Siyaset alanında, sevap ve günah ince bir çizgiyle bölünmüş gibi… İlgili olanların ciddi bir nefis terbiyesi gerekiyor. Bu alanda, en değerli varlık olan ‘insana hizmet’le kazanacağınız sevaplar varken; dedikodu, kıskançlık, hak alma gibi yanlış davranışlara yönelerek, büyük bir günaha girmeniz içten bile değil.
“Kim ki yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken ona yardım etmezse, Allah onu dünya ve ahirette zelil kılar” (Hadis-i şerif)
Güzel ahlak’a en çok ihtiyaç duyulan alan siyasetken, siyasetle ilgili olduklarını iddia eden insanların egoları için çirkinleşip, “yan yana yürüdüğü fikirdaşını bile” yalan yanlış haberlerle karalamaya kalkması, karakter zafiyeti-günahkârlık değil de nedir?
"Vay haline arkadan çekiştirip koğuculuk edenin… Kaşla, gözle alay edip eğlenen kimsenin.
Yine onlar malını yığıp tekrar tekrar sayar onu. Zanneder ki, o; malı, ölümsüz kılar onu…
Hayır, yemin olsun ki o Tamu’ya atılacak. O Tamu bilir misin; nasıl bir şey, nasıl bir durak?..
O, tutuşturulmuş bir ateştir Allah tarafından; Öyle ateş ki yandıkça tırmanıp kalpleri kaplayan…
Böylece kapılar kapanmıştır üstüne onların. Bağlanıp uzatılmış, üstüne sütunların…"
(104.Hümeze Süresi)
“Dedikodu yapmak-gıybet en büyük karakter bozukluğudur” derken, bu davranış biçimini huy haline getirenlerin; kıskançlıklarını ve kızgınlıklarını gidermek adına, birilerini gözden düşürmek ve aşağılamak çabası içinde olduklarını görüyoruz.
Ki, bu tür davranışlar Kuran’da kesin bir dille men edilmiştir: "Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tövbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir." (49.Hucurat Suresi-12)
Her samimi Müslüman bilir ki: İman eden kişi, Allah’ı anmakla nasıl büyük bir manevi güçle ve kuvvetle donanıyorsa; dedikodu yapıp bunu zevk ve huy haline getirenler, Allah’ın Kuran’da bildirdiği emirlerin dışında hareket ettikleri için, şeytanla hareket etmiş, şeytandan beslenmiş ve de şeytana uymuş olurlar.
Bu arada ben onlara-(Ülkeseverlere), Mehmet Akif’in,
“Çünkü milletlerin ikbali için, evladım
Marifet bir de fazilet…iki kudret lazım” sözünü de hatırlatmak isterim.
Marifet, her durumda kulun, Allah’ın verdiği nimetlere şükretmede aciz kaldığını, genç ve kuvvetli zamanlarında zayıf olduğunu bilmesiyle ele geçer. (Ebû Hasan bin Saî)
(Aynı zamanda Marifet; herkesin yapamayacağı bir şeyi yapma yeteneği; Ustalık, hüner; Fazilet’se, erdemdir.)
Milletinin ve ülküsünün ikbali konusunda sözde kahramanlık yaparken dedikodu ve fesatlıklarla, ilkelerine bile hain olanlara: “Onların yalanları ve iftiraları ‘onlar’ odalarından çıkana kadar dünyayı dolanıyor.” demek lazım. Allah’tan ki; “bir yalan ne kadar hızlı olursa olsun, hakikat ona yetişip geçer.”
Hiç kimse yalanına kılıf olarak, vatanseverliğini ya da ülkü severliğini ortaya koymasın. İnsanına verdiği zarar; hem bu dünyada hem öteki dünyada kendisini vuracaktır, biline.
“Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.” (Hud suresi112)
“İnsana sadakat yaraşır, görse de ikrah…
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah”
H. Nurcan Yazıcı
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı