Psiko-sosyal ve kültürel hava uzmanlarından alınan bilimsel açıklamalar, içinde yaşadığımız acılı, ıstıraplı, bölücü bozguncu havanın ortaasyadan esen özü Türk, yazı Türk, baharı Türk bir havanın Türkiye sahsına gireceğini ve herkesi mutlu edeceğini haber verdiler.
Nitekim merhum bir Aşık Daimi de yıllar önce söylediği bir türküde:
“Ne de olsa kışın sonu bahardır
Bu da gelir, bu da geçer, ağlama!”
Dememiş miydi? Şimdi hava kısa bir süre içinde orta asyadan gelen bahar havasına dönmeye başlayacak.
Terör fırtınalarına eklenen, hortumculuk, lüks ve israf fırtınası en son Gaziantep kasırgasıyle gözü, kulağı, vicdanı, aklı, mantığı yola getirmeye başladı. İnsanlar beteri görünce beterin beteri olabileceğini gördü.
Ama inanın, yaşadığımız bu kış gibi kış hiç mi hiç görülmemişti.
Gaziantep gibi güvenli bir limanda yapılan fırtınayı geçen kasırga ve hortum havası bütün milleti ne oluyor, bu da neyin nesi demeye mecbur etti.
Üstüne üstlük bu kasırga yetmiyormuş gibi Berbat Domuz Patırdısının Şemdinli -Derecik bölgesinde silahlı terörist fırtınasıyla buluşması horuma dönüşürken meydana gelen yeni metorolojik olay deprem etkisi meydana getirdi.
Bu âfetin meydana getirdiği soğuk hava insanlrı donduracak zannedilirken, deprem etkisinin ortaya çıkmasıyla da yakıcı ve yok edici bir hal aldı.
Bu korku ve panik uyuyan, götürdüğü devlet ve millet malıyla lüks ve israf içinde yüzüp, devlet millet düşünmeden servetine ekleyeceği yeni malların hülyasıyla yatıp, tatlı rüyalar görenler dahil herkesi uyandırdı ve Ziya Gökalp’in 90 yıl kadar önce yazdığı “VUR ESKİ KÖLESİ UTANDIR ONU” şiirini hatırlayanlar, ufak tefek değişiklikle yeni şiirler yazmaya başladılar:
VUR TERÖR KÖLESİ UTANDIR ONU
Durma, terör durma, baskını artır!
Türklüğün başına hakaret yağdır!
Uyuyan millete bu zillet azdır
Vur, terör kölesi utandır onu!
Bırakma uyusun, uyandır onu!
Bu yurdun haznesi onun elinde;
Fakat anahtarı senin belinde,
Kalmış aç ve garip kendi ilinde;
Vur, terör kölesi utandır onu!
Bırakma uyusun, uyandır onu!
Zorla ki, hilesiz, Hak yola girsin
Milletten çalanlar geriye versin.
Lüks –israf işinde tövbeye ersin
Vur, terör kölesi utandır onu!
Bırakma uyusun, uyandır onu!
Sıkıştır ki ordu, silkinip kalksın,
Kandil tepesine bir Bayrak assın.
Türklüğü tanısın; Tanrı’ya tapsın,
Vur, terör kölesi utandır onu!
Bırakma uyusun, uyandır onu!
Zannetme yaptığın hoşa gitmiyor
Kalkınmamız koşa koşa gitmiyor
Emin ol, emeğin boşa gitmiyor;
Vur, terör kölesi utandır onu!
Bırakma uyusun, uyandır onu!
Şiirden haberdar olanlar, on yıldır esen rutubetli kış havasının dağıldığını, milletin baharın geleceği havasına girerek, kırk gün önce başlayan Nevruz hazırlıklarına başladı.
* * *
Ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal ve dini problemlerimizin terör belasıyla en soğuk kıştan daha kötü bir havaya dönmesi meteorologlarda son derece olumsuz etki yapmış ve nerede ise, ülkenin bu kötü hava şartları sebebiyle bölünüp dağılacağı korkularına sebep olmuştu.
Son meteorolojik olaylar insanlarda güç ve ümit kaynağı haline gelmeye başladı.
Din, iman tüccarları ve paradan gayrisini görmeyen hortumcularda da helal haram demeden biriktirdikleri paranın kötü hava koşullarında saklanamayacağını fark ederek, hiç olmazsa onları korumak adına tedbirler alınmasından yana ses çıkarmaya başladılar.
Mevsim olarak kışın ağır geçmesi, yazın tarım ürünlerinde bereket sayılır. Sosyal ve kültürel kışın ağır geçmesi ise, -inşallah- bu ağırlığı ve kışı bir daha geri getirmeyecek gerekli güvenlik ile sosyal ve kültürel tedbirlerin sağlıklı alınabileceği anlamına gelebilir.
