Uzun zamandır, beş yüz sayfayı aşan kalınlıkta bir eser okumamıştım.
Nazlı Kökyay’ın “Hayatınıza Girdiğim İçin Beni Affedin” isimli kitabını elime aldığımda “Bu kalınlıktaki bir kitabı nasıl bitireceğim?” diye aklımdan geçirmedim değil.
Bildiğim kadarıyla elimdeki eser Nazlı Kökyay’ın ilk romanıydı. Henüz tanımadığınız bir yazarın ilk kitabıysa söz konusu olan; “Zaman ve para ayırıp okumaya değer mi acaba?” duygularını yaşarsınız.
İlk sayfalardan itibaren okuyucuyu saran başarılı kurgu, dört günde beş yüz yirmi sekiz sayfalık kitabı hiç sıkılmadan bitirmemi sağladı. Nazlı Hanım, bu romanı yazmak için en az dört yıl uğraşmıştır diye düşünmüştüm. Tekrara düşmeden o kalınlıkta bir kitap yazmak, o örgüyü ustalıkla kurup kırk tilkinin kuyruğunu bir birine dolaştırmadan o gerilimi son sayfaya kadar taşıyabilmek her kalemin başaracağı bir iş değil doğrusu.
Kitabı bitirince edebiyatımıza başarılı bir kalemin daha katıldığını görmekten dolayı çok mutlu oldum.
Sonradan öğrendim ki Nazlı Hanım, kitabını üç ay gibi kısa bir sürede yazmış.
Romanda, genç bir bayan öğretmenin Elazığ, Ankara, Tunceli üçgeninde yaşanan hayatından kesitler var. Gençliğin doğal sonucu olarak yaşanan tecrübesizlikler, sevmeler-sevilmeler, kıskançlıklar, yanlış anlama ve anlaşılmalar sonucu ortaya çıkan hüsranlar ve terör belası… Bilge öğretmenin, zaman zaman kendisini “Yağmurlu bir günde sokağa atılmış kedi yavrusu gibi çaresiz hissettiği” anları yansıtan gerilim, kitabın kolaylıkla okunmasını sağlıyor.
Kaderin terör ortamında tanıştırıp âşık ettiği Bilge ve Mehmet’in kısa sürede birbirlerini fark etmeleriyle başlayan baş döndürücü aşkları baştan sona kavrıyor insanı Romanı okumayı bitirdiğinizde olaylar bitmiyor. Kafanızın içine yerleşen olaylar döngüsü uzunca bir müddet sizi bırakmıyor. Eserdeki kahramanlar sırayla dolaşıyor bilinçaltınızda.
Her romanın şanslı kahramanları olduğu gibi acınası karakterleri de vardır.
“Beni Affedin” romanında kimleri affedeceğinizin kararsızlığını yaşıyorsunuz.
Kime daha çok acımanız gerekiyor, karar veremiyorsunuz.
Evşen’e mi?
Cumali’ye mi?
Nermin’e mi?
Bahri Ağaya mı?
Terör belasıyla gecesi gece, gündüzü gündüz olarak yaşayamayan yöre insanına mı?
Yoksa Kıdemli Başçavuş Nuri’nin: “Emir almayı bilmeyen adamı terhis edip gönderemeyiz. Anne kucağı değil burası, asker ocağı.” diye nitelediği; dağ, taş demeden; yağmur, boran, kış demeden canını orta koyan Mehmetçiğe mi?
Sözü uzatıp sırları daha fazla açık etmeden okurları öğretmen yazarlarımızdan Nazlı Kökyay’ın “Hayatınıza Girdiğim İçin Beni Affedin” isimli TV dizilerine konu olacak güzellikteki romanıyla baş başa bırakalım.