A. Yağmur Tunalı’nın yazısı, Türkiye’nin güncel siyasi süreçlerini geçmişteki Sevr Anlaşması ve Saltanat Şûrası ile ilişkilendirerek ulusal egemenlik üzerindeki potansiyel tehditleri inceliyor. Yazar, 1920’lerde TBMM’nin Sevr’i reddetmesi ve Saltanat Şûrası üyelerini hain ilan etmesi gibi tarihi olaylara vurgu yaparak, bugünkü “açılım” sürecinin de benzer ulusal dirençle karşılaşacağını öne sürüyor. Türk Yurdu dergisinin özel sayısı ve sivil toplumdaki hareketlenmelerle kamuoyunda yükselen milli şuurun altı çiziliyor. Makale, PKK’nın Kürt temsilcisi olarak görülmesinin toplumsal gerilimi artırdığını ve yüz yıl önceki Milli Mücadele ruhuna dönülmesi gerektiğini belirtiyor. Son olarak, yazar Mehmet Akif Ersoy’un “Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasını istemem” sözünü hatırlatarak Türk milletinin bağımsızlık ve liderlik ilkesine olan bağlılığını vurguluyor.
Son yıllarda yaşananları yarınki nesillerin nasıl anacağını sık düşünürüm. Düşünceme göre şu Meclis’te açılan komisyon, 2013’teki Âkil İnsanlar Heyeti’ne benzer şekilde tarihe geçecek. Sevr’i halka anlatmaya ve kabul ettirmeye memur Saltanat Şûrâsı ile şimdikileri birbirinin devamcısı saymak yanlış olmaz.
TBMM, 1920’de Sevr hezimetini reddederken İstanbul Hükûmeti’nin yaptığı son anlaşmaların tamamını geçersiz sayan bir kanunu kabul etti. Kâzım Karabekir Paşa, Saltanat Şûrâsı’na katılanların hain ilan edilmelerini teklif etti ve o da kabul edildi.
Bugün için şartlar farklı. Çok şükür işgal altında değiliz. Yine çok şükür ki başlatılan süreçleri sonuçsuz bırakacak dikkati göstereceklerimiz eksik değil. Milletin Sevr’in yeni versiyonlarını göreceği kesindir. Her şeye evet dediğini sandıkları halk bu konuda hassastır. İstiklal Harbi vermiş neslin hatıraları kaybolmuş değildir. Atatürk ve Cumhuriyet etrafında yürütülen olumsuz propagandaların varacağı yerin Türkiye’yi federatif bir yapıya götüreceğini anladıkları anda o hafıza şaşılacak şekilde geri gelir.
Türk egemenliğine ortak getirilmesinin nereye varacağını kollektif hafıza iyi bilir. Yeter ki hatırlatanlar olsun!
SALTANAT ŞÛRÂSI’NDAN BETER
Yeni tip Saltanat Şûrâsı’nın hükümsüz sayılması yönünde ciddi direnç şimdiden vardır. Bunlar birkaç partinin çıkışıyla sınırlı olsa komisyoncuların işi kolaydı. Geniş halk kitlelerini harekete geçirecek bir “mâşerî şuur” uyanışı görülüyor. Her yerde tekli çoklu eylemler devam ediyor. Bunlar kuvvetli işaretlerdir.
Konuşanlar konuşuyor. Sokağa çıkanlar, pankart asanlar başlarına geleceği bilseler de geri durmuyorlar. Egemenlik hakkını ve millî birliği savunmanın başa düştüğünü düşünenlerin harekete geçişi başka gösterilere benzemez. Neye açıldığını bildiğini görmedikleri açılımcı hükûmetimize bu seli hatırlatmak lazımdır. Hak saklasın, istenmeyen şeyler olur. Oraya varmadan bu yoldan dönmek ve devleti kuran ruhu taşıyanları rahatlatmak lazımdır.
TÜRK YURDU DERGİSİ’NİN ÖZEL SAYISI
Takip etmeye çalışıyorum. Her tarafta hareketlenmeler var. Yazanlar, konuşanlar çoğalıyor. Sıralamaya kalksak sayfalar tutar. Mesela Türk Ocakları, birinci açılımdan beri cılız tepkiler veriyordu. Son açıklamalarındaki netlik ve keskinlik kuvvetli bir ihtardır. Türk Yurdu dergisi, son sayıyı bu konuya ayırdı. Genel Yayın Müdürü Ayşegül Büşra Paksoy, gidişe bakarak konu değiştirdiklerini ve özel sayıyı hazırladıklarını söylüyor. Bu son da olmayacaktır.
Kapaktan “Çözüm mü Çözülme mi?” üst başlığıyla yazıları sıralamışlar. Genel Başkan Mehmet Öz’le Mehmet Âkif Okur’u okudum. Çok net fikirler söyleniyor. Malazgirt’ten beri beraberlik yalanını Tufan Gündüz yazmış. Bunlar, soğukkanlı, ilim ve fikir haysiyetiyle kaleme alınmış güzel yazılar. Diğerlerine de şöyle bir baktım, bütünüyle okunması gereken bir sayı.
“PKK KÜRT TEMSİLCİSİ” DERSENİZ KAVGA BÜYÜR
İnsanlar kendilerine hakaret edildiğini düşünüyorlar. Türk’ün hakkının yendiğini düşünüyorlar. İnsanımıza göre Türk’le Kürt birdir. Kavga dövüş yoktur. Öyleyse bu adamlar yıllardır bize neden “Hak yiyor, eziyet ediyorsunuz” diyerek iftira ediyorlar? Evet, terör estiren PKK’yı Kürt’ün temsilcisi görürseniz vicdanlar başka türlü sızlar. Kendisini Kürt gören Türkler de bundan yaralanır. Yanlış ötesi yanlıştır.
Yeni sürecin yüzyıl önceye benzeyen tarafları var. Ülkenin birliği, bağımsızlığı yine tehlikede. Yüzyıl önce İslamcı, Osmanlıcı hepsi Türkçüler safında yer almış ve Millî Mücadele verilmişti. O süreci iyi okumak lazımdır. İş yine oraya varmadan dönülmesi beklenir.
Ben, İslamcılık ettiğini zannedenlerimize yine Mehmed Âkif’i hatırlatmak isterim. Vereceğim örnek, bir zamanlar Kur’an Meâli çok okunan, güvenilir isimlerden Hasan Basri Çantay’dan. Tam şimdi hatırlanacak türden bir olay anlatır.
“TÜRK DÂİMÂ BAŞTA KALMAK KAYDIYLA…”
“Evet, ona tam bir İslâm Şâiri diyebiliriz. Kuvvetli, îmanlı, ateşli bir İslâm şâiri! Fakat Türk dâimâ başta kalmak şartıyla. Dört lisânı edebiyâtıyla bilen Âkif, Türk olarak yazdı, Türk olarak düşündü, Türk olarak yaşadı ve nihâyet Türk olarak öldü.”
(…) İlk millî kaynaşma ve savaşlarda üstad Balıkesir’e gelmişti. O’nun samîmî arkadaşlarından biri Gönen’e teşkîlât kurmaya gitmişti. Dönüşünde o arkadaş dedi ki:
–(..)’ler Türklere cefâ ediyorlar millî teşkîlâtı boğmaya çalışıyorlar. Âkif’in o zaman hiç düşünmeden, kükreyerek verdiği cevap şudur:
–Orada bir Türk Ocağı açınız ve mücâdele ediniz!
Mehmet Âkif Ersoy’un Kurtuluş Savaşı’nı teşkîlâtlandırma çalışması için ortaya koyduğu gayretlerinden dolayı tanıdık birisi o’na, ‘Üstad, sizi Türkçü görüyorum’ deyince, Âkif’in ağzından alev gibi şu kelimeler çıktı:
–Ya ne zannediyorsun? Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem!”
(Balıkesirli Hasan Basri Çantay, Âkifname, İstanbul 1966, s.225)” (A.Yağmur Tunalı, Kavga Günleri, 308. Sayfa)
Evet, Âkif budur: “Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasını istemez!” Hiçbir kavmin!