Çocuğu dünyaya getiren kadına anne veya ana denir. Anneler, bizim gizli kahramanlarımız ve koruyucumeleklerimizdir. Şefkat, merhamet, sevgi gibi yüce duyguları annelerimizsayesinde öğreniriz. Annelerimiz, hakkını asla ödeyemeyeceğimiz kutsalvarlıklardır. Dilimizde anne kelimesinden ileri gelen birçok tabir ve atasözübulunmaktadır. Annelerin sevgi ve sevecenlikle dolu çevresini anlatan “ana kucağı”, insanın çocukkenailesinden ve soyca bağlı olduğu topluluktan öğrendiği dili ifade eden “ana dili”, ilk yurt edinilen yeranlamında “ana vatan”, doğupbüyüdüğü yaşadığı ev anlamında “ana evi”gibi tabirler ana sözcüğünün önem ve anlamının altını çizmektedir. “Ağlarsaanam ağlar, gerisi yalan ağlar”, “ana gibi yar olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz”şeklindeki atasözleri ise annelerimizin içten ve katıksızsevgisini vurgulamaktadır. (Sertel 2006:42–43). “Anay (Atay) Kebem”, yani “Annem (Babam) Kâbe’m” şeklindeki Kazan Tatar deyimi, anneyi – Mekke’debulunan, Müslümanlarca ziyaret ve tavaf edilen kutsal yer olan Kâbe gibi kutsalgörmek anlamındadır. (İsenbet 1989: 72).“Anamın aşı tandırın başı” atasözü yemeğin en güzelini annelerinpişirdiğini anlatmaktadır. Anamınçorbası, anne yemeği şeklindeki tabirler de anne yemeğinin eşsiz olduğunukanıtlar niteliktedir. Annemizin tadı damağımızda kalan yemekleri, küçükkenbize söylediği ninniler, okuduğu veya anlattığı masalları tüm hayatımız boyuncaunutmayız. Yeri geldiğinde arkamıza dönüp bakıyor ve geçmişimizi, kim olduğumuzu,nereden geldiğimizi, köklerimizi hatırlıyoruz annelerimizin sayesinde.
Çocukların büyümesinde vegelişmesinde annelerin büyük emeği vardır. Zira çocuğun her şeyi ile annelerilgilenir, her ihtiyacını onlar karşılar. Bebekken başlayan bu ilgi, çocuklarbüyüdükten sonra da yok olmaz. Anneler bir ömür boyu ilgilenir çocuklarıyla. Her başarılı erkeğin arkasında bir kadınvardır, derler. Başarılar kolay kazanılmıyor, onun için “her başarılı çocuğun arkasında bir annevardır.” Anneler sadece çocuklarının günlük ihtiyaçları ile ilgilenmez,onların eğitimine de katkıda bulunurlar. Bazı anneler eğitim bakımındandonanımlı, bazıları ise okuma yazma bile bilmezler. Ancak eğitim durumu neolursa olsun, anneler çocuklarının okuyup adam olmasını isterler. Annelikiçgüdüsü onları evlatları için iyi şeyler yapmaya sevk eder. Bazı annelerçocuklarının sadece eğitimine katkıda bulunmakla kalmazlar, evlatlarının geleceğininşekillenmesine vesile olurlar. Günümüzde Başkurt-Tatar ünlüleri diyeadlandırdığımız insanlar da dünün çocuklarıdır. Bu ünlüler arasında Tataredebiyatına önemli katkılarda bulunan şair ve yazarlar, bilim ve siyasetadamları, Başkurt-Tatar tarihini derinlemesine araştıran tarihçiler de vardır.Ve onların hayatına yön veren insanlar anneleri olmuştur. XIX. yüzyılsonlarında XX. yüzyıl başlarında dünyaya gelen bu ünlülerin yaşadıkları dönemhem karışık hem de zor bir dönemdir. Çarlık Rusya’sının çökmesi sonucuKomünistlerin iktidara gelmesi, karanlık Stalin Devri, İkinci Dünya Savaşı,savaş sonrası yıllar ve tüm olumsuzluklara rağmen pes etmeyen, çocukları içinelinden geleni yapan fedakâr anneler.
