol geziyor, bıktık be!
Sabır taştı, defolun gidin bu memleketten!” …
Terör kısmına lafım yok ama o “Suriyeli” kısmının bu yazıyla ne lakası var. Burada durum biraz kapalı olsada buyurun size başka bir örnek:
”600 yıl Türk Osmanlının koynunda adalet, eşitlik, hürriyet içinde yaşamış ve meşrebi gereği İngiliz’e, Fransız’a, Rus’a İslam’ın kılıcı Türklüğü satıp arkadan hançerleyen “Arap”a özenenlerdir!
O Araplar ki aralarındaki kan davası, krallık, şeyhlik kavgası asırlardır bitmeyen, Tanrı’nın defalarca din, peygamber ve kitap gönderdiği şeytan uşaklarıdır!”
Türkiye’nin Osmanlı’nın doğduğu ve cihana hükmettiği coğrafyada kurulduğunu ama sonradan 402 sene Suriye ve Filistin’e hakim olduğunu, hala Halep ve Lazkiye’de yüz binlerce soydaşımız olduğunu bilmesek bu nefreti belki kabul etme hatasına düşerdik ama nedir bu nefretin sebebi?
Endonezya’ya bile yardım gönderen İslam alemine liderlik etmiş Osmanlı ‘nın gittiği yoldan gitmek Mustafa Bey’e yanlış mı geliyor yoksa kendisini rahatsız eden bir şeyler mi var ? Bunu parti saikiyle değil insan olarak yazıyor ve soruyorum: zor durumdaki bir Müslüman kişiye yardımcı olmak başka bir yazısında bahsettiği gibi rüşvetten ve haramdan uzak durmak kadar dinimizin emri değil midir?
Sayın Önder eğer cidden hala ısrarlıysa sizin aracılığınız ile şahsıma ulaşırsa kendisine bedava Adana bileti gönderebilirim. Buraya geldiğinde Suriye’den buraya sığınmış bazı mülteci kardeşlerimizle görüştürebilirim. Eğer bahsettiğim kişilerin Türkçesi en az sayın Önder’in Türkçesi kadar anlaşılır değilse ben kendisinden özür dileyeceğim. Fakat verdiğim ikinci örnekte artık iş çığırından çıkıyor gibi görünüyor.
Şöyle ki biraz bilen birisi Osmanlı’nın Hicaz ve o diyarları 600 değil 402 sene yönettiğini bilir. “Meşrebi gereği” ifadesinin manası açıktır. Burada olduğunu iddia ettiği ihanetin (eğer isterse Hain Şerif Hüseyin’in cennetmekân Ulu Hakan Abdülhamit döneminde nerede nasıl rehin gibi gözetim altında tutulduğunu ve kimlerin döneminde serbest bırakıldığını, hangi cüzi sayıdaki bedevileri İngiliz altınları ile satın aldığını ayrıca tartışabiliriz. Ancak şerefli bir paşa olan Fahreddin Türkan’ın Medine’de yaptıkları ortadayken bu isyanın gücünü bize nasıl açıklayacak işte orası asıl merak konumuzdur) Arapların meşrebinin gereği olduğu ve bu nedenle her Arap’ın aslında ihanet potansiyeline sahip olduğunu bırakın imayı açıkça yazmaya gider.
Bu ihanetin genetik kodlara dayandığını yazmanız da (haşa) peygamberimiz, raşid halifeler ve sahabeler dahil her Arap’a mal etmeye işi vardırır ve amacınız bu olmasa bile onlara da dil uzatmış olursunuz. Oysaki Mustafa Bey sıkça peygamberimizden örnekler veren biri olarak Veda hutbesinde geçen ve evladın suçundan babayı, babanın suçundan evladı sorumlu tutmayın emrini bilmeliydi.
Ezcümle Mustafa Bey insanları bir takım doğrulara çağırmak için yazılarını örneklerle destekleme ihtiyacı duyabilir. Ancak verilen örneğinde araştırma süzgecinden geçmiş somut verilere dayanması gerekir. Şimdi verilen örneklere göre yazılarında bu derece çürük örneklerin yer aldığını gören okuyucuları, kendisinin tamamen doğru bile olsa diğer yazılarına ne gözle bakar?
İbrahim Kutluay