H. Nurcan Yazıcı
H. Nurcan Yazıcı

Yalan, Hırsız ‘Usta’nın Çırağıdır!

O kadar inanarak söylüyor ki, gözleri garip bir şekilde parlıyor…

Umut dağıtan bu gözlere bakanlar da, kişinin sözlerinin yalan olabileceğini aklına bile getirmiyor.
İşte en korkulan insan tipi de budur

Maalesef umut tacirliği yapan bu kişi, bir büyük ülkeyi yönettiği gibi, o ülkenin de (kendince) yüzde ellisini hipnotize etmiş, kendi hâkimiyeti altına almış durumda. Ne söylerse yaptırabileceğinin ve inandırabileceğinin rahatlığında…

Aslında buradan yalanın söyleyen ve inanandan oluşan çift taraflı bir kurgu olduğunu bir kez daha görmüş oluyoruz. Yalan inanılmadığı ve gerekmiş gibi algılanmadığı müddetçe, bir geçerlilik taşımaz, bir somut kimlik kazanamaz…

Ne zaman ki ‘yalana’ inanılır ve takdir edilirse işte onun önünde kimse duramaz. Bir çığ gibi büyüdükçe büyür. Başta “ufak, tefek aldatmacalarla başlayan bu eylem, ne kadar büyük olursa o kadar çok inananı olur” felsefesinden de hareketle kocaman bir balona dönüşür.

Şu anda ki durumumuz işte aynen budur. Biz en başta yalan sözlere ve o yalanı bize dikte edene inandığımız için şimdi ucu bucağı görünmeyen, neyin doğru neyin sahte olduğunu anlamamıza imkân kalmayan bir yalanlar sarmalında boğulmaktayız.

Uzun zamandır, Sayın Başbakanın hasta olduğunu (hatta evinin altına küçük bir hastane mukabilinden bir yapı inşa ettirdiğini) yakın çevresinden ve kamuoyundan biliyoruz. Hatta biz de başbakanımızın tekrar sağlığına kavuşması için camilerde, okullarda, mitinglerde, büro, köprü, alt geçit, taksi durağı vb. gibi yerlerin açılışlarında okutulan dualara hep beraber âmin demiştik. Ama anlaşılan başbakanın hastalığı öyle bildiğimiz hastalıklardan değilmiş, hele ölümcül hiç değilmiş!..

Öyle ya, atalarımız teşhisini ta yıllar evvelinden koymuş: Yalandan kim ölmüş?..

Ülkemizin dibe doğru hızla inmeye başladığı bu günlerde, bölünmenin yanında ekonomik çıkmaza girilmesi ve bunun da su yüzüne çıkması an meselesi. Dolayısıyla bu resme ve Erdoğan’ın yalanlarına bakanlar, yine her zamanki gibi iki farklı davranış biçimi ortaya koyuyorlar…

Bana dokunmayan ‘yalan’ bin yaşasın mantığıyla, gemisini haram denizinde yüzdürmeye gayret edip, umursamaz bir ruh haliyle kafalarını kuma gömüp, menfaatlerini hala sıcak tutanlarla”; bu tavrı küfür gibi gören ve her ne olursa olsun Hakk’tan yana tavır koyan: ‘Önce ülkem ve milletim, sonra ben gelirim’ diyebilen iradenin çarpışması var.

Yalanın küçüğü büyüğü olmaz. Bir kere yalan söyleyen kişi, artık her konuda yalan söyleyebilir. Yani kendinizi şöyle 2002 yılına kadar bir götürürseniz ve bu on iki yıl içerisinde karşılaştığımız hadiseleri hatırlayacak olursanız, nasıl aldatıldığımızı ve de kandırıldığımızı da muhakkak göreceksinizdir. Ahh benim güzel memleketim, ah benim saf ve temiz milletim…

“Mümin bir Müslüman iki kere aldanmaz” diyor en sevgili Peygamber Efendimiz(s.a.v). Hal böyleyken biz de peygamberimizin hadisine uyup, uyanık davranmak zorunda değil miyiz? Verilmesi gereken cevabı, ilk fırsatta verip, Hakk’ı batıla galip etmek zorunda değil miyiz?..

Atalar ‘yalancının mumu yatsıya kadar yanar’ demiş. İşte o yatsı vakti önümüzdeki 30 Mart 2014 Yerel Seçimi’dir. Hep birlikte, bizi iliklerimize kadar soyanlardan hesap sormaya ve de yalancıların mumunu yatsı vaktinde söndürmeye var mısınız?

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!