Başkurt-Tatar kadınları-anneleriçok çalışkandır. Yorulmak nedir bilmezler. Çalışkanlıkları sayesinde aileyiayakta tutan evin direğidir Başkurt-Tatar anneleri. Tataristan’ın Bua ili Aksuköyünde dünyaya gelen devlet ve bilim adamı Burhan Şehidi (1894–1989)[1]annesinin çalışkanlığı ile ilgili özgeçmişinde şunları yazmıştır: “Annemçalışkan bir Tatar hanımıydı. Tüm ailenin giysi ve yemeklerini hazırlıyordu. Başkalarınaekmek pişirip aileye maddi katkıda bulunuyordu.” (Şehidi 1986: 3). Ayrıca Burhan Şehidi’nin eğitim alması konusundada büyük destek olmuştur annesi. Burhan’ın babası Şehidi oğlunun çalışmasını,ancak annesi Halime okuması istemiştir. Kendisi eğitimsiz olduğu halde, Burhan’da okuma arzusunu hisseden annesibabası ticaret için evden ayrıldığında oğlunu Kazan’a göndermiştir. BurhanŞehidi Kazan’da dönemin ünlü medresesi olan Möhemmediye Medrese’sinde eğitim almıştır.Annesinin girişimi ile köyden ayrılarak eğitim hayatına başlayan Burhan Şehidi 1929–1933yılları arasında Almanya’nın Berlin Üniversite’si İktisat Fakülte’sindeeğitimine devam etmiştir. Berlin Üniversite’sini altın madalya ile tamamlayanŞehidi 1937–1938 yıllarında Sovyetler Birliği’nde Çin’in Zaysan konsolosuolarak çalışmıştır. 1938–1944 yıları arasında Şın tarafından 6 yılhapsedilmiştir. Annesi Kazan Tatarı, babası Uygur olan Burhan Şehidi, Tatar,Uygur dillerinin dışında iyi derecede Rus, Alman ve Çin dillerini de bilmiştir.Hapishane yıllarında Burhan Şehidi bu bilgilerini bir araya getirmiş veUygurca-Çince-Rusça üç dilli sözlük üzerinde çalışmış, bu sözlük 1950’lıyıllarda Pekin’de yayımlanmıştır. Şehidi’nin Uygurca-Çince-Rusça Sözlüğü bukonuda hazırlanan ilk sözlüktür. 1950’lı yıllarda Burhan Şehidi DoğuTürkistan’daki tek üniversite olan Şincang Milletler Darülfünunu’nda rektörlükyapmıştır. Burhan Şehidi bir bilim adamı olmanın yanı sıra siyasete degirmiştir. Eyalet Hükümeti başkanı, Merkezi Siyasi Maslahat İdare’si başkan yardımcısıgibi görevlerde bulunan Şehidi Mao’nun başlattığı Kültür İhtilali döneminde “RusçuRevizyonist” suçlamasıyla 1966–1976 yılları arasında hapsedilmiştir. 1980yılında Pekin’de eski görevine getirilen Burhan Şehidi hem siyaset hem de bilimalanında döneminin önemli isimlerindendir. Şehidi, Sovyetler ve Komünist Çinarasında kalmış, ancak asla insanlığını kaybetmemiştir. Genç yaşlarındaannesinin girişimiyle Kazan’a giden Burhan Şehidi yeri geldiğinde bilimindoruklarında, yeri geldiğinde siyasette, yeri geldiğinde hapishane duvarlarınınarkasında bulmuş kendini, ancak asla pes etmemiştir.
