Kur’an’ın Tarihselliğinden Patrikhane Ziyaretine

Sevgili okuyucular, Temmuz 2012 tarihinde yayımlanmış yazım, bizi din, iman denilerek kimlerin, hangi amaçlarla nerelere getirdiğine bir örnek olarak yazılmıştı.

Müslüman olduğunda kuşkumuz olmayan insanların, kimlerin teşviki ve desteği ile nerelere getirdiğini şimdi daha açık olarak görme imkanımız oldu. Bu sebeple de bu yazımın yeniden yayımlanmasını arzu ettim.

Herkesin tarihi ve kültürel mirasımızdan gördüğü  Türk Müslümanlığı olan Hanefi-Maturidi inancını koruması ve “piyasa Müslümanlıklarından korunması”nı da söylemiş olalım.

Fazlurrahman’ın, İslam ümmeti için yegâne kurtuluş yolu olarak gösterdiği tarihselcilik gerçekte kilisenin skolastik kazanımlarını insanileştirmek için doğan bir anlayışı ifade eder. Aydınlanma devrinde öz adıyla piyasaya çıkan tarihselcilik, Hıristiyanlık kültürü içinde oluşum sürecini tamamlayınca, oryantalistler tarafından İslam dünyasına taşınmış ve Kur an a tatbik edilmeye çalışılmıştır.

Kur an’ın vahiy olduğunu kabul etmeyen Oryantalizm, tarihselci anlayış çerçevesinde ayetlerin evrensel duruşlarını reddetti. Onlara göre, Kuran-ı Kerim belli bir tarihe sahipti ve yalnız o tarzda ele alınmalıydı.

Oryantalizmin, vahiy gerçeğini inkâr edebilmek için Kur an-ı Kerim’e uyguladığı tarihselciliği Fazlurrahman’ın İslam ümmetinin sekülarizme esir olmaktan kurtulmasının tek çaresi olarak göstermesi sadece İslam düşmanlarını inandırabildi. Aklı başında ve dini bilen hiç kimse bu oyuna gelmedi.

Kur’anın Tarihselliği” tarzında yapılan takdimler, zehiri ilaç kabının içine koyup, şifa niyetine hastaya içirmektir.

Gerçekten Müslüman modernistler İslam dünyasını kuşatan sosyo-kültürel krizi aşmak istiyorlarsa, öncelikle işe, modern değerlerin Batı da olduğu hali ile iktibas ettikleri “tarihselciliğin tarihselliği”ni ilan ederek başlamalıdırlar. Çünkü İslam coğrafyasının fikri bulanıklığı, içi doldurulmadan ithal edilen modern değerlerin tahribatıyla oluşmuştur. Bu yüzden tedavinin gerçekleşmesi, teşhisin doruluğuna bağlıdır.

Tarihselciliğin İslam coğrafyasındaki versiyonunun, öncelikle müstemleke muamelesi gören insanların ülkelerinde taraftar bulması, onu kabul eden Müslüman modernistlerin zihnen tükendiklerinin, sentez ve analiz kabiliyetini yitirdiklerini ve bu yüzden de “kendileri olabilmeyi” düşünemediklerinin sonucu olmalıdır.

Genel kabule göre tarihselcilik zihnen, fikren ve ilmen yenilgiyi kabul etmenin getirdiği reaksiyoner bir anlayışı ifade eder.

Üzülerek ifade etmeliyiz k, İslami ilimlere kısmen vâkıf olan modernistlerden müstemlekeyi yaşamış olanlarla, şehirlileşememiş, “köylü din adamlarıİslam geleneğini kavrayamadıkları için bu tuzağa kolayca düşmüşlerdir.

Daha çok akademisyenlerde görülen, İslam a göre şekillenen bir hayat yerine, hayata göre şekillenen bir İslam tanımı modernist görünme çabası olarak değerlendirilmelidir.

Kuran’ın, Hz. Rasulullah’ın yaşadığı yedinci asra yönelik ilahi bir müdahale olduğunu ve mevcut hükümleri ile bu günün insanına hitap etmediğini iddia eden tarihselciler içinde Fazlurrahman, Mısırlı Felsefe Hocası Hasan Hanefi, Nasr Hamid Ebu Zeyd, Cezayirli Muhammed Arkoun, Fransız Roger Garaudy ve Muhammed Abid el Cabiri önemli bir yer tutmaktadır.

Ülkemizdeki” Kur’anın tarihselliği” tezini savunanların da dayandıkları en önemli kişi Fazlurrahman’ındır.

İsterseniz bu noktada Diyanet İşleri Başkanı Merhum Ömer Nasuhi Bilmen’in “Özel Kalem Şefi” Mehmet Şevket Eygi’nin Milli Gazete’de 22 mayıs 2009 Cuma günü yazdığı “Fazlurrahman Mezhebi” yazısının ilk bölümünü birlikte okuyalım.

Fazlurrahman Pakistan’lı, İngiliz sömürgesinde yetişmiş veya yetiştirilmiş bir zat.

Birkaç yıldan beri ülkemizde “Ehl-i Kitabın necatı” konusunda klasik, geleneksel İslâm inancına uymayan iddialar ortaya atıldı. Birtakım modern, çağdaş, aykırı fikirli, şazz görüşler sahibi ilahiyatçılar, yazarlar Yahudilerin ve Hıristiyanların da “ehl-i necat” ve “ehl-i cennet” olduğunu yazmaya ve söylemeye başladılar.

