Erol Sunat
Erol Sunat

Ayran…

Ayran gerçi içki falan değildir amma, yoğurdu bulan ve dünyaya tanıtan Türk Milletinin yoğurt kadar tanınan, yoğurttan yapılan, yayıklarda hazırlananı bol köpüklü ve meşhur olan günümüzde Susurluk ve Silifke ayranları olarak tadı damaklarda kalan bir içeceğidir.

Bardakta durduğu gibi durmaz denilenlerle hiç bir akrabalığı yoktur. Yolda görseler birbirlerine selam bile vermezler…
 
Bardakta durduğu gibi durmayanların cesaret verdiği ucuz kahramanlıklar, berduşluklar, suni kabadayılıklar, sağa-sola yıkılmalar, küfrün bini bir para sataşmalar ayranda bulunmaz.

Dilimizde ayran kabarması diye bir tabir vardır. Bu milletin ayranı kolay kabarmaz, hele birde kabarırsa önünde durulmaz, diyen büyüklerimiz Ayran kabarmasını, haksızlıklara karşı belli bir süre sabrettikten ve bekledikten sonra, müdahale etmeye karar vermek olarak nitelerler ve derlerdi ki; “Bir kabarıverirse, ona engel için konulan ne bent kalır, ne hat, ne düzen, ne düzenek!…”

Ayran bu milletin içtiği, binlerce yıl ötesinden Orta-Asya’dan getirdiği, bulgur pilavının yanına ya da ekmeğin yanına katık eylediği bir içecek. Katık dense daha da münasip.

Bu millet derken Türk Milletini kastediyoruz, 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Meydan Savaşında Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’i yenerek düzenli ordularla Anadolu’ya giren, ondan en az yarım asır önce Anadolu’nun manevi fethine yönelen Türk Milletinden. Anadolu’ya Anadolu Selçukluları zamanında başta Bizans olmak üzere Türkeli deniyordu. 24 Oğuz Boyu fethettikleri her yere kendi isimlerini veriyorlardı.

Bu fetih adım adım gerçekleşmişti. Anadolu’yu yurt edindiğimiz andan itibaren mücadele etmediğimiz an neredeyse olmadı. Selçuklu, devlet ömrünün büyük bir bölümünü Haçlı Seferlerine, geri kalanını da Moğol istilasına karşı koymakla geçirdi.

I. Kılıçarslan, Sultan Mesud, II. Kılıç-Arslan gibi Selçuklu Sultanları haçlı ordularıyla gerçekten cansiperane savaştılar. Anadolu denen Coğrafya’ya Türkeli denmesine vesile oldular. Sultan Alparslan Malazgirt zaferi ile Türk Milletine Anadolu kapılarını açarken, II. Kılıç-Arslan’ın 1176 yılında kazandığı Miryakefalon (Kumdanlı) zaferi Anadolu’ya Türklük mührünün vurulduğu zaferdi. Çünkü o tarihten İstanbul’un fethine kadar geçen sürede Bizans bir daha büyük bir ordu ile Türk Milletinin karşısına çıkamadı.

Araplar bu Coğrafya’ya, Bizans toprağı anlamına gelen Rum diyorlardı. Türkler Anadolu’ya gelmeden önce Anadolu, Bizans yani Doğu Roma’nın elindeydi.

İşin en ilginç ve anlaşılamayan tarafı Türkeli unutuldu, Rum kaldı. Mevlana Celaleddin’e yanlış olarak Rumi sıfatı eklendi. Rum’lu yani Anadolulu Celaleddin dediler. Türk Mevlana Celaleddin dememek için!…

Üçoklardan Kınık boyu Anadolu Selçuklularının şanını yükseltirken, 1299’larda Bozoklar’dan Kayı Boyu Osmanoğulları’nın şanını yükseltti.