Tatar yazar veedebiyat bilgini Möhemmet Mehdiyev (1930–1995)[2] deçalışkan Tatar kadınını kendi annesi örneğinde yansıtmıştır eserlerine. O,annelerin çalışkanlığını petrol kulesindeki durmaksızın petrol pompalayanmakinelere benzetmiştir. Yazar, onlar yatarken yatmayan, onlar kalkmadan ayaktaolan annesini şöyle kaleme almıştır: “Annem akşamleyin tık tık yürüyor, uneliyor, nedir karıştırıyor, sobaya odun getiriyor, kap kacak sesleri geliyor.Biz bu sesler eşliğinde uykuya dalıyoruz, uyandığımızda – yine aynı ses. Annemhalen koşturuyor. O, ne zaman uyuyor – bunu biz bilmiyoruz, ama her sabah bizuykudan kalktığımızda evde herhangi bir tava yemeği hazır oluyordu ve bu yemeğiseverek yiyen olursa, annem gülümseyip çok huzurlu bir şekilde, mutluoluyordu…” (Mehdiyev 1995: 339). Annesininbu hareketlerini gözlemleyen Mehdiyev yıllar sonra bir petrol kulesinegittiğinde, her zaman televizyonda veya filmlerde izlediği petrol pompalamamakinesini görünce çok şaşırmış ve makinelerin ne kadar süre çalıştığınısormuş. Mühendis, bazılarının 1944’ten beri, bazılarının 1962’den beriçalıştığını ve petrol bitene kadar aralıksız çalışacağını söylemiştir. Bunlarıduyan yazar, yanındaki şair arkadaşı Renat Haris’e şöyle demiş: “Biliyor musun,- dedim. – Bu – benim annem. Yok, sadece o değil. Bu – bizim annelerimiz. Bu–Tatar kadını. Hayır, bu – yalnız Tatar kadını değil, bu – ana, tüm milletanalarının en önemli vasıflarını içinde barındıran ana karakteri.” (Mehdiyev 1995: 339). Gerçekten dedurmaksızın çalışan makineleri, anneye – Tatar kadınına – millet anasınabenzetmesi – başka bir yazarın aklına gelir miydi, bilmem. Çalışkan, temiz,titiz, yorulmak nedir bilmeyen annelerimiz, Tatar kadınları bir milleti milletolarak ayakta tutan altın direklerdir. Mehdiyev ve ailesinin de zor günlerdehayatta kalmasını sağlayan insan annesidir. Onun için yazar romanlarında annesiile ilgili anılarında annesine olan hayranlığını, sevgi ve saygısını gizlememiştir.(Kurban 2015: 37). Mehdiyev’inhayatı da zor dönemlere denk gelmiştir. Karanlık Stalin Devri’nde 1937 yılında yazarınbabası tutuklanmış ve bir daha da geri dönmemiştir. 4 çocuk ve evin tüm yüküannesi Rabiga Hanım’ın üzerinde olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın sürdüğüdönemde 1944 yılının sonbaharında Mehdiyev’in annesi oğlunu Arça TaşlıtauÖğretmen Okulu’na kaydını yaptırmıştır. Konuyla ilgili yazar şu satırlarıyazmıştır: “On dört yaşımda o beni bana sormadan Öğretmen Okulu’na verdi.“Verdi” diyorum, çünkü ben bu konuda hiçbir şey yapmadım. Savaş zamanı, her gündeğerli, ben hanemiz için kışlık odun-kuru ot tedarik ediyor, kolhozdaçalışıyor, çobanlık yapıyorum. Annem beni bir gün bile boş bırakmıyor. Onuniçin o benim yedi yıllık okul diplomamı aldı, benden dilekçe yazdırdı vebaşkalarının aracılığıyla Öğretmen Okulu’na belgeleri gönderdi. Okuldan habergeldi: yedi yıllık okulu pekiyi notuyla tamamlayan öğrenci olduğunuzdansınavsız kabul edildiniz (hayatımda ilk kez bana “siz” diye hitap ettiler!), 1Ekim tarihinde saat 8’de okul açılıyor, gecikmeden geliniz, diye yazmışlar…1Ekim tarihinde erkenden uyandırdı da kitap-defter, kaşık-bardak konulan küçükbir bavulu omzuna alıp beni evden alıp çıktı. Hayatımda unutamadım o sabahı…Bir de şu var: on dört yaşındaki delikanlı – bavulumu anneme taşıtıyorum. Ancakannemin burada da bir planı varmış. Orman boyunda, ormandan ayrılıp kolhoztarlasında bulunan yeşil çimenli yuvarlak yerin ortasındaki bodur meşe yanınageldiğimde o sessizce bavulu benim omzuma koydu ve:
— Haydi, git oğlum, akıllı ol,önüne arkana bakarak yürü, dedi.
