Lozan Anlaşması, Batılı emperyalist devletlerin Türkiye’nin varlığını, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü kabul etmek zorunda kaldığı uluslar arası bir anlaşmadır. Bu sebeple Lozan Anlaşması çok önemlidir. Başka bir deyişle Lozan Anlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur.
Lozan Anlaşması’nın ihlal edilmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün ihlal edilmesi demektir. Bu anlaşma hükümlerinin uygulanmasına verilecek zarar, doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti’ne verilmiş bir zarar niteliğindedir. Bu sebeple, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün korunmasını isteyen herkesin Lozan Anlaşması’nın korunması konusunda titizlik göstermesi şarttır.
Batılı Emperyalist Devletler, Lozan Anlaşması’nın önemini çok iyi bildiklerinden Türkiye’yi bölüp parçalama emellerine ulaşabilmek amacıyla bu anlaşmayı işlemez hale getirebilmek için ellerinden gelen her türlü melaneti sergilemekten geri durmamaktadırlar. Bu melanetlerini gerçekleştirebilmek için zaman zaman içimizden işbirlikçi de bulabilmektedirler. Batılı sözde dost, gerçekte düşmanımız olan bu devletler maalesef, bu işbirlikçilerinin yardımı, ihmali, görmezden gelmesi vb katkılarıyla maalesef, birkaç defa Lozan Anlaşması’nı ihlal etmeyi, bu ihlalin kalıcı olmasını sağlayabilmişlerdir. Acı da olsa bunları bilmek ve davranışımızı ona göre belirlemek zorundayız. İşte, bu ihlallere örnekler:
1-1999 yılında Anayasanın çeşitli maddelerinde yapılan değişiklikle yabancı şirketlerin Türkiye’deki imtiyazlarıyla ilgili davalarının görülmesi konusunda uluslar arası tahkime (uluslar arası mahkeme) gitme yolu açılmıştır. Bu değişiklikle yabancı şirketlerin Türkiye’de yaptığı işlerle ilgili davalarda Türk Mahkemelerinin yargı yetkisi kaldırılmış olmaktadır. Bu bir türlü adli kapitülasyondur. Bilindiği üzere Lozan’da tüm kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Bu değişiklik ile kaldırılan kapitülasyonlar geri getirilmiş olmaktadır. Bu değişiklik açıkça Lozan Anlaşması’nın ihlal edilmesidir.
2-2004 yılında Anayasanın 90. maddesinde değişiklik yapılarak uluslar arası anlaşmalar Türk Kanunlarından daha üstün hale getirilmiştir. Bu, açıkça uluslar arası anlaşmalar karşısında Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğinin rafa kaldırılmasıdır. Bu nedenle, bu değişiklik, Lozan Anlaşması’nın açıkça ihlal edilmesidir.
3-Lozan Anlaşması’na göre Fener Rum Patrikhanesi Hıristiyan Ortodoks Mezhebine mensup Rum vatandaşların dini ve hayır işlerini görmek görev ve yetkisine haizdir. Patrikhanenin bundan fazla görev ve yetkisi yoktur. Patrikhane, idari yönden İstanbul İli, Eyüp İlçesi Kaymakamlığı’na bağlı bir dini ve hayır kurumudur. Hal böyle iken Fener Rum Patriki, Patrikhaneyi tüm dünya Ortodokslarının merkezi, kendisini de tüm dünya Ortodokslarının dini lideri olarak görmekte, bu sıfatla çeşitli ülkelere geziler düzenlemektedir. Patrik, kendisine tüm dünya Ortodokslarının lideri anlamına gelen “Ekümenik” sıfatını yakıştırmaktadır. Gittiği ülkelerde de aynı sıfatla karşılanmaktadır. Patrikhanenin Vatikan gibi bir din devleti kurmak istediği artık gizlenen bir şey değildir. Patriğin bu davranışlarına öncelikle Hükümetin “DUR” demesi gerekirken, bu yapılmayıp maalesef hoşgörü ile karşılanmaktadır. Fener Rum Patriğinin yukarıda açıkladığımız faaliyetleri kesinlikle Lozan Anlaşması’na aykırıdır, Lozan Anlaşması’nın ihlal edilmesidir.
Son zamanlarda Kürtçe, Zazaca, Çerkezce, Lazca vb. mahalli dillerin eğitim-öğretim kurumlarında seçmeli ders olarak okutulması için çalışmalar yapılıyor. Bu çalışmaların nihai amacı, Türkçeden başka ana dillerde eğitim yapılması. Bunun gerçekleşmesi, yani Türkçeden başka ana dillerde eğitim yapılması halinde Türkiye’de en az 4-5 ayrı etnik azınlığın oluşması kaçınılmazdır. Bunun sonunda üniter-ulus bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti çok parçalı, çok kültürlü, çok dilli, çok uluslu mozaik bir devlet haline gelecek demektir. Bunun olması demek, Türkiye Cumhuriyeti’nin tuzla buz olarak dağılması demek olacaktır. Bu, aynı zamanda Lozan Anlaşması’nın temelden sarsılması, yürürlükten kalkması demektir. Çünkü, Lozan Anlaşması, üniter-ulus devlet temeli üzerine inşa edilmiştir. Lozan Anlaşması’nda sadece Türkiye’deki gayr-ı Müslimler, yani Rumlar, Yahudiler ve Ermeniler azınlık olarak kabul edilmişlerdir. İslam dinine mensup olanların tümü etnik kökeni, dili ne olursa olsun Türk kabul edilmiştir. Bu nedenlerle Kürtçe, Zazaca, Çerkezce, Lazca vb. mahalli dillerin eğitim-öğretim kurumlarında seçmeli ders olarak okutulması çalışmaları Lozan Anlaşması’nın bir kez daha ama öncekilerden çok daha fazla zararlı olacak şekilde ihlal edilmesi anlamına gelmektedir.
Lozan Anlaşması’nın böyle sık sık ihlal edilmeye devam edilmesi halinde bu anlaşmanın bir önemi kalmayacaktır. Sonuç olarak anlaşma kağıt üzerinde varlığını devam ettirse bile hükümleri fiilen uygulanamaz duruma gelecektir. Bunun anlamı ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığını ve niteliklerini ya çok büyük oranda kaybetmesi, ya da tamamen ortadan kalkması demektir. Buna kalbinde vatan, millet sevgisi olan hiç bir Türk evladı seyirci kalamaz. Bu sebeplerle, Lozan Anlaşması’nın bu şekilde bir kez daha ihlal edilmesine vatanın bütünlüğünü, milletin birliğini, devletin tekliğini savunan her Türk evladı yüksek bir sesle itiraz etmelidir. Bu itirazlar öyle güçlü bir şekilde yapılmalıdır ki, Ankara’daki üst düzeydeki sorumluları uyandıkları gaflet uykusundan uyandırabilsin.