İslâmî bir cemaat bu hususta pek ileri gitti.

1400 küsur yıllık İslâm tarihinde görülmemiş, işitilmemiş yeni fikirler ortaya atıldı. Günümüzde üç ibrahimî hak din bulunduğu, bunların üçünün mensuplarının da Cennetlik olduğu tezi ileriye sürüldü. Böylece hak din olmakta, İslâm’a ortaklar çıkartıldı.

Ehl-i Kitabın necatı ve Cennetlik oluşu bid’at inancını yakın tarihte Pakistanlı Fazlurrahman pek hararetli bir şekilde savunmuştur. Gerçek, icazetli, Sünnî din hocalarından Üstad Ebubekir Sifil, Millî Gazete’nin 1 Eylül 2008 tarihli nüshasında şu bilgileri veriyor:

Fazlurrahman, henüz hayatta iken oğlu Hıristiyanlığa geçmiş, hem de papaz olmuştur. Fazlurrahman bu durumu kabullenemeyip tepki gösterince oğlu kendisine:

Baba, bu üç dinin bağlılarının Cennet’e gideceğini söyleyen sen değil miydin? Şimdi benim Hıristiyanlığa geçmemi niçin kabul etmiyor, tepki gösteriyorsun” cevabını vermiştir”.

Ebubekir Hoca bu bilginin kaynağı olarak Pakistan Uluslararası İslâm Üniversitesi‘nin eski Rektörü Prof. Dr. Mahmud Gazi‘yi gösteriyor. Bu zat, şu anda Katar’da bir üniversitede görev yapmaktaymış.

Ebubekir Sifil Hoca şu bilgiyi de ilâve ediyor:

“Yine Prof. Dr. Gazi’nin aktardığına göre, Fazlurrahman, ömrünün son demlerinde Londra’da bir araya geldiklerinde kendisine, çok büyük hatalar yaptığını, oğlunun bu durumunun da bu hatâların ürünü olduğunu söylemiş ve pişmanlık izhar etmiş. Bütün bu bilgiler, timetürk.com sitesinin editörü olan ve Rıhle dergisinin yazar kadrosunda bulunan muhterem Turan Kışlakçı’dan alınmıştır.”

Daha önce yazmıştım ama tekrarında fayda olduğu için yine yazıyorum: 22-23 Şubat 1997 tarihinde İstanbul’da, dünyanın her yerinden gelen uzmanların katılımıyla İSLÂM ve MODERNİZM-FAZLURRAHMAN TECRÜBESİ adlı büyük bir kongre toplanmıştı.

Bu işi İstanbul Büyükşehir Belediyesi hayli masraf yaparak organize etmişti.

Kongrede konuşulanlar, okunan tebliğler büyük boy, iyi kağıtlı, ciltli bir kitapta bir araya getirilmişti. (İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı yayınları. İlk baskısı 2000 adet basılmıştır.)

Bu kitabın sunuş yazısını Belediye Başkanı Sayın Recep Erdoğan yazmıştı.

Fazlurrahmancılık Türkiye’de yayılmış mıdır? Bendeniz Sünnî bir Müslüman olarak “Maalesef yayılmıştır” diyeceğim.

Büyük ve köklü İlahiyat fakültelerimizden birinin Fazlurrahmancıların yuvası haline geldiği söyleniyor. Onlara Ankara Ekolü deniliyormuş.

Diyalog ve Hoşgörü mezhebini benimsemiş bir kısım ilahiyatçılar, medyacılar, cemaat mensupları Fazlurrahman’ın tezinden çok etkilenmişler.

Fazlurrahmancılar Diyanet’e sızmaya çalışıyorlarmış.

Geçenlerde emekli bir ilahiyatçı, “Kur’ân Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm’a çağırmıyor” tezini ileri sürmüş, ağır tepkiler alınca tevil yoluna gitmişti.

Fazlurrahmancılık ile BOP(Büyük Ortadoğu Projesi) arasında irtibat var mıdır?

Bu iş için dış dünyadan Türkiye’ye maddî yardım gönderilmekte midir?

***

Muhterem okuyucularıma selam ve hürmetle arz ederim:

Ankara Ekolü”nün ne kadar ilerlediği ve mesaf aldığı, 5. temmuz günü Ortodoks Patrikhanesini ziyaret eden zat da, “Ankara ekolü”nde “Kur’anın tarihselliği”ni anlatan bir derginin yazarı, editörü ve yöneticiliğini yapmıyor muydu?

Ankara İlahiyat Fakültesi Hocaları tarafından çıkartılan   “İslamiyat” adlı dergi de bu ideolojinin bayraktarlığını yapmıştı.

Gelinen nokta değerli Tarihçi Murat Bardakçı’nın ifadesi ile “Yakında mum da dikeriz” dedirtecek nokta değil midir?

Haaa… Yakında mübarek ramazan geliyor. İftarlarımızda kilise ve havra mensupları olmadan beş yıldızlı otellerde iftar etmenin caiz olmadığını da unutmamak lazım?

Allah Milletimize acısın!. Amin.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!