Biraz uzaklaştıktan sonra dönüpbaktım. Bodur meşe dibine çömelen annem ellerini semaya kaldırmış beni dua ileuğurluyordu.” [3](Mehdiyev 1995: 333–334). Annesinin izinsiz kaydını yaptırdığıÖğretmen Okulu ile ilgili yazar eserlerinde “hayata adım attığım, gözümünaçıldığı yer” şeklinde söz etmiştir. Mehdiyev’in geleceğinin şekillenmesindeannesinin büyük rolü vardır. Çalışmayı sevmesi, yaptığı her işe ciddiyetlebakması, sabır annesinden Mehdiyev’e geçen asil vasıflardandır. Kim bilir,annesi yazarı Öğretmen Okulu’na kaydettirmeseydi belki Mehdiyev Tatar büyükleriarasında yer almaz ve Tatar Edebiyatı’na “Mehdiyev üslubu” ile yazılan eserlerbırakamazdı.
16 yıllık ömrünün 10 yılınıStalin zindanlarında, 6 yılını sürgünde geçiren ünlü Tatar şair Hesen Tufan (1900–1981)“Belki şair olmazdım” başlıklı yazısında: “Benim annem… ifrat derecede şiircanlı bir kişiydi. Dünyanın, doğanın güzelliklerini görmeye en önce annemöğretti bana… O beni avluya veya patates bahçesine çıkartınca dünyayıgösteriyor; yalnız göç eden veya dönen yabani kazlar, turnalarla değil, çalı,söğüt ağaçları, yel ve yıldızlarla konuşuyordu.” (Gaynetdinov 1989: 7). HesenTufan’ın doğaya, bitkilere ve canlılara olan ilgisi kendisinin de ifade ettiğigibi annesiyle birlikte yaptıkları gözlemlerden ileri gelmiştir. Annesi GölzadeHanım’ın hayata ve doğaya karşı olan şiirsel yaklaşımı Tufan’ı küçük yaşlarındanetkilemiş ve onun şiirler yazmasına akabinde şair olmasına neden olmuştur.Tufan’ın Tatar Edebiyatı’na kazandırdığı şiirlerindeki hiçbir şaire benzemeyen“mavi kurt”, “mavi kar” gibi tabirleri, şiirlerindeki lirizm doğadan aldığıesintilerden ileri gelmektedir.
Başkurt-Tatar anaları, yalnızşair ve yazarları değil aynı zamanda geleceğin bilim adamlarını da okumasıyönünde teşvik etmiştir. Tatar tarihçi İndus Tahirov (1936) bunun birörneğidir. Tahirov’un annesi Emine Hanım bir eğitimcidir. İkinci Dünya Savaşıyıllarında henüz çocuk olan İndus Tahirov’un babası savaşa gidip dönmemiş,annesi ise çocuklarının okumaları için çaba göstermiştir. Tahirov konuyla ilgilişöyle demiştir: “Savaş başlayınca, annemi Tüben Çırşılı (Aşağı Çamlı) okulunamüdür olarak atadılar. O, Tatar Dili öğretmeniydi. Okula gitmeden okuma yazmaöğretti… Kitapları tek solukta okuyordum. Rusça bilmiyorum, annem “sözlükleoku”- diyor. Olmuyor. Çok ağladığım zamanlar oldu. Ancak o gerçek bir öğretmenolarak edebiyata, dile sevgi aşılayabildi. 5–6 çocuk büyüdük, en sevdiğimiz işkütüphaneye gitmekti. Tatarlık orada işlemiş olsa gerek. Büyük insan olurumdiye hiç düşünmedim. Kitap kurdu olduğumdan, ilk gençlik yıllarından beri,neden Tatarların devleti yok, diye şaşırıyordum.” (Bikmöhemmetova 2016: 5). Gerçek bir Tatar ailesinde yetişen İndusTahirov günümüzde önemli Tatar tarihçilerinden birisidir. Kendinin tanınmış birinsan olacağı aklının uçundan dahi geçmezken annesi Emine Hanım Tahirov’uküçüklüğünden bu günlere hazırlamıştır.
