Osmanlı hasta adam ilan edildiğinde boylu boyunca İstanbul’da yatıyordu. Başında da bir yığın yabancı doktor. Güya iyi edeceğiz diyerek gelmişler. Her doktorun elinden kaşık kaşık ne ilaçlar içmişti. Sonra gözleri bulanık görmeye, kulakları duymamaya, burnu koku almamaya, dili istenilen şeyleri söylemeye başlamıştı. Sonrasında işgaller başlamış, ilk kurşun Hasan Tahsin tarafından işgalcilere sıkıldıktan, neler olmuştu neler.
Osmanlı’yı hasta etmişlerdi. Şimdi de, Türkiye’yi hasta ettiler. Türkiye’de Ankara’da hasta yatıyor.
Tarih tekerrürden ibarettir derler ya… Yine tekerrür konusu şaşırmadan ilerliyor.
Bu devrin doktorları, geçmiş doktorların yapmış olduğu hataları yapmama gayretinde. Bayağıda azimliler, içeriden dışarıdan onlara yardım etmeyen yok.
Şimdi diyeceksiniz ki, ey Ahali!… Ahalinin kıpırdamaya yok mecali!…
Hasta Türkiye’nin herkes başında. Herkesin elinde bir kaşık.
Bunu iç kurtulursun deniyor. Şifa niyetine kaşık kaşık içiyor Türkiye!… Hiç itirazı yok.
İlaç sunan ellere tam bir teslimiyet içinde. Benim neyim var demiyor.
Bunlar benim başıma neden toplandı, benden ne istiyorlar demiyor. Dağılın etrafımdan, bunaldım demiyor. İlgiden alakadan şimdilik çok memnun.
Akil İnsanlar Heyeti kapıda, ne oluyor, ne bitiyor diye meraklananları teskin ediyorlar. Diyorlar ki;
“Korkacak bir şey yok. Herşey yolunda. Hastamız kontrol altında. Tedavi sürüyor, duanızı eksik etmeyin. Dünyanın en ünlü hekimleri ve tedavi yöntemleri hastamızın başucunda.”
Aman üzülmesin. Hep pembe haberler verelim. Tartışma, bağrışma, sesini yükseltme gibi hadiseler yaşanmasın. Sakinlik ve sessizlik olmalı. Barışa giden yolda çıt çıkarılmamalı.
Nisan ve Mayıs ayları bahar ayları… Türkiye’de bir bahar yaşıyor.
Bu bahar havaları kimseye yaramadı mı dediniz? İnanın bize yarayacak, dostlarımız, el ele verdiklerimiz, ittifak içinde olduklarımız bu bahar sonrasında gelinecek yaz aylarının çok daha iyi olacağını müjdeliyor.
Hasta adam kesinlikle değiliz. Hasta bize hasta diyenlerdir.
Bahar nezlesi olunabilir. Bahar aylarında olmayan mı var? Bir kaç hapşırma, aksırma filan…
Havalardandır efendim.
İzmir’in dağlarında çiçekler yani laleler açmış, lale tarlası gibi olmuş İzmir. Böyle şeyler iyi değil. Hastanın sağlığına olumlu etki yapmıyor!…
Ne diyorduk, siz o yatana mukayyet olun. O bize lazım!… Üşütmeyin, fazla terlemesin, öksürük şurubu falan içirin. Haplarını, ilaçlarını düzenli alsın, aman ayağa falan kalkmaya yeltendiğinde mani olun.
Doğrulduğu an tehlike…Daha yapılacak dünya kadar iş var!… Ne demiştik, maazallah düşer, kolunu-kanadını bir yerlerini kırar, birde kırıkçı-çıkıkçı mı arayalım.
Hazır ortam istediğimiz gibi olmuşken, kaşık kaşık ilaç içtikten sonra hangisi doğru, hangisi yanlış diye zihin bulanıklığı yaşıyorken, atı alıp Üsküdarı… Anlarsınız değil mi, anlamadınız. Aman anlamayın. Anladınız mı tehlike zaten!…
Türkiye hasta olduğuna inanmakta güçlük çekiyor, beni Osmanlıya benzetiyorlar diye geçmişten getirdiği bazı düşünceleri var.
