Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin üzerinden üç ay geçmesine rağmen, Recep Tayyip Erdoğan’ın hala Başbakan edasıyla davranıyor gibi olmasının, ülkemizin siyasi geleceği açısından nasıl büyük sıkıntılara yol açabileceği bugünden açıkça görülmektedir.
Cumhurbaşkanının kendisi tarafından Başbakanlık görevine getirilen Ahmet Davutoğlu, malumunuz bir haftaya yakın süredir yurt dışındaydı. Ancak, ‘Yeni Türkiye’de bu hiç de problem olmadı. Çünkü 10 Ağustos 2014’ten bu yana ülkemizde zaten iki Başbakan varmış gibi bir hal var.
Bu durum belki bugün için çok büyük bir problemmiş gibi görülmeyebilir; fakat genel seçimlerin de yaklaştığını düşünecek olursak, o zaman olası bir iktidar değişiminde Sayın Cumhurbaşkanımız yeni Başbakanla olan iktidar paylaşımını nasıl bir denge ve uzlaşı ile yürütecek sahiden merak etmekteyiz?..
Cumhurbaşkanı olduktan sonra bile iktidarın sözcüsü konumunu devam ettiren, gittiği her yerde kurduğu cümlelerle sanki (malum) bir siyasi partinin genel başkanı gibi hareket eden Sayın Erdoğan’la gelişecek demokrasi hayalden öteye geçemiyor!
Daha geçtiğimiz günlerde, Ankara’da bir okulun açılışında sözlerine “biz” diye başlıyor ve devamında iktidar partisinin bir mensubuymuş gibi: “Göreve geldiğimiz 2002’den bugünlere çok şeyler değişti.
Dersliklerimizin hepsi yenilendi. Dersliklerde öğrenci sayıları aşağılara çekildi. Eğitim alanındaki tüm bu devrimleri biz yaptık.” diyordu.
Allah aşkına (tarafsız olması gerekli) bir Cumhurbaşkanı böyle konuşabilir mi? Hal böyle olunca da vatandaş soruyor, sen Cumhurbaşkanı mısın yoksa yürütmenin başı mısın; sen Milli Eğitim Bakanı mısın yoksa lise müdürü müsün? Hangisisin?
Aslında burada önemli olan; ne olduğundan çok o konuşmaları yaparken kendini hangi kimlikte hissettiğidir. Belli ki Sayın Cumhurbaşkanımız bir kimlik sorunu yaşamaktadır. Görünürdeki bu sorun Başbakan Davutoğlu’nun görevlendirilme(!) anlayışı ile şimdilik kör topal aşılıyor gözükmekte?
Öte yandan da Erdoğan’ın 12 yıllık devlet idareciliği anlayışından anlıyoruz ki, olası bir iktidar değişikliğinde yeni hükümetin de rolünü çalma teşebbüsünde bulunacak, bu da onu hükümetle kavgalı hale getirecektir.
Oysa Sayın cumhurbaşkanı kendisini gerçekten milletin efendisi değil de hizmetkârı olarak görse, kimliğinin gereği, çözülmesi gereken birçok sorunun çözümünde öncü olsa… Ama yok, Sayın Erdoğan (suni bir) itibar peşinde. Biz demiyoruz, kendisi öyle diyor.
Ak Saray’da ağırlayacağı devlet adamlarına, “Bakın burası Yeni Türkiye’nin sarayı yani benim sarayım, Ak Saray. Nasıl beğendiniz mi? Umarım Türkiye’nin gücünü ve büyüklüğünü yaptırdığım bu sarayla görmüşsünüzdür?” diyecek ama gelin görün ki milletin hali içler acısı…..
Millet ekonomik olarak fakirleşecek ama yabancı devlet adamları nasılsa bu gerçeği bilmeyecek. Millet maden ocaklarında ihmaller sonucu ölecek ,yabancı devlet adamları zaten kazalardan bi haber olacak.
İşsizlik çığ gibi büyüyebilir, tarım iflas edebilir, üretim yapılmayabilir, millet banka borçlarıyla boğuşabilir, bunlar hiç mühim değil; çünkü sarayımız, Ak Saray’ımız var. Yani Erdoğan’ın anlayışına göre ‘dünyada itibarımız’ var!