Başkurt asıllı devlet adamı vetarihçi Zeki Velidi Togan’ın (1890–1970) hayatında da annesi ÜmmülhayatHanım’ın büyük etkisi olduğunu söylemek mümkündür. Döneminin sayılı eğitimliinsanlarından birisi olan Ümmülhayat Hanım, Togan’a küçüklüğünden itibaren FarsDili ve Edebiyatı’nı, Çağatay şairi ve devlet adamı Ali Şir Nevaî (1441–1501),Fars şairi ve mutasavvıf Ferideddin Attâr (1119–1193), şair ve düşünür MevlânaCelâleddin Rumî (1207–1273), şair ve mutasavvıf Ahmet Yesevi ( 1093–1166),XVII-XVIII. yüzyıl Orta Asya Türk şairi Sufi Allahyar (ölümü 1713), Suriye’deyaşayan Arap şair ve düşünür Abûl Ala al-Ma’arrî (973–1057) gibi birçok şair vedüşünürün eserlerini öğretmiştir. Zeki Velidi Togan çocukken öğrendiklerininileride ona büyük bir avantaj sağlayacağının farkında olmamıştır. Ancakannesinin öğrettiklerini büyük bir istekle severek öğrenmiştir. Togan, “Hatıralar”adlı kitabında annesine olan sevgisini ve hayranlığını, minnettarlığını,annesinin hayatındaki önemini şu şekilde dile getirmiştir: “1918’de Orenburg’daSovyetler ve 1944’de Türkiye’de İsmet Paşa tarafından hapse atıldığım, okunacakher şeyden mahrum edildiğim vakit en çok annemden öğrenmiş olduğum şiirleri veYesevi’nin “Şeb-i Yeldâ” unvanlı münacatını okurken üzerimde annemin ne kadarmühim olduğunu gördüm. 1944 hadiseleri zamanında babamın hatıraları çoktanunutulmuştu, fakat annemin hayali “hafıza ferişte”si denilen melek gibi yanımdabulunuyordu. Ben bazen, memlekette yaptığım gibi, kendi annemi kokluyormuşumgibi hissederdim. Onun cazibesi, şiirlerle dolu olan ahlak telkinlerinde idi.Ben annemin, hayatında hiçbir vakit en küçük bir günah işlemediği ve bana karşısonsuz samimi olduğu kanaatindeyim. Onun bana öğrettiği Farsça ve Türkçeşiirler yalnız ahlakî parçalardan ibaret değildi; bunların arasında edebîestetik şiirler de vardı… Bana Orta ve Yakın Şark’ın hayatını çok yakındanöğrenmek, o diyarda çok samimi dostlar kazanmak imkânı vermiş olan Fars diliniseverek öğrettiği için anneme daima minnettar kaldım. Annemin siyasettenkatiyen haberi yoktu. Çok dindardı… Şiirden haz alan annemin konuşması çokfasihti. Hemen her cümlesini atalar sözü ile teyit ederek veya araya bir vecizesokarak konuşurdu.” (Togan 1999: 19–20).Zeki Velidi Togan’ın annesinden öğrendiği Farsça o kadar iyi olmuş ki, İranHükümdarı ile karşılaşıp konuştuğunda Muhammed Reza Şah onu Fars sanmıştır.Konuyla ilgili Togan şunları yazmıştır: “Bana öğretilen şiirlerin Farsçaolanlarının kimlere ait olduğunu annemin bilmediğini zannederim, bunların seçmeparçalar olduğunu, bunların annemden öğrendiğim telaffuzun da düzgün olduğunu ancaksonradan öğrendim. Muasır İran hükümdarı Muhammed Reza Şah, iki defa huzurundabulunduğumda Farsçayı nerede öğrendiğimi sordu. “Annemden” deyince “Yoksaanneniz İranlı mı idi?” dediler. Çünkü Şehinşah benim telaffuzumun BuharaTacikçesinden farklı olduğuna dikkat etmişlerdi. İhtimal ki babamın Arapçasıgibi annemin Farsçası da Küzenoğulları ve Saltıkoğullarına daha 18. asırdamuallimlik etmiş olan Dağıstanlı üstatlar tarafından aşılanmış edebi Farsçaidi.” (Togan 1999: 20). Hatıralardanda anlaşıldığı üzere Ümmülhayat Hanım, oğlu Zeki Velidi Togan’a eğitim vermenindışında hayatının farklı dönemlerinde de ona destek olacak işlere imza atmış,geleceğine yatırım yapmıştır.