Kesinlikle hasta olduğuna inandırılmalı.
Ancak durum iyi. Bir kaç çatlak ses hariç, herkes hastanın istirahat etmesi noktasında hemfikir.
Türkiye!… Aç bakayım ağzını!…Oooo!…Boğazlar berbat!…Dilinin rengini hiç beğenmedim.
Kulakların ne öyle, bu kulaklarla inan hiç bir şeyi duyamazsın. Kulaklarını şimdi ilaçlı bir su ile bir güzel yıkıyoruz, sonra da kulak sağlığı açısından, birer tıkaçla kapatıyoruz.
Bir süre hiç bir şey duymayacaksın, açtığımızda odada bir sinek uçsa haberin olacak. Ancak şimdi dediğimize aynen uyman gerekiyor.
Anlaştık değil mi? Ha… burnunuda beğenmedik senin. Koku alma özelliğini kaybetmişsin. Burnuna bir şey yapıştıracağız. Bu yapıştırdığımız şey tıbbın son icadı. Nefes almanı sağlıyor ve burnu kendi kendine tedavi ediyor. Ancak bu süre içerisinde burnun hiç bir kokuyu almıyor. bu tedavi için olmazsa olmazlardan.
Birde çok deli yatıyorsun be Türkiye… Geceleri yataktan düşme riskin yüzde yüzün üstünde. Hem bir yığın rahatsızlığın var, hem de deli yatma durumun.
Bak biz ne düşündük, tam sağlığına kavuşmak istiyorsan, seni bu yatağa bağlayacağız. Öyle çok sıkı değil. Hareket edebileceksin, ama ayağa kalkamayacaksın, aynı zamanda doğrulamayacaksın da.
Merak etme, seni kendi ellerimizle özenle besleyeceğiz. Sonra turp gibi olup, ayağa kalkacaksın. Sen emin ellerdesin, aklına başka bir şey gelmesin!…
Sonra bir şey daha var, biz tetkiklerimizi yapıncaya kadar konuşmamanı öneririz.
Konuş diyeni de dinleme. Hiç bir şey senin sağlığından daha önemli değil.
Gözlerini de hiç beğenmedik. Çok yorulmuş bu gözler. Dereceyi hiç sorma. Şişe camı gibi camlar vardı ya eskiden. Aynı öyle olmuş gözlerin. Bakıyorsun göremiyorsun bir vaziyet!..
Gel sana bir iyilik daha yapalım. Şu gözlüğü takman gerekiyor. Bu gözlüğün dinlendirme özelliği çok yüksek. Göz kusurlarını da tedavi etme özelliği var. Yalnız bir süre dışarıyı flu göreceksin, hatta hiç göremediğin zamanlarda olacak. Sonra göremeyeceğin hiç bir şey kalmayacak!…
Anlaştık değil mi? Ne o öyle mızmız çocuklar gibi sızlanmak sana yakışıyor mu?
Ağzını şöyle kocaman bir aç? Aferin…Şifa olsun inşallah!…
***
Rahmetli Mustafa Kemal, “Beni Türk doktorlarına emanet ediniz” demişti. Ah hafızay-ı beşer ah!…
Durumu böyle olan bir hastanın hali nice olur diyeceksiniz. Üzülmeyin, Hasta, 94 yıl öncede hasta adam falan değildi. Şimdi de değil. Küllerinden doğdu yürüdü.
Bin yılın hatırını hiçe mi sayacak bu millet, bin yılın hatırını rafa mı, kaldıracak bu millet.
“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini / Yoğ imiş kurtaracak bahtı kara maderini” diyen Namık Kemal’e karşılık;
“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini / Bulunur kurtaracak, bahtı kara maderini” diyenler her daim çıkagelmiştir.
İzmir’in dağlarında laleler açtı bir kere…
Anadolu kırmızı-beyaz lalelerden geçilmez olduğunda, hasta yatağından doğrulduğunda, ayağa kalktığında görün siz onu.
İzmir’in dağlarında açan lalelere, bundan sonra açacak bütün lalelere selam olsun!…