Hangi Anlayışı İle Yola Çıkılmalı?

Günümüz dünyasının içinde bulunduğu hali, çok kısa bir tablo ile müşahhaslaştıracak olursak manzara oldukça ürperticidir.

Sözde hür ve medeni dünyanın gözleri önünde her an yürekleri burkan acı bir olay yaşanabilmektedir. Göz göre göre nice katliama seyirci kalınmakta ve maalesef küresel güçler, söz konusu Türkler ve Müslümanlar olunca insan haklarını rafa kaldırmaktadır. Bir zamanlar Bosna’da olduğu gibi, Bulgaristan’da Türk soykırımı yapıldığı ve Azerbaycan’da Rus, Ermeni tankları Türk kardeşlerimizin kanların fışkırttığında kulaklar tıkandığı gibi yine dünya yaşanan olaylara karşı üç maymunu oynamaktadır ve ilerde de oynamaya devam edecektir.
Afganistan’a kamp kurup Türkistan’ı kontrol altında tutmayı yeğleyenler Türk devletini de bu işte taşeron olarak kullanmaya çalışmaktadır.

Çeçenistan’da, Musul, Kerkük’te, Kıbrıs’ta Türk kanı akıtılırken de sus pus olmayı yeğleyen Medeni(!) dünya Doğu Türkistan’da bütün insanlığın gözleri önündeki vahşete seyirci kalmaktadır.

Bu aymazlık tarih boyunca aynı anlayış ile devam etmiştir, bundan sonra da böyle devam edeceği aşikardır.
O zaman “Gök çadırımız güneş bayrağımız olacaktır.”diyen bir millet; “Biz kuru bir cihangirlik davası peşinde değiliz, gayemiz Allah’ın nizamını Dünya’ya hakim kılmaktır.” şuurunu taşıyan bir millet, bugün de önce bölgesinde lider sonrada Dünya’da süper bir ülke olmak mecburiyetindedir.

Belki de vazifeli millet şuuru, günümüzün tabiri ile “küresel” yaklaşımlara kayıtsız kalınamamayı da beraberinde getirmektedir. Ama küresel güçler, Dünya’daki meselelere oldukça fırsatçı bir yaklaşım sergiledikleri için bu kavramlar ile ilgili bütün değerlendirmeleri sömürü düzenine uygunluk arz etmektedir.
Ne acıdır ki süper güç olduğunu söyleyen küresel ağa babalar “küresel kültür, küresel müzik, küresel yiyecek, küresel ekonomi” kavramlarını dillerinden düşürmezlerken hiç birisi “küresel adalet”ten bahsetmemektedir. Çünkü böyle bir yaklaşım kendi emperyalist sistemleri açısından kabul görecek bir anlayış değildir.

Türk milleti, böylesine eyyamperest bir dünyanın içinde, tarihin kendisine verdiği rolü yerine getirememektedir. Sebep her ne olursa olsun bu anlayış bizim şiarımız olamaz. Tarihin her devrinde tarihi bir misyonun baş aktörü olmuş bir millet önce kendi birlik ve dirliğini, ardından soydaşları ile milli ve kültürel ittifakını, nihayetinde bölgesinde ve dünyada kendisinden beklenen adaletli bir liderliği gerçekleştirmeye mecburdur. Bu, milletimize yüklenmiş İlahi bir vazifedir. Vazifenin mesuliyeti ne kadar ağır olursa olsun, tarih böyle bir görevin gerçekleştirilebileceğinin en canlı şahididir.

Öyleyse Türk milletinin ve Türkiye’nin meselelerine, hatta bütün insanlığın problemlerine çözüm üretebilme idealimiz varsa tarihimizdeki ülkü devlet anlayışına ihtiyacımız vardır.

SON SÖZ:  Fransa’nın bu tutumu hiç garipsenmemeli. Onlar Cezayir’de, Afrika’da ve ^bizim topraklarımızda – Antep, Maraş, Dörtyol ve Kilis’te- tarihe utanç tablosu olarak geçecek manzaralara imza atmışlardır.

Bize düşen, Türk milletine uygulanan tecrit hareketi karşısında Türk İslam Birliğini gerçekleştirme adına önce Büyük Türkiye idealini; ardından Türk birliği ülküsünü hayata geçirmektir. İnanıyorum ki  bu ideal,  İslam topluluğuna yapılacak  doğru bir liderlik anlayışı ile Nizam-ı Aleme giden yolun kapılarını aralayacaktır..

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!