Yukarıda, devlet ve bilim adamıBurhan Şehidi, yazar ve edebiyat bilgini Möhemmet Mehdiyev, şair Hesen Tufan,tarihçi İndus Tahirov, devlet adamı ve tarihçi Zeki Velidi Togan gibiBaşkurt-Tatar ünlülerinin anneleri ile ilgili yazdıklarını inceledik. Başkurt-Tatarbüyüklerinin annelerinin çocuklarına verdiği eğitimi, çocuklarının hayatına yaptığıetkiyi gözlemledik. Annelerin çocuklarına hem koruyucu melek, hem öğretmen, hemhayatına yön veren ve yol gösteren bir rehber olduğuna tanıklık ettik.Başkurt-Tatar ünlülerinin hepsi engebeli zorlu bir hayat sürmüştür. Zira yaşadıklarıdönem de karmaşık ve karanlık bir dönemdir. Çetin kararlar sonucundavatanından, milletinden uzaklarda yaşamak zorunda kalan ünlüler annelerinidaima anılarında yaşatmışlardır. Annelik kolay bir iş değildir, fedakârlık,sabır ve özveri ister. Büyüklerin anneleri çocuklarını “ünlü olsun, tanınsın,bilim adamı olsun, şair veya yazar olsun” diye büyütmemiş tabi ki. Ancakonların çocukları için yaptıkları çocuklarını edebiyat, tarih, siyaset vebilimin zirvesine taşımış ve günümüzde bu insanlar Başkurt-Tatar büyükleriolarak anılmaktadır. Ne ekersen onubiçersin, derler. Büyüklerimizin anneleri de iyilik ekmişlerdir ki,uyguladıklarının karşılığında çocukları milletimizin saygın insanlarıolmuştur.
Kaynakça:
1. Bikmöhemmetova, Rimma, Minem Babaylar 100ge kader yeşegen(Benim Dedeler 100’e kadar yaşamış, VatanımTatarstan Gazetesi, Kazan, 73. sy. 27.05.16, 5. s.
2.Gaynetdinov, Mesgut, Davıllarda, Cillerde…(Fırtınalarda, Yellerde…), Kazan 1989.
3. İsenbet,Nekıy, Tatar Teleneñ Frazeologik Süzlege (Tatar Dilinin Deyimler Sözlüğü),I.Cilt, Kazan 1989.
4. Kurban,İklil, Şarki Türkistan Cumhuriyeti (1944–1949), Ankara 1992.
5.Kurban, İklil, Yaşlı TarihinYankısı (Bulgar-Tatar Tarihi ve Medeniyeti), İstanbul 1998.
6. Kurban,Roza, Biz İdil’den, Ural’dan…, İstanbul2014.
7. Kurban,Roza, “Memleketine Methiye Düzen Tatar Yazar Möhemmet Mehdiyev (I)”,Töre Dergisi, Adana, 31–32. sy. Kasım-Aralık 2015,31–38. s.
8. Kurban,Roza, “Memleketine Methiye Düzen Tatar Yazar Möhemmet Mehdiyev (II)”,Töre Dergisi, Adana, 33. sy. Ocak 2016, 32–34. s.
9.Mehdiyev, Möhemmet, SaylanmaEserler (Seçkiler), 1.Cilt, Kazan 1995.
10. Sertel,Adem, Tecrübenin Dili: Konu Konu Atasözleri, İstanbul 2006.
11. Şehidi,Burhan, Şingcan’ın 50 Yılı, Pekin 1986.
12. Togan,Zeki Velidi, Hatıralar, Ankara1999.
13. Türk Dil Kurumu, TürkçeSözlük, 10.Baskı, Ankara 2005.
[1] Burhan Şehidi ile ilgilidaha geniş bilgi için: İklil Kurban “Şarki Türkistan Cumhuriyeti (1944–1949)”1992: 83–84.
[2]Möhemmet Mehdiyev’in hayatı ve eserleri konusunda daha geniş bilgi için: Kurban,Roza,“Memleketine Methiye Düzen Tatar YazarMöhemmet Mehdiyev (I)”,Töre Dergisi, Adana, 31–32. sy. Kasım-Aralık 2015,31–38. s. Kurban, Roza,“MemleketineMethiye Düzen Tatar Yazar Möhemmet Mehdiyev (II)”,Töre Dergisi, Adana, 33. sy. Ocak 2016, 32–34. s.
[3] Metindeki tüm çevrilertarafımdan yapılmıştır.