Ehemmi mühimme yani çok önemliyi daha az önemliye tercih, başlı başına bir siyasi stratejidir. Siyasette sorunun acilliği ya da yakın ve uzak tehdit oluşturup oluşturmaması dikkate alınarak öncelikler belirlenir.
Türkiye’de siyaset önceliklerini belirlemede büyük sorunlar yaşıyor.
Türkiye’nin önemli ve acil sorunları!
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinde henüz henüz iki buçuk ay geçmiş. İşe son vermeler, gözaltılar, tutuklamalar ve yargılamalar bütün hızıyla devam ediyor. Yeni bir darbe girişiminden söz edilmeyen gün yok gibidir.
Kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye’yi yatırım yapılabilir ülke olmaktan çıkarıyor. Türkiye’ye karşı 15 Temmuz darbe girişimini planlayanlar sonucu ekonomik bir savaşla almaya çalışıyorlar.
PKK başta olmak üzere bilumum terör örgütleri IŞİD ve FETÖ’cü unsurlar kapasitelerini son haddine kadar kullanarak ülkenin ekonomisine, huzuruna ve barışına suikast düzenliyorlar.
Türkiye, şehit haberi gelmediği günlere hasret kalmış durumdadır. Ülkenin her yanı adeta kan sızıyor!
ABD açıkça Türkiye’ye karşı Suriye’de PYD’yi silahlandırmaya ve onunla işbirliğine devam ediyor. Irak’ta da Başika kampı dolaysıyla Türkiye’yi işgalci olarak ilan eden İbadi hükümetine destek veriyor.
Musul harekatına değişik kılıflar altında Sincar’daki PKK’lı unsurlar dahil edilmeye ve Türkiye dışlanmaya çalışılıyor.
El Bab ve Dabık’da TSK’nın riskli müdahalesi sürüyor.
Başkanlık sistemi ve Bahçeli’nin tavrı!
Hâlbuki Bahçeli, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın makamının ‘tarafsızlığına gölge düşürdüğünü’, fiili durum yarattığını ve anayasal sınırlara çekilmesi gerektiği eleştirisini diğer sözleriyle birlikte etmişti.
İşin yanlış olan tarafı Türkiye’nin onca devasa ve öncelikli sorunlar orta yerde dururken, Bahçeli’nin başkanlık sistemini gündeme getirmesidir.
Bahçeli’nin sözlerinden sonra bir anda siyasetin merkezi Musul’dan, Cerablus’tan Başkanlık sistemine yoğunlaştı. Muhalefet “yedek lastik” ile “don lastiği” arasına sıkıştı. Sonuçta muhalefete karşı muhalefet bir anda tavan yaptı. İktidar var gücüyle televizyonu, akademisyeni ve toplantılarıyla başkanlık sistemi güzellemesi yapmaya başladı.
Bu sözler olağan şartları olan bir Türkiye’de söylense üzerinde tartışılmasında yarar olurdu. Şartların berbat, sorunların devasa, düşmanlar kavi olduğu bir zamanda Bahçeli’nin sözleri her şeyden önce zamansız ve dikkat dağıtıcıdır.
Dahası bu çıkışın 15 Temmuzdaki hain darbe girişiminin ardından muhalefetle oluşturulan ılımlı iklimi daha da bozma ihtimali yüksektir.
Bahçeli’nin tartışma yaratan asıl sözleri şunlar olmuştur: “İktidar artık B planını ortaya koymalıdır. Anayasa’da ne gibi bir değişiklik düşünüyorlarsa bunu ağızlarına sakız edip her tarafta konuşacakları yerde, TBMM’ye getirmelidirler. Referandum yoluyla bu ancak mümkün olabilir. Onun için de 317 milletvekilinin 330’a tamamlanması lâzım“.
AKP’nin başkanlığı içeren anayasa değişikliğinin TBMM’de 330’a tamamlanması ve referanduma götürmesi ancak MHP’nin desteğiyle mümkündür. Bahçelinin sözlerinden AKP’nin başkanlık teklifinin TBMM’de 330’a tamamlayabileceği sonucunu çıkaranlar olmuştur.
Bu doğru değildir. Çünkü başkanlık sistemi aynı zamanda dar bölge seçim sistemiyle, iki partili siyasi hayatı da ön getirecektir. Bu diğer siyasi partilerden daha çok MHP’yi vurur.
Başkanlık tartışmaları ve erken genel seçim!
Hükümet yetkilileri Bahçeli’nin sözlerinden TBMM’de başkanlığı içeren yeni anayasaya MHP’nin destek vereceği sonucunu çıkarmışlardır ki bu tümüyle yanlıştır. Bahçeli’nin açıklamasında parlamenter sistem vurgusu zaten vardı.
MHP, Bahçeli istese bile “Başkanlık sistemine” evet diyemez.
AKP’nin TBMM’de 330’u bulma ihtimali yoktur. Bu durumda referanduma gidilmesi de söz konusu olmayacaktır.
AKP’nin başkanlığı içeren anayasayı refaranduma götürebilmesi için gerekli olan 330’u bulamaması halinde erken genel seçim gündeme gelecektir.
Böyle bir seçimden en büyük zararı, olağanüstü kongre isteyenlerin “alayını” fiilen ihraç eden MHP’e görecektir!