Büyük bir millet olma sorumluluğu ve kararlılığından hiç bir zaman ödün vermeyen Türkler, bekasına göz diken düşmanlarına karşı mertçe yüz yüze savaşlardan galip çıksa da, dost bildiklerinin düşmanlıklarına karşı sırtını da kollayamamıştır. Filhakika bu makûs durumu engellemek için de, geçmişini iyi okuyamamış, geleceğine yön verememiştir.
Bugüne dönecek olursak, tarihten ders almamışçasına, sorumsuzca, Türk milletinin aleyhine olacak işlerin içinde olanlar, “20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermeniler’in huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz." söylemleriyle, bir kez daha Türk Milletinin sırtına hançer saplamışlardır. Demokratikleşme kılıfına sarılmış olan bu eller, AB ve ABD’ye verdikleri sözleri adım adım yerine getirirken: Türk Milletini “dünya savaşında” her seferinde daha büyük kan kaybına uğratmaktadırlar.
Tarih: (24 Eylül 2009) Başbakan Erdoğan ABD"nin Princeton Üniversitesi’nde verdiği konferansta ne demişti:
“Demokratik açılım bir süreç, burada hesabımız şudur; kısa, orta ve uzun vadeli olarak bütün bu demokratik açılım sürecini çalıştırmayı hedefliyoruz. Yani hepsini bir anda derseniz, bu tabi
mümkün değil, hazmede hazmede, hazmettire hazmettire bu süreci devam ettirmemiz lazım."
Bugün hazmettire hazmettire Türk Milletini getirdikleri nokta ise: Devletin eritilmesi, vatana sahip çıkanların hain ilan edilmesi, ülke savunmasının atıl bırakılması, etnik bölünmeler (tanıma, tazminat ve toprak) ve de özerklik talepleri, Ermenilere karşı suçlu pozisyonunda bırakılan Türk milleti.
Ülke yönetmek milli bir irade ve inanç gerektirir… Ve hepsinden önemlisi, yönetimde olanların bu hassasiyetlerinde, samimi ve dürüst olmaları gerekir.
Türk Milleti, İslam ve Türk kimliğini yan yana taşırken hiçbir zaman sömüren, yok eden olmamışken, birilerinin (hem de içimizden birilerinin) Türk’ün adına faklı bir cümle kurması; sadece milli iradesinin yokluğunun değil, inancının da samimiyetsizliğini ifade eder.
Amaçları, sözde soykırım iddialarının kabulü neticesinde, taleplerini gerçekleştirerek, "Büyük Ermenistan-Haçlı" rüyasına kavuşmak olan Ermenilerin PKK ile olan işbirliğine ve kimliksizlerden aldığı desteğe şaşırmıyoruz tamam da… Aynı kuvvette, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının: “Hepimiz Ermeni’yiz” sloganına alkış tutar tarzındaki dünya mesajını asla ve kat’a kabul edemiyoruz.
Yandaş(havuz) medya diye anılan ‘Sabah Gazetesinin’ Başbakana destek olarak verdiği: “Gelin kırgınlıklar dostluğa dönüşsün” manşetine karşı bizde diyoruz ki: “Herkes önce haddini, sonra dostunu bilsin!”
Emperyalist Haçlı’nın kirli hesaplarını Anadolu toprakları üzerinde devam ettiren bu zihniyete tarihin bir sayfasını çeviriyorum:
“Mübarek vatan ve milleti, parçalanmak tehlikesinden kurtarmak ve Yunan-Ermeni isteklerine kurban etmemek için açılan milli savaşlar uğrunda, milletle beraber serbest surette çalışmaya, askeri ve resmi sıfatım artık mâni olmağa başladı. Bu kutsal gaye için milletle beraber sonsuza kadar çalışmaya, mukaddesatım nâmına sözvermiş olduğum cihetle; pek âşıkı bulunduğum yüce askerlik mesleğine, bugün veda ve istifa ettim. Bundan sonra, milli ve kutsal gayemiz için, her türlü fedakârlıkla çalışmak üzere, sîne-i millette bir savaşçı kişi suretiyle bulunmakta olduğumu, tamimen arz ve ilân eylerim…” Mustafa Kemal ATATÜRK
Ve hep bir ağızdan tekrardan haykırıyoruz:
“Ne mutlu Türk’üm diyene!”