Uçak düşürülme işi yılan hikâyesine döndürüldü. Suriye, “Biz düşürdükten sonra Türk uçağı olduğunu fark ettik.” Diyerek uçağımızı düşürdüklerini dünya âleme deklere ettiler.
Sayın Başbakan ve Hükümet erkânı, esip gürleyerek, “Sabrımızı test etmesinler, bizim dostluğumuz kadar düşmanlığımızda test edilmemeli. Bunun hesabı sorulacak. TSK’nin angajman sistemi değiştirildi. Türkiye’ye yönelik her harekât düşmanca sayılacak.” Daha neler neler.
Türk insanı başta Hataylılar olmak üzere, “Allah’ım bizi savaşlardan koru” dualarına çıktılar. Başta BM dahil NATO Türkiye’ye yalvararak(!), “Siz büyük devletsiniz. Büyük devletler böyle yapmaz. Öfke ile kalkan zararla oturur(!)” yalvarmasıyla bizi teskin ettiler. Sinirlerimizi yatıştırdılar. Allah onlardan razı olsun. Ya değilse bir öfke ile Ortadoğu, Uzakdoğu dinlemeyip dünyayı yakıp yıkacak, ABD ve BOP’un yapamadığını yapıp ülkelere yeni sınırlar çizecektik az kalsın.
Bizim öfkemizden(!) korkulmalıdır. Ayranlığımız kabarmaya görsün.
Natiliüs gemimiz 15 gün sonra şehit cesetlerine ulaştı. Cenazeler kaldırıldı. Vatan sağ olsun denildi. Kanları yerde kalmayacak nutukları atıldı.
Ortalık birden sakinleşti.
Samsun’u sel aldı. Yüzyılın mucizesi TOKİ konutları 12 can verdi sele. Dere yatağı iftirası atıldı, rant uğruna yapıldı denildi. Bakanlar açıkladı, “TOKİ’de suçta, kabahatte, yanlışta yok. Kabahat yağmurda çok yağdı. Ne yapalım kader.”denildi.
Böylece düşen jette, şehit iki pilotta unutuldu ya da unutturuldu. Derin bir oh çekildi alınlar sıvazlandı.
Bazıları durmadı sordu, “Yahu bu uçağı kim düşürdü? Nasıl düşürüldü?” Cevap çifter çifter geldi. Hükümet, “Uluslar arası sularda düşürüldü. Roket izi yok!” derken Genel Kurmay, “Uçağın enkazını inceledik, roket ve füze izine rastlayamadık!”
Eeee. Bizde inandık.
Ne yani inanmayalım da Sayın Başbakan’ı, Hükümeti pardon devleti, Genel Kurmayımızı yalan mı çıkaralım. Hele hele bugüne kadar hiçbir dediği doğru çıkmayan sevgili ”SIFIR SORUN” mucidi Dışişleri Bakanı Sayın A. Davutoğlunu yalan mı çıkaralım.
Demek ki ne oluyor. Düşen uçakta, roket ve füze, top ve tüfek izine, fünyesine, ışınına rastlanmamış.
Böyle olunca ne oluyor? Ya da aklınıza hangi olasılık geliyor.
Olsa olsa devesini güden bir bedevi başının üzerinde uçan uçağa ya sopasını ya da bir taş atmış olabilir mi?
O da mümkün değil. Çünkü uçak, Uluslar arası sularda imiş. Suriye hava sahasında değilmiş. Uçağı Suriye düşürmüş; orada olsa ne yazar, şurada olsa ne yazacak?!
İleride bunun romanını ya da belgeselini yapacak birisi, bu olayı; nasıl başlayıp nasıl bitirecek acaba?
Ne diyecek, ne yazacak. Yazılanları okuyan gençlerimiz ve geleceğimiz bizleri nasıl hatırlayacaklar? Bir bileniniz var mı?
Masal masal maliki, oğlu kızı on iki. On ikinin yarısı kel Mahmut’un karısı.
Büyüklere ve küçüklere masallar!!!! Uçağımız düştü o kadar. Düşürülmedi mi? Suçlu kim oluyor şimdi? En iyisi bu işi, şehit pilotların aziz hatırasına havale edelim. Nasıl olsa kendilerini savunamayacaklar.
Esen kalınız
NOT: Acaba uçağı, bileğini bükemeyeceğimiz, esip-gürleyemeyeceğimiz bir üçüncü ülkemi düşürdü?