Verilen metin, Erol Sunat tarafından kaleme alınmış olan “Emirname Hikayesi” adlı bir eserden alınan alıntılardır. Hikâye, babası Bey tarafından öldürülen ve ağabeylerini kaybeden küçük bir kızın yaşadığı zorlukları anlatmaktadır. Kâhin tarafından kaderinin ülkeyi değiştireceği söylenen kız, teyzesi tarafından saraya alınmış ve yıllar sonra Sultan’ın kızı olduğu ortaya çıkmıştır. Sonrasında, genç kızın kendi annesi olan ve ülkenin Ecesi ilan edilen hırslı annesine karşı iktidar mücadelesi vermesi ve nihayetinde ülkenin yeni Ecesi olması konu edilmektedir. Metin, olayların emirnameler ve siyasi entrikalar çerçevesinde geliştiği, intikam ve kader temalı bir masal yapısına sahiptir.
Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde küçük bir kız yaşarmış. Anası ölmüş diyende varmış, onu bırakıp gitmiş diyende. Şifacı olan babası delikanlı olan iki de ağabeyi varmış. Şifacı kızına okuma yazmayı öğretmiş. Ağabeyleri bir dediğini iki etmezlermiş. Çok zeki çok akıllı bir kızmış. Bir gün şehre bir kâhin gelmiş. Şifacıya senin demiş küçük bir kızın var değil mi? O kız bu memleketin kaderini değiştirecek ancak sen göremeyeceksin. Kâhin küçük kızla da görüşmüş konuşmuş sonra geldiği gibi ortadan kaybolmuş. Şifacı birkaç gün sonra Bey tarafından çağrılmış. Bey, şifacı demiş, bana uzaktan da olsa akraba geçiyorsun. Bu şehirde bunu bilenler var. Seni bana rakip olarak görenler oldu. Al çocuklarını şehrimi terk et. Şifacı bu şehir senin değil demiş, ben burada doğdum burada öleceğim. Bey öl o zaman demiş, şifacıyı benim canıma kastetti diyerek öldürmüş.
Beyin adamları, Beyim demişler, çocuklarını da ortadan kaldıralım. Yarın oğulları Beylik davasına kalkışır. Kızına ahali sahip çıkar. Sen bu işi bize bırak demişler. Beyin adamları, şifacının ölüsünü şifacının evinin önüne atmışlar zifiri karanlık bir gecede. Sabah olduğunda bütün sokak şifacının evinin önüne yığılmış. Şifacı sevilen bir insanmış, sokaktaki kadınlar ağıt yakmışlar ardından. Ağlamayan kimse yokmuş. Şifacı toprağa verildikten bir gün sonra Beyin adamları ellerinde bir emirname ile gelmişler şifacının evine. Beyin adamlarının başında olan, delikanlılar demiş, alın kız kardeşinizi bizimle geliyorsunuz. En büyük ağabey, emirnameye bakmam lazım deyince al demişler bak tabi. Emirname de şehirden ayrılmaları, ayrılırken de belli bir yere kadar yanlarına refakatçi muhafızlar verileceği yazılıymış. Ağabey yirmisinde, küçük kardeşi on yedi, kız kardeşleri de yedi yaşlarındaymış.
Ağabeyler kılıçlarını kuşanmışlar, atlarına binmişler. Büyük ağabey kız kardeşini yanına almış. On muhafızda onlara refakat ediyormuş. Ahali bu kadar muhafız çok değil mi demişler. Yazık olacak çocuklara, hele o kız çocuğuna kıyılır mı hiç? Demişler amma tepkileri sadece bu kadarla kalmış. Kafile ayrılmış şehirden. Bir saat kadar yol gittikten sonra yol bir ormana dönmüş. Issız bir bölgeye girdiklerinde muhafızlar kılıçlarını çekmişler kardeşleri atlarından indirmişler. Küçük kız ağabeylerinden önce Bey demiş babamızı öldürdü. Sıra bizde mi? Muhafızlardan biri hepinizi öldürüp bu ormana gömeceğiz demiş. Büyük ağabey kız kardeşini ardına saklamış muhafızlarla çarpışmaya başlamış. Önce küçük ağabey düşmüş toprağa, ardından büyük ağabey. Dört muhafızı saf dışı etseler de hayatlarını kaybetmişler. Muhafızların başı küçük kızı yakaladığı anda bir ok saplanmış gövdesine ardından bir daha bir daha.
