lutfu-sahsuvaroglu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Ahmet Hoca’nın Gidişinin Ardındaki Sır: Aptal Anlaşma Çöpe…

Ahmet Hoca’nın Gidişinin Ardındaki Sır: Aptal Anlaşma Çöpe…

0
Paylaş

Ahmet Hoca’yı sevmemek mümkün mü?
 
İlim ve Sanat Vakfı’nda yaptıkları ortada…
 
Stratejik Derinlik adlı kitabına Türkiye Yazarlar birliği olarak ödül vermiştik.
 
Entelektüel birikimi herkesçe malum ünü dünyayı sarmış, medar-ı iftiharımız akademisyenlerimizden.
 
Danışman olarak da göz doldurdu.
 
Ama Dış İşleri Bakanlığı sırasında monşerlerin birikiminden bile yararlanmadığını, teorinin her zaman ülkelerin dış politikasında ve diplomatik münasebetlerinde istenen neticeyi vermediğini sıklıkla ifade etmiştik.
 
Özellikle Suriye politikası konusunda Türkiye’nin giderek bir yalnızlaşma yaşayacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yoktu.
 
ABD ve diğer güçlerle masaya otururken her şey Stratejik Derinlik’te yazdığı gibi durmuyordu.
 
Sonunda Başbakan oldu ve iyi niyetinden zerrece şüphe etmedik.
 
Özellikle medeniyet meselemize yaptığı vurgular ve şehir anlayışındaki tarihi dokuya galabe çalan yapılara karşı şirk yakıştırması bizleri yani Turgut Cansever gibi kubbeyi yere koymamak arzusunda olanları pek memnun etti.
 
Fakat icraat istemek elbette hakkımızdı.
 
Bu estetik vurgulara rağmen bunlara dair bir kurgu görmedik.
 
Hatta öyle ki “tırnak içinde reis”in yaptığı hatalara karşı demokrasimizin güçlenmesi açısından onun öğretici açıklayıcı profili Türkiye Başbakanıyla gurur duymamıza da fırsat veriyordu.
 
Ancaaakkk….
 
Göçmen İade Anlaşması imzalanınca bunu Türk tarihinin en aptalca anlaşması olarak bir tek bendeniz yazdım.
 
Hatta o bu yıl üç milyar karşılığında imzalanan anlaşma değil daha öncesi hakkında onlarca yazı yazdım. Nostrodamus’tan ve batının göçmen korkusundan dem vurdum çokça…
 
Ve hayırda şer, şerde hayır düsturunca bu şer gibi görünen göçmen taarruzunun belki de AB karşısında bize müthiş bir koz verdiğine de işaret ettim.
 
Yazılarımı okuyanlar göreceklerdir.
 
Buna sadece Yeniçağ ve Vahdet’te yazdığım köşe yazılarında değil Ortadoğu Su Barışı – Türkiye Ortadoğu Su Politikaları, Kürt Sorununa Türk Tarih Felsefesi Açısından Yaklaşım ile 2024 adlı kitaplarımda da değindim.
 
Batının uzun vadeli politikalarını çözümlemek için onları iyi tahlil etmek ve karar alma mekanizmalarını iyi bilmek icap ederdi. Türkiye’nin AB uzmanları arasında ilklerden sayılabilirim. Komisyon ve konsey kararlarını nasıl bir süreç içinde aldıklarını hemen her konuda iyi takip etmek gerekir.
 
Öyle uyum politikaları ile sizi üye filan yapmazlar diye kaç defa hükümetleri uyardık. Üçlü koalisyon hükümetini de uyarmıştık. Mesut Yılmaz başkanlığındaki hükümet bir ara rest çekti ve AB İsviçre toplantısı ayarlamak zorunda kaldı. Fakat Türkiye’nin AB’ye Uyum Paketi hazırlandı akabinde. 1500 sayfa…
 
Baştan aşağı erteleme programı. Yani kandırmaca…
 
Üyelik talebi bizim gibi ülkeler açısından ancak bir koz meselesidir.
 
Elimize göç hadisesinden müthiş bir koz geçmişti.
 
Türkiye bunu iyi okuyabilse iyi yönetebilse üyelik için çok daha yapıcı, yaptırıcı, zorlayıcı bir ivme yakalamış olacaktı.
 
Davutoğlu hükümetleri ne yazık ki bunu çok kötü harcadı.
 
Esed gidecek ve Şam’da namaz kılacağız da ayrı bir mevzu..
 
Bunu telafi etmesi Türkiye’nin 7 Haziran’dan sonra mümkün hale gelmişti. Onu da Sayın Davutoğlu uyarmamıza rağmen yerine getirmedi, getiremedi…
 
Davutoğlu’nun gidişi ile ilgili ben de bir zamanlar emanetçi pozisyonunda bulunduğum için hüzünlü yaklaşanlardanım. Veda konuşmasını da en iyi idrak edebileceklerdenim.
 