Karkın, Kınık, Bayındır, İğdir, Kayı, Avşar, Dodurga bu boylardan hemen aklımıza geliverenleri. Anadolu’ya gelen bu Oğuz boyları İkonyum’u Konya, Sangaryosu Sakarya,  Philadelphia’yı Alaşehir yapmışlardı. Kızılırmak, Yeşilırmak, Aksu, Göksu, Aladağ, Bozdağ, Uzunyayla, Çimen Dağları, Allahüekber dağları gibi bir çok yer ismi neredeyse bin yıldır bizim tasarrufumuz içinde. 

Anadolu toprakları üzerinde kurulan üçüncü devlet olan Türkiye Cumhuriyeti de devlet ömrünün 90.yılına doğru ayranlı- seyranlı, bağlı-bucaklı, dağlı-ovalı bir yol haritası ile yol almaya çalışıyor.

Dillerden düşmeyen, düşürülmeyen 2023 vizyonu, 2023 misyonu ne ola ki diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz.

İl ve İlçelerin kurtuluş günleri geçen yıl Mayıs ayında alınan bir kararla artık kutlanmıyor!…

Onun yerine alternatif programlar yapılacak deniyordu. Alternatif programların çerçevesinin en alt düzeylerde geçiştirmelerden ibaret olduğunu yaşayanlar gördüler.

Antep’li Şahin’in, Antepli Karayılan namıyla anılan Molla Mehmedin, Maraşlı Sütçü İmam’ın, Şanlı Urfa’yı Fransızlara karşı müdafaa eden isimsiz kahramanların kemikleri sızlayacak!…

Yavuz Bülent Bakiler’in o meşhur şiiri;

Ben Antepliyim, Şahin’im ağam.  
Mavzer omuzuma yük.  
Ben yumruklarımla dövüşeceğim.
Yumruklarım memleket kadar büyük.
 
Okunamayacak!…

9 Eylül olmadan İzmir’i nasıl hatırlayacaksınız. Doğduğum yer olan Manisa-Soma’nın kurtuluş günü olan 13 Eylül’de yapılan o güzel programlar tarih oldu-gitti.

Yunan mezaliminden inim inleyen Ege bölgesinin ilçelerinin ve şehirlerinin kurtuluş günleri bundan böyle yok.

Neden yok?

Demek ki rahatsız olanlar çok!…

1839 yılındaki Tanzimat Fermanına geri mi döndük?

O zamanlar azınlık olarak görülenler bize gâvur diyorlar, denmesin diye açık madde koydurmuşlardı, şimdi de bizim yaptıklarımızı kendilerinden sonra gelen nesillere anlatıyorlar, bunun unutturulmasını istiyoruz diye görünmeyen maddeler koydurmuş olabilirler mi?

Düne kadar Kurtuluş günlerinden rahatsız olmayanlara bugün ne oldu? Ne değişti?

Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, Türkiye Cumhuriyetini kurduktan sonra uzun yıllar Milli heyecanı ayakta tutabilmek için yurdun her köşesinde çalışmalar yapmışlardı.

Şu an milli heyecanı ayakta tutabilecek ne varsa mücadele edilmeye karar verilmiş bir manzara mevcut. Yanılıyorsak, şu sebepten dolayı yanılıyorsunuz desinlerde ikna olalım!…

Türk Milletinin milli hassasiyetleri unutturulurken üzerine içki niyetine göstere göstere bir bardak ayran içildi ki, birden milli içki oluverdi, ayran.

Kırk senelik Kani, olur mu Yani, demişler. Binlerce yıllık ayran içki olmasına olmaz da, atalarımızın dediği gibi kabarır mı? Kabarayım diye akıl danışır mı?

İçki olmadığı için, böyle bir durum söz konusu değil!…

Bizim bildiğimiz, bize anlatılan ayranın böyle bir danışıklı-dövüş işi olmaz. Kabaracaksa, kabarır. Ayranın sana, bana, ötekine, berikine danıştığı, sorduğu da görülmedi diyordu, bu dünyadan ayrılan Ağabeyler. 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!