Sonrası, ayakta tek bir muhafız kalmamış. Gelenler bayılmış olan küçük kızı alıp bir hana getirmişler. Kızı bir kadına teslim etmişler. Küçük kız gözlerini açtığında, bir arabanın içindeymiş. Neredeyim, nereye gidiyorum dediğinde, yanına getirildiği kadın, uyu kızım demiş, uyu daha sonra konuşacağız. Bir hafta kadar sonra payitahta gelmişler. Kadın küçük kıza sen demiş annemin can yoldaşı olacaksın. Ona kitap oku, onu güldür, onun yemeğini yemesine yardım et yeter. Ben demiş Sultanımızın kız kardeşiyim. Kız beni nereden tanıyorsunuz, neden kurtardınız deyince, zamanı geldiğinde öğrenirsin demiş. Bu arada Bey, gençlerin ve adamlarının cesetlerine ulaşmış. Beyin yanındakiler, kız kurtulduysa da yaşamaz ormandaki vahşi hayvanlar çoktan parçalamıştır Beyim, için rahat olsun demişler. Bey içinde bilemediği bir iniltide olsa gelmiş şehrine.
Aradan on seneden fazla geçmiş. Bu sürede küçük kızın baktığı yaşlı kadın ölmüş. Sultanın kız kardeşi, sen demiş benim yanımda olacaksın ben nereye sen oraya. Kız Payitaht meydanından geçerken, çocukluğunda onunla konuşan kâhin dur bakalım şifacının kızı demiş, sanma ki bu dünyada akraban kalmadı. Öyle bir akrabaya sahipsin ki, elini uzatsan tutacaksın. Kız, Kâhin demiş Sultanın kız kardeşi benim neyim olabilir ki. Kâhin yine kaybolmuş ortadan. O gün saraya bir misafir gelmiş. Gelen Sultanın ablasıymış. Odasına yerleştikten sonra genç kızı çağırmış yanına. Gel bakalım demiş, kim olduğunu bilmeyen kız. Yanında olduğun her hizmetine koştuğun kız kardeşim kim bilir misin? Senin öz anan. Bende teyzenim. Kız, babam anamın öldüğünü söylemişti demiş. Sultanın ablası, baban demiş o şehre Bey olarak gidiyordu. Sultanın küçük kız kardeşini seviyordu.
Onu da aldı götürdü. Sultan bunu duyunca çok öfkelendi. Beyin Beyliğini ondan aldı. Onu hiç sevmeyen Bey olmak için her şeyi yapmaya hazır akrabasını Bey yaptı. Sen doğduktan sonra da Şifacılık yapan babanla ananı birbirinden ayırdı. Baban ananı hiç affetmedi. Anan bir daha o şehre geri dönmedi. Ancak Sultan kardeşimin gazabından korktuğu için seni anamıza yardım eden bir kız çocuğu olarak saraya aldırdı. Babanın ve ağabeylerinin ölümünde Sultan kardeşimin bir emirname gönderdiği anlatıldı bütün bunları neden mi anlatıyorum Sultan kardeşim çok hasta, Sultan hatunu iki sene önce öldü. Çocukları olmadı. Beni çağırdı. Kız kardeşim oldukça hırslı bir kadın. Seni beni tanımaz. Her ne olursa olsun memleketin başına seni geçirmek için elimden ne gelirse yapacağım. Memleketin Ecesi sen olacaksın. Bu dediklerimi duydun, şimdilik kaydıyla unut.
Bir ay kadar sonra Sultanın durumu ağırlaşmış, bir daha gözlerini açamamış. Şifacının kızının anası, adamları vasıtasıyla memleketin başına geçip Ece olduğunu ilan etmiş. İlk işi de ablasını ve yanında getirdiği kendi öz kızını uzak bir şehre sürmek olmuş. Bana demiş ayak bağı olmayasınız diye gönderiyorum. Çok pürüz çıkarmaya kalkarsanız ne seni ne de kızım olduğunu hâlâ kabullenemediğim kızı ortadan kaldırırım. Ecenin ablası almış yanına Ecenin kızını varmış sürgün edildikleri şehre. Birkaç gün sonra kâhinde gelmiş oraya. Teyze Sultan, kâhin demiş bildiğin kâhinlerden değil. Tanınmış alim bir zattır. Mesele her neyse özünü bilir, hakikatine iner ondan sonra konuşur. O başta olmak üzere seni öyle bir yetiştireceğim ki, memleket Ece neymiş, Ece kimmiş görecek öğrenecek. Teyze Sultan çağırmış adamlarını Ece beni takip ettiriyor olabilir demiş, uyanık olun.
Ece bir emirnameyle sürgüne gönderdiği ablası ve öz kızından sonra çıkardığı emirnamelerle memleketi idare etmeye başlamış. Güvendiği adamlarını da teyze Sultan ve öz kızının peşine göndermiş. Adamlarına bana rakip olacak kim varsa ortadan kaldırın demiş. Bu ablamda olsa, kızımda olsa fark etmez. Adamlarının başına da şifacı ve oğullarını öldüren Beyi getirmiş Bey demiş sana yarım kalan işini tamamlama görevi veriyorum. Bu işi bir başkasına verirsen seni yaşatmam. Ablamın ve kızımın kellelerini bana getireceksin. Çünkü, saltanat ortak kabul etmez. Kâhin, uzunca bir süredir şifacının kızına hem yönetim konusunu aktarıyor hem de ok atma ve kılıç kullanma talimleri yaptırıyormuş. Memleketin en ünlü alimleri geleceğin Ecesini yetiştirmek için ellerinden geleni yapmışlar.