Gerçekten yukarısı bıyık, aşağısı sakal… Kılıçdaroğlu için konuşmak kolay…
 
Buradaki davranış kodlarını başkalarının anlaması biraz zor.
 
Davutoğlu’nun Başbakanlığı bırakmasının ardındaki soruna Okay Gönensin şöyle yaklaştı:
 
“Partideki atama yetkisinin alınmasının Davutoğlu için bir kopma noktası olduğu üzerinde yoğun şekilde duruluyor.
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise kendi “kopma noktası”nı dün İstanbul’da açıkladı. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki krizin asıl nedeninin, Avrupa Birliği ile yapılan vize muafiyeti anlaşması olduğunu böylece öğrenmiş olduk. Partideki yetkilerinin alınması ise “git” işaretiymiş.
 
Başbakan Davutoğlu’nun bizzat yürüttüğü görüşmelerin sonunda Avrupa Birliği’nin bazı koşullarla Türk vatandaşlarına vize muafiyeti uygulaması kabul edilmişti. Bu şartlar 72 kriter olarak adlandırıldı ve Türkiye bunun büyük çoğunluğunu yerine getirdi.
 
Avrupa Birliği’nin 72 kriteri içinde “demokratik reform” sayılacak bazı düzenlemeler de vardı, bunlardan biri de Terörle Mücadele Kanunu’nda değişiklik yapılmasıydı.
 
Bugün anlaşıldı ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu şartın yerine getirilmesine karşıdır ve buna bağlı bir vize muafiyeti anlaşmasını da kabul etmemektedir.
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa Birliğine yönelik sözleri aynen şöyle: “Vize için terörle mücadele yasanızı değiştireceksiniz, diyor. Siz önce parlamentonuzun yanına çadır kuran teröristlere bakın. Orada onlara imkan sağlayacaksın, bize de: ‘Vize kaldıracağım, bunun şartı şunu değiştirmen.’ Kusura bakma, kiminle anlaşabiliyorsan onlarla anlaş…”
 
Erdoğan’ın burada kastettiği çadır, bir süre önce Brüksel’de kurulmuş PKK çadırı. “Kiminle anlaşabiliyorsan onlarla anlaş” dediği de herhalde önce Avrupa Birliği ile anlaşmayı yapan Başbakan Davutoğu olmalı. “Onlar” diye çoğul kullandığına göre de, ikinci sorumlu Avrupa Birliği bakanı olabilir.
 
Cumhurbaşkanı’nın karşı çıkmasına rağmen Davutoğlu “Ben Merkel ile AB ile anlaştım, sözümü yerine getireceğim” deseydi ve terörle mücadele yasasında değişiklik tasarısıyla ortaya çıksaydı, asıl kıyamet o zaman kopardı. Birçok bakan tasarıya imza vermezdi, Meclis başkanı gündeme almazdı, kriz yayılırdı.
 
Davutoğlu olabilecek en sessiz şekilde gitti. Böyle gitmeseydi “vize muafiyeti uğruna terörle mücadeleyi zafiyete uğratma” suçlamasına hedef olur muydu? Muhtemelen olurdu.
 
Bu arada vize muafiyeti anlaşmasına da sizlere ömür. Avrupa Birliği, üzerinde daha önce anlaşmaya varılmış kriterler yerine getirilmediği için muafiyeti uygulamaya sokmayacak.”
 
Evet mesele budur bence de…
 
Öyle olunca da Ahmet Hoca’yı ne kadar sempatik bulsak da, ne kadar takdir etsek de;Türkiye’nin millî menfaatleri söz konusu olduğunda, Sayın Erdoğan’ın keskin ve net tavrını, birçok Ak Partili bile anlamamış olsa da doğru buluyoruz.
 
Türk tarihin bu en aptal anlaşması göçmen iade anlaşmasını kolay vize uyuşması biçiminde takdim eden bürokrasimize, akademyamıza ve medyamıza da Allah akıl fikir versin diyoruz.
 
“Hoca ile Reis arasında nifak çıkarmaya çalışıyorlar” faslından tıpkı “Fethullah Hoca ve iktidar arasında nifak çıkarmaya çalışıyorlar” diskuru çeken ve o kadar derin muhabbetlerine rağmen sonrasında paralel yapıya en çok saldıran medyamenlerimiz salt güce tapınma reflekslerinden ötürü Erdoğan’ın yanında yer alıyorlar. Fakat yaptıklarını anlamıyorlar ve itiraz da edemiyorlar. Sayın Cumhurbaşkanını ortak istikbal paylaşmak ve elde ettiklerini kaybetmek korkusundan sever gibi görünenlerin kuru gürültüsünü bir kenara bırakıp akl-ı selimle düşündüğümüzde bazı duruşlarına devlet adamlığı gereği olarak bakmak da boynumuzun borcudur.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.