* * *
Okuyucularımızın aklından bir takım sorular da geçebilir.
Diyebilirler ki:
- Dünyada sosyalizmin, komünizmin, ateizmin kalmadığı günümüzde, ülkemizde artan yabancı destekli ateizm sönecek mi?
- Yalancıktan, dillerinin ucuyla “İslam” diye diye “ıslama köfte”ye benzetip, paraya çevirenler İslamcılık yerine Hak olan İslam’a dönecek mi?
- Müslüman’ın vatanı ve bayrağı olmaz diyenler, bayrağın ve vatanın ne olduğunu anlayacaklar mı?
- Hak, hukuk, adalet, eşitlik gibi kavramları sadece kendisi, çevresi, partisi, yandaşları ve akrabaları için verilmiş hak olarak görenler görüşlerini mi değiştirecekler?
- Vurgunu, soygunu, hortumlamayı, banka boşaltmayı, gecelik rantları kendisi, ailesi, çocukları, kardeşi veya kaynanası için hak sayanlar ne yapacaklar?
- Dini, sadece gelir getiren, koltukta tutan, rey getiren bir meta gibi görenler, bundan sonra inanılan, iman edilen, yaşanılan din haline getirmek imkânı mı olacak?
- Vergileri ekmekten, sudan bile aldığı halde mücevher satışından almadığı halde sadece yakaladığından alan maliye, vatandaşları yolunacak kaz bellemekten vaz geçip, tabana mı yayacak?
- Her yeri İmam-Hatibe çevirenler bu okullarda din eğitimi de verecekler mi? Yoksa eskisi gibi, öğretimle yetinip, arka bahçe elemanlığı eğitimi mi verecek?
- Ülkenin birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğu bir sırada, hâlâ “önce partim” diyenler buhar gibi uçup gidecekler mi?
Bu soruları dilediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz.
- Evet, yakın bir gelecekte bu soruların tamamına “EVET” diyeceğimiz günler gelecek.
- Hem de çok kısa bir zaman sonra, sahte devrimlerden, milleti aldatan reform paketlerinden, aldatan ve kandıran her türlü sahtecilikten kurtularak, gerçekten çağdaş, gerçekten laik, gerçekten demokratik, sosyal hukuk devleti ilkeleriyle tanışacağız.
* * *
Bu güne bakarak, ortalığı kaplayan yağcı, mürai, bir kaç yüzlü rantiyeci medya bile bu münafık düzene kul ve köle olmayı bırakacak. Hepsi etkin vatanseverlik ve devletin, dili bir, bayrağı bir toprak bütünlüğünü savunmaya başlayacaktır.
İsterseniz buna kehanet veya adam umudunu ve hayallerini anlatıyor, deyiniz; evet hangisini derseniz deyiniz, bu güzel günler gelecek!
* * *
Yeter ki biz adam olalım.
Doğrudan, güzelden, Hakk’tan ve haklıdan yana olalım.
Aynaya düzgün bakıp, yaptıklarımızdan, hata ve kusurlarımızdan vaz geçelim. Dinî terimi ile “tevbe etmeyi” bilelim. Öze dönüş hareketini geç kalmadan ve gerçekten başlatalım.
Rüşvet veren olmazsa, kim alabilir?
Sahtekârın peşinden giden olmadığında ne sahte peygamber, ne sahte şeyh, ne de sahte polis olur.
* * *
Gelin Canlar, bir olalım! Gözümüzün önünde cereyan eden sahtekârlıklardan kurtulalım!
* * *
Biz bu anlatılanları yapmazsak, sadece cep telefonlarında değil, evlerimizin önünde her türlü kötülük, hatta canlı yayınlanan fal reklamları kaplar. İşi falcıya kalanlar iflah olmaz.
Bakın Cumhuriyeti korumakla görevli olan C.Savcıları fala, falcılara bir şey diyor mu?
—Demiyor; çünkü toplum umudunu fala dikmiş!
Cumhuriyetin meşhur devrim kanunları ise, “falcılık, büyücülük, gaibden haber vermeyi” yasaklıyor.
* * *
Bazı şeyler kanunla olmuyor.
İnsan her şeyin merkezidir ve her şeyin merkezindedir. Onu şekillendiren de eğitimdir.
Biz kendimizi, ailemizi ve çocuklarımızı kötülüklere karşı koruyabilir; kendimizi eğitebilirsek bu piyasa sahtekârlarına yer mi kalır?
* * *
Haydi çabuk olalım Seyyid Ahmet Arvasi’nin dilinde ve gönlünde yatan Türk İslam Ülküsü’nü bütün gönüllere yerleştirelim ve kışı bahara çevirelim.
* * *
Meteoroloji havanın açık olduğunu ve güneşin doğacağını haber veriyor!