Kâhin bir süre sonra, şifacının kızı demiş, Ece, Teyze Sultan ve senin ölüm hükmünü verdi. Kellenizi almaya, babanı ve ağabeylerini öldüren o katil Bey geliyor. O Bey’de Allah korkusu, acıma, insaf ve merhamet yoktur. Onun kalbinin olup olmadığından bile şüpheliyim. Bu senin en zorlu imtihanlarından biri. Kes şu kendini bilmezin yolunu. Al kellesini, gönder Eceye.
Şifacının kızı adamlarıyla kesmiş Beyin birliğinin yolunu. Bey ortalarda yokmuş. Beyin birliği pusuya düşmüş bir süre sonra da teslim olmuş. Ancak Beyi ne gören olmuş ne de nerelere kaçıp saklandığını bilen. Kâhin Ecenin adamlarını birer ikişer yakalayıp kellelerini Eceye göndermiş. Bir süre sonra ülke Ece ile kızı arasında geçen bir iç savaşa sahne olmaya başlamış. Ecenin zulmettiği ahali, şifacının kızının yanında saf tutmuş. Emirnamelerle görevinden alınan, azledilen, sürgüne gönderilen, zindana atılan, ölüme mahkum olan kim varsa, memleketi ayağa kaldırmışlar. Bu durumu gören Bey, tarafsız kalma yolunu seçmiş. Ben demiş kazanan taraf kimse ondan yanayım. Onun yanındayım. Benim taraf tutma gibi bir tercihim olamaz. Biri Ece, diğeri öz kızı. Bu işin ortası yok. Ne demişler iki testi çarpışır bazen biri kırılır, bazen ikisi birden. Bazen hiç kimseye karışmamak işin en doğrusu olarak kabul edilir. Ben bu savaşın hiçbir yerinde olmayanlarla birlikteyim.
Şifacının kızının adamları iki ay kadar sonra Payitahtta yürümüşler. Payitaht düşmüş. Eceyi aramışlar bulamamışlar. Teyze Sultan ve Kâhin, Ecenin kızını Ece olarak tahtta oturtmuşlar. Yeni Ece o kargaşada, eski Ecenin ağzından bir emirname yazdırıp Beye göndermiş. Bey on gün kadar sonra saraya gelmiş. Bakmış ki vaziyet kendi için iç açıcı değil. Geri dönmek istemiş. Muhafızlar Ecemiz seni bekliyor demişler. Yıllar sonra Bey ve hayattan koparmak istediği kız karşı karşıya gelmişler. Bey, Ecem demiş ben emir kuluyum.
Bana ne emir verildiyse ben onu yaptım. İşte bu emirnameler Sultanın emirnameleri. Ece o zaman demiş al şu emirnameyi gereğini yap. Yapmazsan sonunu iyi düşün. Bey, saraydan dışarı çıktıktan sonra emirnameye bakınca, eski Eceyi öldürme emrini aldığını görmüş. Binmiş atına, çıkmış Payitahttan dışarı…
Anlatırlar ki; Bey Eceyi yakalamış öldürmüş, yine anlatırlar ki, onunla birlik olup bilinmeyen bir diyara at sürmüş. Bey bir daha geri dönmeyince, eski Ecenin Beyi öldürdüğünü anlatanlar olmuş. Ancak, bir daha ne Beyden ne de Eceden bir haber alan olmuş. Yeni Ece, Teyze Sultanı ve Kâhini kendine danışman yapmış. Kâhin daha sonra Vezir olmuş. Azledilenler, haksız yere görevlerinden alınanlar görevlerine iade edilmişler. İtibarını kaybedenlere iadeyi itibar yapılmış. Memleketteki oluşan karamsar hava dağılmış. Gerginlikler sona ermiş, ahali kendilerine her türlü imkânı sağlayan Eceleriyle bulundukları bölgenin en zengin, en güçlü ve itibar edilir memleketi olmuşlar. Ece ölünceye kadar bir daha emirname yayınlamamış.
Şehir şehire, Şifacının kızı şifacının kızına, emirname emirnameye, Ece Eceye, Şifacı şifacıya, Ağabey Ağabeye, Hain Bey hain Beye, Teyze Sultan teyze Sultana, Kâhin kâhine, Sultan Sultana, ana anaya, meydan meydana, han hana, ahali ahaliye benzer… Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…