Bekir Coşkun’un bugünkü yazısının başlığı Zaferden Zafere. İki ne idüğü belirsiz kavramla başlatılan zırvaların Türk milletine nasıl zafer diye yutturulduğunu çok güzel özetlemiş. Hiç kimsenin ilk bakışta olumsuz bakmayacağı bir kavram olan “Çözüm” muhtevası belli olmayan bir kavram. “Süreç” de bir o kadar karışık bir kavram. Arı kovanından bal alınırken yapılan tütsüleme gibi milletin üzerine nasıl zehirli bir tütsü sıkıldığını anlatmış anlayana.
21 Mart 2013 tarihi Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin dönüm noktasıdır. Türkiye Cumhuriyeti için geri sayım başlamış bulunuyor. Türkiye bir hastalıklı caninin önünde diz çöktürülmüş ve bu millete zafer diye yutturulmuştur. Hemen arkasından bu zaferi destekleyecek gösteri zaferleri başlatılmıştır. İsrail özrü, Gazze Ablukası vb. Okumayan, düşünmeyen bir toplum olduğumuz için de kolaylıkla güneş balçıkla sıvanmaktadır. “Çözüm Süreci” denilen bir duman perdesi altında yenen herzelerin haddi hesabı yoktur. Irak Savaşı için ABD’nin 20 yıl hazırlık yaptığını duymuşsunuzdur. Türkiye’nin bugünlere getirilmesi için de 1940’lı yıllardan beri çalışılmaktaydı. Bin bir koldan yürütülen sinsi faaliyetler amacına ulaşmıştır.
Gelinen noktayı anlamadan çözüm üretmek mümkün olamayacağına göre ne yapılmalıdır? Mevcut durumu anlamaya fırsat bırakmadan yüzlerce koldan yeni herzeler yenmekte, bunları tahlil edip kamuoyuna anlatamadan yüzlercesi daha önümüze konulmaktadır. Bence meselenin püf noktası da buradadır. Ben kendi adıma kolay bir yöntem buldum. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Önüme çıkan her ne olursa olsun ona bir Türk ve Müslüman olarak bakmaya, görmeye çalışıyorum. Eğer milletime (ki bu milletin içinde Kürtler de var) ve dinime mugayir bir durum varsa derhal bunu milletime anlatmaya çalışıyorum. Milletimin ve dinimin aleyhine olanları da söylediklerinden değil yaptıklarından, ettiklerinden çıkarmaya çalışıyorum. Ölçüm şu: “Batıl hemişe batıl ve bihudedir veli / Müşgül odur ki sureti hakdan zuhur ede!”
Sözgelimi Fethullah Gülen’in gazetesinin 15 Mart 2013 günkü manşeti: “Waşhington’daki Türkî kurultayında dostluk mesajı”, alt başlığı da şöyle idi: “…Amerikalı, Türk ve Türkî siyasetçilerin, konuşmalarında barış ve dostluk mesajları öne çıktı.” Yazı görünüşte çok güzel. Türkler dünyayı tutmuş sanırsınız. Ama işin aslı öyle değil. Manşette ve yazıda yer alan Türk ile Türkî kelimelerinin farkını, bu manşeti atan genel yayın müdürünün bilmemesi mümkün mü? Tam bir hinlik var burada. Üstelik yazıda Türk Amerikan Derneği adı “Türkî-Amerikan İttifakı (TAA)” olarak değiştirilmiş; Türk, Türkî yapılmış. Ne var bunda demeyin sakın. Yine aynı gün, aynı gazetenin Cuma ekinin manşetini; “Çanakkale Geçilmez Gezilir” ele alalım. Burada, sureti haktan görünen ince bir dalga geçme hissetmez misiniz? Çanakkale geçilir öyle mi? Bu manşeti atanın beyninin hücrelerindeki samimiyetten şüphe ederim. Manşetin hemen altındaki “Hem Cami Hem Cemevi” başlıklı yazıyı görünce insan: “Ne güzel” der, değil mi? Hayır, o başlıkta birliğimize bütünlüğümüze hizmetten çok yaralarımızı kaşımaya, kanatmaya devam eden hain bir el görüyorum ben. Manşetin yanındaki yazı da çok önemli: “Namaz Destanı” başlıklı yazısında bir zibidinin, Fethullah Gülen’le kılınan bir namazı “Ve orada her namazda kulluk adına adeta bir destan yazılıyor” diye anlatmasını hangi Müslüman kabullenebilir? Görünüşte kılınan namaz övülüyor. Ama gerçekte Fethonun tanrılaştırılması söz konusu; Kıldığımız namazın kıymetini takdir edecek olan Allah’tır. Biz hangi köpeğiz ki bu seviyeden hüküm verebiliyoruz?
Bu ve bunun gibi sis perdeleri altında Türk Milleti’ne “Türk kaşığıyla ecnebi herzesi yedirilmektedir. Türk ve Müslüman gözükenlerin bu millete daha ne kadar zulmedecekleri, milletin azim ve kararına bağlıdır. Önümüzdeki en büyük kepazelik de “Akil Adamlar” meselesidir. Bir de bu sakil adamları BDP’nin talebi doğrultusunda meclise onaylatırlar mı, onaylatırlar. O zaman kepazeliği gör. Süreç ne belli değil. Çözüm nasıl olacak belli değil. Akil adamların aklının nerden geldiği belli değil. Millet uyuyor mu uyumuyor mu, o da belli değil. Hiç olmazsa biz sözümüzü söylemeye devam edelim de günah bizden gitsin. Nasıl olsa bir gün akla kara, destanla paçavra, kahramanlıkla şeytanlık ortaya çıkacaktır.
Sözüm size, bize, hepimize.